"İran kazansa da kaybetse de Türkiye eksenli siyaset zora düşecek"
“İran jeopolitik meydan okumadan ister önemli bir güç kaybına uğrayarak çıksın ister mevcut pozisyonunu koruyabilsin, Türkiye eksenli siyaseti zora düşürecek sonuçların ortaya çıkması yüksek ihtimal.”
Fotoğraf: Fariq Faraj Mahmood/AA
Elif Ekin SALTIK
Diyarbakır
Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi (IKBY) seçimleri yaklaşık iki yıllık bir gecikmeyle geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne ilişkin pek sıcak gelişmenin yaşandığı bugünlerde, IKYB seçimlerinin gösterdikleri de bölge ve yürütülecek politikalar açısından önemli.
Milletvekili seçimlerinde 15 sandalyeyle üçüncü olan Yeni Nesil Hareketinden sonra Kürdistan İslami Birlik Partisi (Yekgirtu) de yeni hükümette yer almayacaklarını duyururken, KDP bütün siyasi tarafların katılacağı kapsayıcı yeni bir hükümetin kurulması çağrısında bulundu.
Hem Türkiye açısından son haftalarda yaşanan sıcak gelişmeleri ve güncel tartışmaları hem de IKBY’deki seçim sonuçlarının Türkiye’ye yansımalarını Siyaset Bilimci Naif Bezwan gazetemize değerlendirdi.
Kürt sorununa dair tartışmalar haftalardır ülkenin en sıcak gündemlerinden biri. Hem Kürt siyasal hareketi hem de sokak somut adımlar atılmadığı sürece bu sürecin samimi olmayacağını söylüyor. Sizin bu konudaki değerlendirmeleriniz nedir?
Gelişmekte olan süreç karşısında Kürt siyaseti ve kamuoyunda genel olarak ihtiyatlı bir bekleyiş göze çarpıyor. Bunun çok anlaşılır ve haklı sebepleri var. En başta önceki çözüm sürecinin akamete uğratılması, akabinde savaşın Rojava ve Güney Kürdistan’ı içine alacak şekilde aralıksız devam etmesi ve bir yıkım siyasetine uygulamasına dönüşmesi geliyor. Kuşkulu bir temkinliliğe yol açan ikinci önemli sebep ise Kürt kamuoyu ve siyasetinin ana unsurlarının nezdinde bizzat bu yıkımın mimarları olarak görülen figürlerin sürece öncülük etmesi. Üçüncü bir faktör olarak sürece dair kurulan söylemin kendi içinde ciddi çelişkileri barındırması, buyurgan bir pazarlık edasıyla, açık ve örtülü tehditleri de içeren toksik bir belagatin öne çıkması. Son alarak, sürecin şimdiye kadar büyük ölçüde tek taraflı olarak sürdürülmesi, herhangi bir müzakere sürecinin organik bileşeni olan Kürt aktörlerinin bir kısmının sürecin dışında tutulması gerektiğine dair telkinler yapılması sürecin niteliğine dair kuşkuları büsbütün artırıyor. Ancak bir yandan somut olgu ve adımlarla desteklenmeyen beklentilerinin oluşmasından sakınırken, diğer yandan mevcut durumun adil ve kalıcı bir siyasi müzakere sürecine evrilmesini sağlayacak şekilde müdahil olmanın imkan ve araçlarının yaratılması büyük önem kazanıyor.
TUSAŞ saldırısı ve sonrasında Irak ve Suriye’ye yönelik artan operasyonla, bir yandan da süren tartışmalar ve bu tartışmaların sınır ötesine de etkisi. Böylesi bir tabloda çözüm zemini nasıl oluşur? Operasyonları genişletme hamlesi ne anlama geliyor?
Uzun süreden devam eden başta Rojava olmak Güney Kürdistan’ı da hedef alan yıkım ve yok etme operasyonları siyasi bir çözüm ve müzakere sürecinin önünde en büyük engel. Eğer amaç gerçekte barışa yol açacak yeni bir siyasi sürecin başlatılması ise yapılması gereken ilk şey askeri operasyonlar ve şiddet eylemlere bir an önce son verilmesidir. Bu hem toplumsal rızanın üretilmesi hem de taraflar arasında asgari bir güven ortamının yaratılması için şarttır. Aksi takdirde bırakın barışın inşa edilmesi, siyasi çözüm ve barış üzerinde fikir beyan etmenin bile alay konusu olacağı bir ortamın ortaya çıkması ne yazık ki kaçınılmaz hale gelir. Askeri sınır ötesi yıkım operasyonları ve şiddet eylemleri, toplumun vicdanı ve izanının rehin edilmesine yol açarken hayata dair umutların ve geleceğe olan güvenini berhava edilmesine yol açmaktadır. Bu da Türkiye’de yaşayan bütün yurttaşların ve toplumların kaderine ve geleceğine karşı islenmiş büyük bir suçtur.
IKBY seçimlerinde katılım oranı artarken oy oranlarında KDP, KYB mevcut gücünü korudu, Yeni Nesil Hareketi sıçrama yaparak üçüncü parti oldu. Bu sonuç bize ne söylüyor?
Seçim sonuçlarının ilk bakışta Güney Kürdistan’da verili güç dengesinin statiği üzerinde önemli sayılabilecek bir etki yaratmadığı görülse de yeni hükümet kurma sürecini değişen bir konjonktürün yeni dinamikleriyle birlikte ele almak yerinde olur. Evet, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında hassas bir güç dengesine dayalı siyasal statükonun seçim yoluyla ortaya konulan toplumsal iradeyle bir kez daha onaylandığı ve bu anlamda kurulu güç ilişkileri üzerinde önemli sayılabilecek bir değişim baskısının oluşmadığı söylenebilir. Ancak bunu etkileyecek yeni unsurlardan bahsetmek mümkün. Bunların başından ise KYB’nin kendisiyle esas olarak aynı oy havuzunu paylaşan Yeni Nesil tarafından tehdit edilmesine rağmen seçimlerden görece başarılı çıkması, mesela milletvekili sayısını bir önceki seçime göre 21’den 23’e çıkarması gibi. Mevcut statüko üzerinde etkide bulunabilecek diğer bir faktör ise adı geçen Yeni Nesil Hareketinin seçimlerde hiçbir varlık göstermeyen Goran (Değişim) Hareketinin yerine daha güçlü bir şekilde geçmiş olmasıdır. Popülist, protestocu ve pragmatist özellikleriyle öne çıkan Yeni Nesil Hareketi Güney Kürdistan’daki siyasi denklemin yeni bilinmeyeni olarak üçüncü büyük parti konumunu elde ederek sahnede yer almış bulunuyor. En önemlisi de seçim sonuçları Güney Kürdistan siyasetinin iki ana partisinin politikalarına karşı uzun süredir mevcut olan toplumsal memnuniyetsizliğin ve itirazın giderek arttığına işaret ediyor.
‘ÇATIŞTIRAN DEĞİL KAPSAYICI’
Ya sonuçların Türkiye’ye yansımaları?
Ankara hükümetiyle çok yönlü ilişkileri sürdürmekten yana iktidar mekaniğinde köklü bir değişiklik olmamakla birlikte, bu ilişkileri mevcut haliyle sürdürmeyi zorlaştırabilecek önemli etkenlerden söz edilebilir. Bunların başında hükümetin üst düzey temsilcileri tarafından defalarca hedef gösterilen KYB’nin iktidar denklemine aktif bir unsur olarak geri dönmesidir. İkincisi seçimlerden güçlenerek çıkan Yeni Nesil’in tutum ve tavırlarının ne yönde gelişeceğinin yarattığı belirsizliktir. Üçüncüsü ve en önemlisi de Türkiye eksenli siyasetin giderek tek yanlı bir bağımlılık ilişkisine dönüştürülerek siyasi ve ekonomik olarak cazibesini önemli oranda kaybetmiş olmasıdır. Zira Türkiye ile kurulan ilişkiler barış ve müşterek refah üretmek yerine son yıllarda giderek istikrarsızlık ve çatışma üreten bir nitelik kazandı ve bu algı sadece muhalif çevrelerce sınırlı kalmayıp bizzat KPD yönetim kademeleri ve toplumsal tabanı tarafından da yoğun olarak paylaşılıyor. Gerçekte Türkiye hükümetinin jeopolitik kuşatması ve güvenlikçi siyaseti Kürdistan kamuoyu üzerinde büyük bir memnuniyetsizlik ürettiği gibi bizzat Güney Kürdistan hükümetinin itibarını ve elini sürekli zayıflatan bir rol de oynuyor.
Türkiye eksenli siyasetin üzerinde ciddi etkiler yaratacak diğer önemli bir husus ise İsrail ve İran arasında kıyasıya sürdürülen ve her geçen gün tırmanan bölgesel jeopolitik güç ve nüfuz çatışmasının olası sonuçlarıyla ilgili. Burada ilginç olan nokta şu ki ister teokratik İran rejimi bütün tarihi boyunca karşılaştığı bu en büyük jeopolitik meydan okumadan önemli bir güç kaybına uğrayarak çıksın ister mevcut hegemonik pozisyonunu koruyabilsin, her iki durumda da Türkiye eksenli siyaseti zora düşürecek sonuçların ortaya çıkması yüksek ihtimal. Şöyle ki, eğer bölgesel jeopolitik çatışma süreci İran’ın in Irak siyasetini belirleyen en önemli dış aktör konumu üzerinde önemli değişiklikler yaratmazsa, bu İran’ın kurulacak Kürdistan hükümeti üzerinde daha etkin bir rol oynamasıyla sonuçlanabilir. Çünkü İran Türkiye’den farklı olarak bir süredir çatıştıran bir güç olmaktan ziyade görece bütün tarafları gözeten, kapsayıcı sayılabilecek bir siyasete yönelmiş bulunuyor. Yok eğer bu süreç İran’ın Irak siyaseti üzerindeki başat rolünü önemli ölçüde sınırlandırmasıyla sonuçlanacaksa, Irak’ta oluşabilecek olası bir siyasi vakumun Kürt siyasi aktörlerini hem Güney Kürdistan’da hem de Irak’ın bütünü üzerinde daha güçlü bir konuma getirmesi işten bile olmayacak.
Bir bütün olarak kurulacak yeni hükümetin önünde çözmeyi bekleyen devasa sorunlar mevcut. Bunların başında refahın paylaştırılması, fırsat eşitliğinin sağlanması, kendi aralarında sorunların diyalog yoluyla çözülmesi, Bağdat’la ilişkilerin Kürtlerin aleyhine gelişmesinin önüne geçilmesi, İran ve Türkiye gibi komşu ülkelerin Kürdistan’da siyasi nüfuz ve askeri müdahalelerine karşı ortak bir siyasetin geliştirilmesi gibi temel sosyal ve siyasi meseleleri geliyor. Bu meselelerin çözümü en başta adil, etkili, hesap verebilir, kapsayıcı bir güç birliği ve paylaşımını gerektirmektedir. Bunun tersi, Kürdistan Bölgesel Yönetiminin siyasi birliğinin ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmasına yol açabilir.
‘BÜTÜN PAYDAŞLAR SÜRECE DAHİL EDİLMELİ’
Adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için izlenecek yol ne olmalı?
Gerek çatışma çözümleri külliyatı gerekse son çözüm sürecinin dersleri ışığında ele alındığında kalıcı bir barışa evirilen müzakere süreçleri en başta aktörlerin, ihtilafın askeri veya şiddet yoluyla çözülemeyeceği konusundaki bir algıya sahip olmaları ve müzakere yoluyla çözümün dışında daha iyi bir alternatifinin olmadığının kavranmasıdır. Buna bağlı olarak ikincisi, sürecin bir mizansenden ibaret olmadığı ve fakat sahici olduğunun taraflarca onaylanması ve bunun kamuoyu nezdinde kabul görmesidir. Bunun için emrivakilerden, dayatmalardan, buyurgan bir dilden kaçınılması, asimetrik güç kullanımına ve zorlayıcı politikalara başvurulmaması gerekiyor. Üçüncüsü, müzakere sürecinin olabildiğince kapsayıcı ve katılımcı olması yani bütün paydaşların sürece dahil edilmesi ve en geniş toplumsal kesimlerin katılımını sağlayacak mekanizmaların tesis edilmesidir. Dördüncüsü, süreci baltalayabilecek kesimlerin türlü oyun ve provokasyonlarına karşı gerekli sivil, siyasi ve entelektüel direncin gösterilmesidir. Son olarak, sürecin ana aktörlerinin muhtemel fırsatçı tutumlarına, değişebilecek hesaplarına ve çıkarlarına karşı sürecin korunmasına yardımcı olacak tarafsız bir mercinin sürece dahil edilmesi. Sözü edilen bu özellikler dünyada sulh ile sonuçlanmış çatışma süreçlerinin gereğidir olduğu gibi ölüm ve yıkım yaratan şiddet sarmalını aşmanın, kin, öfke ve nefret döngüsünü kırmanın yolunu göstermektedir.