Uzun yıllar işçi olarak çalışan Filiz: İşçiler birlik olsa, patron ne yapabilir?
Yıpratıcı bir işçilik dönemine mücadeleler sığdıran ve ağır bir hastalık atlatmış olan Filiz Can, “Herkes bir arada olsa, üretim dursa işveren ne kadar dayanabilir?” diyor.
Fotoğraf:Fatih Polat
Fatih Polat
Ekonomi deyince, kapitalizm koşullarında ‘ana akım’ gelenek olarak şirket kârlarına odaklanılır. Peki, o büyük şirketlerdeki işçilerin hayatlarındaki iniş çıkışlar neler, onlar neler biriktiriyor?
Her İnsan Bir Hikaye’nin bu bölümünde Filiz Can bize bunları anlatıyor.
1972’de İstanbul’un Eyüp ilçesinde doğduğunu belirterek başlıyor: “Dört kardeşiz. Bir kız, üç erkek. En büyükleriyim. Babam Ziraat Bankasında şoför, annem ev hanımıydı. ‘Orta direk’ bir ailenin en büyük çocuğuyum. Dersim kökenliyiz. Babam, askerlikten sonra annemle evleniyor ve İstanbul’a geliyorlar.”
İlk, orta ve liseyi Alibeyköy’de okumuş. İlk iş deneyimi şöyle: “Yurtiçi Kargo’nun müşterisi olan babamın ricasıyla beni Yurtiçi Kargo’da işe aldılar. Fatura kesip müşterilerle ilgileniyordum. O dönemlerde bilgisayar yok, faturalar elle kesiliyor. Birçok eksikler vardı. Ara ara müdürler geliyor ve şubeleri denetliyorlardı. Beni Cağaloğlu Şubesine, aynı dönemde mezun olduğum bir kız arkadaşımı Sirkeci Şubesine almışlardı. Bir gün genel müdür denetlemeye geldi. Herkes susarken ben genel müdüre ‘Burada birçok eksiğimiz var. Yeri geliyor gece 2-3’te eve gidiyorum. Fatura yazarken müşterilerden kalem istemek zorunda kalıyoruz. Sonra, bir arkadaşım var, o da Sirkeci Şubesinde. Bir araya gelmek için ya ben onu bekliyorum ya o beni bekliyor’ dedim. Adam teşekkür etti. Sonra akşam çıkışta baktım, kapıda makam aracı bekliyor. Sonra biri, ‘Müdürüm sizi araca bekliyor’ dedi. Bindik, ‘Sizi evinize kadar bırakalım’ dediler. ‘Memnun oldum. Öz güveniniz çok hoşuma gitti’ dedi genel müdür. Eve kadar bıraktılar. Ertesi sabah işe geldiğimde, Sirkeci Şubesindeki arkadaşımın bizim şubeye alındığını gördüm. Genel müdürün jesti olmuş. Ardından kalemler, hesap makinelerimiz geldi. Eksikler giderildi.”
Kısa süren bu “jest” döneminin ardından işten atılmalar başlamış. “Yıl 1991. Nakliyat İş Sendikası Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu vardı. Ve o sendikanın ilk üyesi benim. Çok iyi insanlardı. Beraber toplantılar yaptık. Direniş başladı. Dışarıya çıktık. Cağaloğlu’da basının merkezinde olduğumuz için etkili oldu. Dışarıda iş durdurma eylemi yaptık. Eşimle de o eylemler sırasında tanıştık. Eşim de eylemlerde öncülük yapıyordu. Kuryeydi. Bir gün yine halay çekiyoruz, ateş yakmışız, genel müdürün makam aracı geldi. ‘Filiz Hanım, müdürümüz sizinle görüşmek istiyor. Araca kadar gelebilir misiniz?’ diyerek beni çağırdılar. Herkes dikkat kesildi. Ben de, şoförüne ‘İşveren yalakalarıyla benim işim olamaz. Eğer görüşmek istiyorsa o işçilerin yanına gelsin’ dedim. Ondan sonra araç gitti. Sonra bizim direnişimiz şöyle sonuçlandı. İşveren şubeleştirdi. Her şubenin başına bir işveren geçmiş oldu. Hepimiz işten çıkarıldık. Tazminatlarımız ödendi. Ama sendika onaylanmadı.”
"EN BÜYÜK HAYALİM GAZETECİLİKTİ"
Aradaki işsizlik dönemi, “En büyük hayalim gazeteci olmaktı” diyen Filiz için, o hayaliyle ilgili bir fırsat sunmuş: “O zaman eşimle de çıkıyoruz. Onun kız kardeşinin eşi aracılığıyla Özgür Gündem’e gittim. Oranın insan kaynakları müdürü zannedersem o dönem Kenan Bey’di. Ali Rıza Halis de o dönem gazetenin müdürüydü. Genel Yayın Yönetmeni Gurbeteli Ersöz’dü. Görüşmemiz sırasında Kenan Bey bana döndü, ‘Siz burada çalışmayı düşünmez misiniz?’ dedi. Ben de, ‘Gazetede ne iş yapabilirim ki?’ dedim. ‘Siz Yurtiçi Kargo’da çalışmadınız mı? Bizim evraklarımız sizin şubeye gelirdi ve ben gelip sizden alırdım. Bence siz bu işi çok iyi yaparsınız. Denemekte fayda var. Satış dağıtım sorumlusu olarak başlayın’ dedi. Beni orada satış dağıtım bölümüne aldılar.” Özgür Gündem’de iki buçuk yıl çalıştığını, 1993 yılında, gazete çalışanlarının toplu olarak gözaltına alındığı baskında, kendisinin de gözaltına alındığını, Gayrettepe’ye götürdüklerini söylüyor.
O dönemde genel yayın yönetmeni olan Gurbeteli Ersöz’ü, Yaşar Kaya’yı ve pek çok ismi sevgiyle anıyor. Gözaltı sürecinin ardından onun da aralarında olduğu bazı çalışanlar bırakılırken, yöneticilerin tutuklandığını anlatıyor.
"FABRİKA İŞÇİLERİN SIRTINDAN DÖNÜYOR"
Çalıştığı ilk fabrika, 2010 yılında işbaşı yaptığı, otomotiv yedek parçası üreten SABA olmuş. “300 işçi çalışıyordu. Patrondan herkes çok korkuyor. Patronla bir toplantı yapıldı. Patron yine bağırdı, çağırdı, sonra da sordu: ‘Konuşacak kimse var mı?’ Kimseden çıt yok. Söz aldım ve ‘Makinem problem çıkarıyor, siz bana bağırıyorsunuz. Korkudan gece rüyama giriyorsunuz’ dedim. Herkes şaşırdı. Müdürler şokta. ‘Bir kere bir işçiye günaydın diyor musunuz? Fabrika işçinin sırtından dönüyor, bizim sırtımızdan dönüyor’ dedim. Patron dinledi, ‘Teşekkür ediyorum’ dedi. Ertesi sabah patron fabrikaya geldi ve benim yanıma gelerek, ‘Kolay gelsin, nasılsınız?’ dedi. Ben şoktayım, ‘Dalga mı geçiyorsunuz?’ dedim. ‘Kolay gelsin diyorum yine zoruna gidiyor’ dedi. İşçiye karşı biraz daha yumuşama oldu. Bu arada üst kattaki üretim bölümünden 3-4 işçi çıkarılmış. İşçiler Petrol-İş ile görüşmüşler. Alttan alta kaynamalar başladı.”
"BEN İŞÇİYİM, YANIM İŞÇİNİN YANIDIR"
Sonra sendikacılar iş yerinde sevildiği için onunla ilişki kurmuşlar. “Benden destek istediler. ‘Tamam, ancak ben kiradayım, iki çocuğum var ve buradan aldığımla geçiniyorum. İşten çıkarılırsam ne olacak?’ dedim. ‘Biz size her türlü konuda destek sağlayacağız’ dediler. İş yerine sendika girdiğinde siz sendika temsilcisi olacaksınız dediler. Olmadı, en iyi fabrikalarımızda, en iyi bölümlere alacağız dediler. ‘Tamam’ dedim. Örgütlenme başladı. Fabrikanın önüne indik ve eyleme başladık. Sendika da oraya geldi. Önlükler giyildi, ateşler yakıldı. İşveren şokta. İnsan kaynakları müdürü yanıma gelerek; ‘Filiz, Hüseyin Bey seni orada görmüş. Filiz’in orada ne işi var? Derhal içeri girsin’ dedi.’ Ben de, ‘Gidin Hüseyin Bey’e söyleyin. Ben işçiyim, yanım işçinin yanıdır.’ dedim. 2011 yılıydı. Bayağı kamuoyu oluşturduk. Basın geldi. Kıştı, kar vardı. Direniş 3 ay sürdü.”
Ardından sendika işverenle masaya oturmuş. İşveren onun da aralarında bulunduğu 67 kişinin adının olduğu bir liste vermiş. Onlar dışındakileri geri alacağını söylemiş. “Sonra Petrol İş’in MHP’li Şube Başkanı geldi, ‘Arkadaşlar işverenle görüşme sağladık. Yalnız işveren bize liste verdi. Çok üzgünüm, 67 kişi var bu listede. Bunlar işten atılacakmış. Bunun dışındaki herkesi alacaklarmış. Önemli olan sendikanın fabrikaya girmesi. Sizden bu fedakarlığı istiyoruz. Tabii ki işten çıkarılacak arkadaşların her türlü yanında olacağız’ dedi. Biz de, işyerine sendika girsin diye kabul ettik. Sendika fabrikaya girdi, görüşmeler sağlandı. Ama sendika, çıkarılan işçilerin hiçbirinin arkasında durmadı.”
"KANSER TEDAVİM SIRASINDA İŞTEN ATILDIM"
Yeniden iş arama günleri başlamış. Uzun aramalardan sonra, oto yan sanayi fabrikası Takosan’da işe başladığını belirterek devam ediyor: “Orada sekiz yıl çalıştıktan sonra kanser oldum. 2018 yılında tedavim başladı. Sendikadan dolayı tamamlayıcı sağlık sigortası başlamış. Sendika temsilcimiz, ‘Yakınında hangi özel hastane var?’ dedi. ‘Okan Üniversitesinin hastanesi’ dedim. ‘Önce oraya bir git. Tamamlayıcı sağlık sigortan başlamışsa özelde tedavin başlayacak’ dedi. Gittim, Okan’a, evrakları verdim. Sigortam başlamış. Tedaviye orada başladım. Ağır bir kemoterapi süreci. Bir süre sonra insan kaynakları müdürü aradı; önce hatırımı sordu, sonra ‘İşçi çıkarmak zorundayız’ dedi ve çıkışımı verdiklerini söyledi. ‘Tedavim yarım kalacak, beni nasıl çıkartırsınız!’ dedim. 3 aylık uzun raporlarda işverenin tazminatsız çıkarma yetkisi varmış. Fabrikadan çıkışım yapıldı. Öyle olunca hastaneden çıkışım yapılırken veznede ödeme çıktı. Hastaneden ödeme yaparak çıktık. Bu durumdayken, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan ile karşılaştım ve yardım istedim. O da, ‘Filiz Abla, ne yapmamız gerekiyorsa yapalım. Gazeteye haber vereyim. Evrensel’de arkadaşlar var. Bir haber yapalım’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Sağ olsun ayarladı. Gazeteden geldiler, bir röportaj yaptık.”
"HABERİM EVRENSEL’DE MANŞET OLDU"
Haberinin, 6 Ekim 2018 tarihli Evrensel’de manşet olduğunu hatırlatan Filiz Can, devam ediyor: “Sabah da Çalar Saat’te gazeteleri okurken İsmail Küçükkaya da duyurdu. Meğer Takosan’ın genel müdürü, Evrensel’i takip ediyormuş. Haberi görünce hemen İnsan Kaynakları Müdürü Kenan Bey’i çağırıp, ‘Nasıl böyle bir şey olur?’ diye soruyor. Fabrika büyük firmalara çalışıyor; Mercedes’e, BMW’ye, Renault’ya… Tabi itibarları söz konusu. Fabrikada derhal bir toplantı düzenliyorlar. Ben içeriden arkadaşlardan duyuyorum. Ortalık karışmış. Ondan sonra, bilmediğim bir numaradan telefon geldi; ‘Filiz Hanım merhabalar. Ben Takosan genel müdürü. Yaşadıklarınızdan dolayı çok üzgünüz. Özür diliyoruz. Bizim haberimiz yoktu.’ Sonra araç gönderip, beni fabrikaya götürdüler. Kızım, ‘Ben bunlara güvenmiyorum. Seninle geleceğim ve bütün konuşmalarını kaydedeceğim’ dedi. Geldi ve cep telefonuyla konuşmaları kaydetti. Genel müdür, ‘Benim de yakınlarım bu hastalıktan zorluklar yaşadı. Üzülmemen lazım. Biz ne yapabiliriz?’ dedi. Ben de, ‘Beni işten çıkardınız. Tamamlayıcı sağlık sigortamı iptal ettiniz ve üç ay boyunca hastaneye ödeme yaptım’ dedim. ‘Bütün hastane faturalarını getir, ödeyeceğiz. Sigortanı aktifleştirip seni idari bölümde işe alacağız’ dedi. ‘Tamam’ dedim.”Ardından hastane faturaları ödenmiş, tamamlayıcı sağlık sigortası aktifleştirilmiş ancak sigortası en düşük maaştan yapılmış.
“Tedavim bittikten sonra, sağlığım normale döndü. Görüşmeye gittim, bana ‘Seni şimdi üretimde kolay yerlere versinler. Nerede istiyorsan orada çalış’ dediler.”
Ancak, sağlık durumunun kaldırmadığı ağır bir işe verilmiş. Sendika temsilcisiyle konuşması çözüm olmayınca genel müdürün odasına yeniden gitmiş ve sözlerini tutmadıklarını söylemiş. “Biz sana bir söz vermedik” yanıtını alınca kızının aldığı ses kaydını masaya koymuş. “Emekliliğimi yapın, artık sizinle çalışmak istemiyorum” demiş.
Tazminatını emekliliğine yatırarak emekliliğini yapmış ve çıkışını vermişler. Altı yıldır emekli. Emekli maaşı 12 bin 500 TL. “Kiradayım. Çocuklarım çalışıyor. Geçinmeye çalışıyoruz.” diyor.
Yıpratıcı bir işçilik dönemine mücadeleler sığdırmış ve ağır bir hastalık atlatmış olan Filiz Can, “İnsanlar korkmadan haklarının peşine düşmüş olsalar, birlik olsalar… Ben eyleme katılınca kendi adıma mı yaptım sadece! İşçi arkadaşlarınızın aileleri için, onların çocukları için, herkes için mücadele ediyorsunuz. Herkes bir arada olsa, üretim dursa işveren ne kadar dayanabilir?” diyor.