27 Ekim 2024 05:09

Rusya ve Çin’e karşı Alman-İngiliz iş birliği

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta; Almanya ile İngiltere arasındaki askeri anlaşma, Fransa’da bütçe görüşmeleri ve İngiltere’de kamu sağlık hizmeti tartışması var.

Görsel: DALL·E

Paylaş

Almanya ile İngiltere arasındaki askeri anlaşma bu haftanın ülke gündeminde önemli rol oynadı. Junge Welt’ten seçtiğimiz makalede iki ülkenin “Sadece Rusya’ya karşı değil Çin’e karşı mücadelede de güçlerini birleştirmeye çalıştığı” yorumu yapılıyor.

Fransa’da bütçe görüşmeleri çalkantılı başladı. Başbakan Michel Barnier, bütçe tasarısını anayasanın baypas hakkı veren 49.3 maddesi ile, yani kararname ile geçirmeyi hedeflerken, muhalefetin planları hükümetin zayıflığını gözler önüne seriyor. Bu hafta seçtiğimiz yazı, geniş çaplı kemer sıkma programını durdurmanın sadece tabandan örgütlenecek güçlü bir halk hareketiyle mümkün olacağını vurguluyor.

Yaşam maliyetleri ve artan vergi yükleri tüm dünyada olduğu gibi İngiltere’de de işçi sınıfının omzunda bir yük. NHS (kamu sağlık hizmeti) tedavi sıraları kadar bakım hizmeti sıraları da almış başını gidiyor. Yılda ortalama 30 bin kişi tedavi ya da bakım hizmeti beklerken hayatını kaybediyor. Hükümet ise bunu daha çok vergilendirme tartışmasında. Guardian’dan Polly Toynbee konuyu bu hafta köşesine taşıdı ve özelleştirmenin etkilerine de dikkat çekti.


DOĞUYA KARŞI BİRLİKTE

Jörg KRONAUER
Junge Welt

Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius (SPD’den) ve İngiliz mevkidaşı John Healey (İşçi Partisi), çarşamba günü Londra’da Almanya ile Büyük Britanya arasında kapsamlı askeri ve silahlanma iş birliğine ilişkin bir anlaşma imzaladı. “Trinity House Anlaşması”, diğer şeylerin yanı sıra, NATO’nun doğu kanadında, özellikle Alman ordusu ve İngiliz silahlı kuvvetlerinin NATO çerçevesinde asker konuşlandırdığı Litvanya ve Estonya’da ortak manevralar yapılmasını öngörüyor. Buna ek olarak Alman ordusu, Boeing P-8A “Poseidon” deniz devriye uçağını İskoçya’nın kuzeyinde, Inverness’ten çok da uzak olmayan RAF Lossiemouth Hava Üssüne taşıyacak. Orada Kuzey Atlantik’in izlenmesine katılmaları ve her şeyden önce Rus denizaltılarının Barents Denizi’nden Atlantik’e girişini bildirmeleri gerekiyor. İngiliz kaynaklarına göre bu, Alman askeri uçaklarının Birleşik Krallık’ta kalıcı olarak konuşlandığı ilk yer.

“Trinity House” Anlaşması aynı zamanda daha yoğun silah iş birliğini de öngörüyor. Almanya ve İngiltere’nin, en az Berlin ile Moskova arasındaki mesafeye eşit menzile sahip orta menzilli füzeler geliştirmek için diğer AB ülkeleriyle birlikte çalışmak istediği bir süredir biliniyor. Artık İHA geliştirme ve üretiminde de iş birliği yapmak istedikleri söyleniyor. Ayrıca topçu üretiminde her iki ülkenin savunma şirketlerinin birlikte daha yakın çalışması gerekiyor. Rheinmetall şirketi halihazırda Büyük Britanya’da “Boxer” tekerlekli zırhlı aracı üretiyor. Gelecekte her iki taraftaki silah ustaları tarafından araçlar daha da geliştirilecek. Rheinmetall ayrıca Büyük Britanya’da Sheffield Forgemasters’tan gelen İngiliz çeliğini işleyecek bir topçu borusu fabrikası kurmak istiyor. 400 yeni iş ve yarım milyar pound (neredeyse 600 milyon avro) değerinde bir işletmeden bahsediliyor.

Alman-İngiliz askeri ve silah anlaşmasının çeşitli arka planları var. Bir yandan sadece Alman ordusu değil, İngiliz silahlı kuvvetleri de personel ve silah eksikliğinden şikayetçi. Artık her iki taraf da sadece Rusya’ya karşı değil Çin’e karşı mücadelede de güçlerini birleştirmeye çalışıyor. Ayrıca ABD’de olası bir iktidar değişikliğine ilişkin belirsizlikler de mevcut; Washington Avrupa’daki askeri varlığını azaltırsa, Britanya açısından da orada daha fazla askeri birlik arzu edilir olacak. Buna göre, muhafazakar Başbakan Rishi Sunak, 24 Nisan 2024’te Berlin’i ziyaret etmiş ve İşçi Partisi Başbakanı Keir Starmer’a bıraktığı Şansölye Olaf Scholz (SPD) ile askeri ve silah iş birliğinin genişletilmesini başlatmıştı. Starmer aynı zamanda Almanya ile askeri ve silahlanma anlaşması etrafında inşa edilecek daha geniş bir iş birliği anlaşması da istiyor.

“Trinity House Anlaşması”, Büyük Britanya ile Fransa arasında yakın askeri iş birliği kuran 2010 tarihli “Lancaster House Anlaşmaları”nı örnek almakta. O zamanlar bu öncelikle kişinin kendi kıtasından uzakta askeri müdahalelere yönelikti. Her iki ülkenin silahlı kuvvetlerinin birlikte mücadele ettiği Libya savaşı, onların ilk pratik sınavı olarak değerlendirildi. Durum böyle olunca “Trinity House” anlaşması da Rusya’ya karşı yapılacak bir savaşta pratikte test edilecek.

Çeviren: Semra Çelik


KEMER SIKMA SALDIRISI

Paul MORAO
Revolution Permanente

Fransız meclisinde bütçe tartışmaları başladı. Tartışmaların çetin geçmesi bekleniyor, ancak hükümet 49-3 maddesine güvenerek tasarıyı zorla geçirmeyi planlıyor. (Başbakan) Barnier’nin tarihi kemer sıkma planını geri püskürtmenin tek yolu ise tabandan gelecek bir halk hareketi.

“Vergi fırtınası”, “vergi sağanağı”, “vergi kaosu”: Son günlerde burjuva basını, yaklaşan bütçe tartışmalarını çarpıcı ifadelerle böyle tanımlıyor. Pazartesi günü mecliste bütçe yasasının “gelir” bölümünün incelenmesine başlanırken, egemen sınıflar, zenginlere yönelik vergilerin artmasından ve sağ partiler EPR-LR-RN bloku içindeki gerilimlerin keskinleşmesinden endişe ediyor.

Geçen hafta, (Boyun Eğmeyen Fransa Milletvekili ve Finans Komisyonu Başkanı) Eric Coquerel’e göre bütçenin Finans Komisyonunda incelenmesi sonucunda 50 milyar avroluk ek gelir sağlayacak 200 değişiklik kabul edildi. Bunlar arasında süper kârlar üzerinden ek vergi, deniz taşımacılığına özel bir vergi, hisse geri alımlarındaki vergi oranının artırılması, sabit oranlı verginin yüzde 30’dan yüzde 33’e çıkarılması ve elektrik vergisindeki artışın iptali yer alıyor.

Başbakan Michel Barnier, acil bir bütçe hazırlayarak büyük şirketler ve zenginleri “Katkıda bulunmaya” zorlayıp hızla kaynak yaratmayı ve kemer sıkma politikalarının etkisini hafifletmeyi seçmişti. Ancak bu yaklaşım, egemen sınıflar arasında endişeye yol açtı. Başlangıçta “geçici” fedakarlıklar yapmaya hazır olan bu kesim, duyurulan vergi artışlarının kalıcı hale gelmesinden veya başlangıçtakinden daha yüksek oranlara çıkmasından korkar durumda.

(Lüks sektörü lideri) LVMH’nin Finans Direktörü Jean-Jacques Guiony, Le Figaro’da bu durumu şöyle özetliyor: “Ülkenin durumu belki de hepimizden bir çaba gerektiriyor ve büyük şirketlerimiz buna hazır, ancak ulusal mecliste vergi yaratıcılığının serpilmesine izin vermemek gerekiyor.” Macron yanlıları ise patronlara yönelik önlemler konusunda bir numaralı muhalif olarak kendilerini göstererek bu kesimin en güçlü temsilcileri olarak öne çıkmayı hedefliyor.

Bu haftaki bütçe görüşmelerinin çalkantılı geçmesi bekleniyor. Hafta sonunda, aşırı sağın ciddiyetini göstermek için destek verdiği bu revize edilmiş bütçe metni komisyonda reddedildi, bu ilk tartışmalar ise hükümetin zayıflığını bir kez daha gözler önüne seriyor.(...)

Ancak son günlerde LFI’nin (Boyun Eğmeyen Fransa) meclis tartışmalarında sergilediği iyimser hava, gerçeği tam yansıtmıyor. Çünkü Barnier, şimdilik tartışmaların mecliste devam etmesine izin verse de, başlangıçtaki hedefleriyle uyumlu geniş çaplı bir kemer sıkma bütçesi geçirmekte kararlı ve metinde köklü bir değişikliğe tahammülü yok.

Son günlerde hükümet içinde asıl tartışma, Anayasa’nın 49.3 maddesinin uygulanacağı zaman üzerine yoğunlaşıyor. Barnier, meclisteki görüşmelerin süresinin 40 günle sınırlı olmasından (madde 47) ve sunulan binlerce değişiklik önergesinden yararlanarak, metnin genel oylamasını es geçebilir. Bütçeyi senatodan geçirdikten sonra, metni meclis dışında gözden geçirmek için karma komisyona gönderebilir. Nihai bütçe ise, çok az değişiklikle, 49.3 ile meclisten geçirilebilir; böylece, yüzeysel de olsa bir parlamenter tartışma görüntüsü korunmuş olur. Daha da gerekirse hükümet bütçeyi kararname ile de geçirebilir.

Kurumsal solun iddialarının aksine, siyasi kriz devam etse de böylesine kapsamlı bir kemer sıkma bütçesine engel olabilecek kurumsal bir açık bulunmuyor. Mevcut durumda, Barnier ve müttefiklerine karşı, yalnızca mecliste değil, sokaklarda, iş yerlerinde ve eğitim alanlarında güçlü bir mücadele planı eksikliği göze çarpıyor. Hükümetin zayıflığı ve patron yanlısı partilerdeki bölünmeler ortada, ancak işçi hareketinin kararlı bir müdahalesi, grev ve kitlesel seferberlik yoluyla bu süreci geri püskürtebilir ve ekonomik/demokratik talepleri kazanabilir.

Oysa şu an için sendika yönetimlerinin tepkisi, geniş çaplı kemer sıkma saldırısına rağmen oldukça sınırlı kalıyor. Örneğin, kamu sağlık sektöründe 29 Ekim’de bir günlük grev çağrısı yapıldı; eğitim alanında ise 4 Kasım’dan itibaren bir grev ön duyurusu bulunuyor. Ancak bu grev tehdidi, yalnızca bakanla görüşebilmek amacıyla kullanılıyor. Bu “baskı ve sosyal diyalog” yaklaşımı tüm sendika yönetimlerinde gözleniyor. Ayrıca bu salıdan itibaren, sendikalar işsizlik sigortası konusunda patronlarla yeni bir müzakere döngüsüne başlayacak.

Barnier’nin saldırılarına karşı bu pasifliği kırmak acil bir ihtiyaç haline geldi. Burjuvazi, üzerimize gelme yöntemleri konusunda bölünmüşken, bizim sınıfımız bu saldırılara karşı birleşmelidir. Ekonomik durgunluk ve sosyal saldırılar arttıkça siyasi kriz derinleşecek. Bu krize işçi sınıfı ve halkın çıkarına bir çözüm sunmak, Barnier, Macron ve Le Pen’i süpürmek için kapsamlı bir mücadele planına ihtiyaç var. Bu da sosyal diyaloğu reddetmeyi ve sınıfımızı birleştirerek güçlerine olan güvenini yeniden kazandıracak bir perspektifi ciddi bir şekilde inşa etmeyi gerektiriyor.

Çeviren: Eren Can


BİR SOSYAL BAKIM İNCELEMESİ

Polly TOYNBEE
The Guardian

Hükümetin sosyal bakım konusunda yeni bir kraliyet komisyonu daha ilan edeceği söylentisi toplu bir iniltiyle karşılandı. Korkulan, bu komisyonun sorunu bir kenara atmasıdır...

NHS ve yerel yönetim dünyasının sosyal bakım krizine bir çözüm bulması gerekiyor: 250 bin kişi bir bakım değerlendirmesi için beklerken ve yılda neredeyse 30 bin kişi bu bekleme süresinde ölürken, belediyeler artan bakım vakaları nedeniyle iflas ediyor ve NHS yatakları toplumda bakım eksikliği nedeniyle tıkanıyor. İlgili herkes zaten tam olarak neye ihtiyaç duyulduğunu biliyor: Acil finansman ve yeni bakım personelini cezbedecek bir ücret ve kariyer yolu.

1997’den bu yana bakım reformu konusunda en az 12 yeşil rapor, beyaz kitap ya da inceleme, 2011’deki Dilnot komisyonu ve beş bağımsız inceleme yapıldı ve bunların hepsi göz ardı edildi. Vardıkları sonuçlar ulaşılmaz raflara kaldırıldı... Bakım politikasının “bunama vergisi” olarak kınandığı 2017 seçim felaketinden sonra (Dönemin Başbakanı) Theresa May’e ya da mantıklı planı “ölüm vergisi” olarak silah haline getirilen 2010’daki İşçi Partisine sorun. Gerçek reform için tüm alternatifler, kendi tarzlarında, siyasi olarak zehirlidir.

İşçi Partisinin manifestosu “Ulusal standartlarla desteklenen ulusal bir bakım hizmeti” taahhüdünde bulundu ve bu hafta parlamentoya sunulan istihdam hakları yasa tasarısı bakım çalışanları için ilk adil ücret anlaşmasını içeriyor. Şu ana kadar alınan tek karar (haklı olarak) koalisyon hükümeti döneminden kalma -henüz uygulanmayan- bireysel bakım masraflarının 86 bin sterlinle sınırlandırılması ve bunun üzerindeki masrafların devlet tarafından karşılanması planından vazgeçilmesi oldu: Bu da 1 milyar sterline mal olacak. Sağlık ve sosyal bakım için 10 yıllık bir plan yapılacak: Bu plan, genellikle belediyelerin bakım bütçelerinin yarısına mal olan engelli genç yetişkinlerin artan bakım ihtiyaçlarını da içermelidir.

Reform idari olduğu kadar siyasi bir kabus. Bir başka Thatcher özelleştirme fiyaskosu nedeniyle, çoğu çok küçük evler veya evde bakım hizmetleri olmak üzere yaklaşık 18 bin 500 bakım sağlayıcısı bulunmaktadır, ancak bunların yüzde 13’ü özel sermaye zincirlerine bağlı ve yerel meclislerin sahip olduğu oran yüzde 3 gibi düşük bir oran. Bu kuruluşları temsil eden çeşitli örgütler var, dolayısıyla bu çok farklı çıkar gruplarıyla ücret pazarlığı yapmak kolay olmayacak. Bakım hizmetleri özelleştirildi çünkü belediye yerine özel sektörde bakım hizmeti vermenin maliyeti her zamanki nedenlerle daha düşük: Daha kötü ücret ve koşullar, sıfır mesai sözleşmeleri ve daha ucuz emeklilik maaşları.

Ancak siyasi ikilem her zamanki gibi aynı: Kim ödeyecek? İmkanı olmayanlar hariç, NHS gibi ücretsiz olmadığını öğrenmek birçok aile için hâlâ şok edici. Faturaları ödemek için herhangi bir varlık ya da mülk kullanılmak zorunda: Bakımevlerinde kalanların yarısı, kendi evlerinde bakım alanların üçte biri gibi, kendi masraflarını kendileri karşılıyor. Hayat piyangosunda her yedi kişiden biri 100 bin sterlinden fazla para ödüyor. O zamanki Sağlık Bakanı Andy Burnham’ın 2010’da önerdiği gibi, bu riski bir havuzda toplamak en bariz çözüm gibi görünüyor: Emekliliğinde imkanı olan herkes diyelim ki 30 bin sterlin ödeyecek (Ya da evlerine ipotek koyacak) ve bir daha asla ödeme yapmayacak. Ancak bu siyasi olarak patlayıcı oldu. Muhafazakarlar şimdiden “İşçi Partisinin yaşlılara karşı savaşı”nı yürütüyorlar.

Neden NHS gibi vergilerden ödenen herkes için ücretsiz bakım olmasın? Kampanyacılar, kanser tedavisine ihtiyacınız olduğunda kimsenin evinizin değerini sormadığını belirtiyor. Ancak bu sadece bu zor zamanlarda karşılanamayacak kadar pahalı olmakla kalmayacak, aynı zamanda zaten çoğu mülke sahip olan yaşlıların varlıklarını korumak için çalışan gençlerden yaşlılar için vergi almak anlamına gelecektir. Bakım için ipotek edilen ekstra bir ulusal sigorta vergisi de aynı şeyi yapacaktır. Sağ kesimden bazıları özel bir sigorta sistemine ödeme yapılmasını savunuyor, ancak (Sağlık sistemi ile ilgili çalışmalar yapan düşünce kuruluşu) King’s Fund sigortacıların pazar olmadığını söylediğine dikkat çekiyor: Sorumluluğu sınırlandırmak için bir tavan olsa bile insanlar bunu satın almayacaktır...

Ülke çapında vatandaş toplantıları ve tartışmalar düzenlenebilir. Her seçeneği ortaya koyarak, muhalefeti sadece herhangi bir öneriye karşı öfke uyandırmaya değil, kendisi de gerçekçi bir öneri seçmeye zorlayacaktır. Planın iki bölümden oluşması gerekiyor: Sosyal hizmetlerin devamlılığını sağlamak için acil bir plan, bu bahar yapılacak harcamanın gözden geçirilmesi öncesinde raporlama - ve ardından reform ve yeniden yapılanma için daha uzun vadeli bir plan...

Elimizdeki devlet parasını nasıl harcamalıyız? Daha iyi durumda olan yaşlı insanların mülklerini ve miraslarını korumak için mi, yoksa ülkenin gelecekteki insan sermayesine yatırım yapmak için çocuklara, erken yaşlara, okullara, ileri eğitime ve çıraklık eğitimine mi gitmeli?

Çeviren: Sarya Tunç

 

 

ÖNCEKİ HABER

Ankara’da Semanur Arslan'ın şüpheli ölümü: Tehdit ve takip edildiğini söylemiş

SONRAKİ HABER

İsrail ile "istişare" yapan Biden, İran’a saldırının son olmasını temenni etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa