Kâr hırsının geldiği son nokta: Yenidoğan Çetesi
Sağlık alanında Yenidoğan Çetesi vahşetine tanık olmamızda AKP’nin 2003’te uygulamaya koyduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın etkisi büyük.
Fotoğraf: @emrullaherdinc'in X hesabından alınmıştır
Tıp öğrencisi Leyla
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon öğrencisi Yağmur
Hacettepe Üniversitesi
Geçtiğimiz günlerde Yenidoğan Çetesi’nin SGK’den ödeme almak için bebekleri yoğun bakım ünitelerinde resmen rehin aldığı ve en az 12 bebeği ölüme terk ettiği vahşet ile karşı karşıya kaldık. Sağlık alanında bu gibi bir vahşete tanık olmamızda Türkiye’nin 2003’ten itibaren uygulamaya koyduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın etkisi büyük.
Özel hastane sayıların arttırması ve beraberinde yüksek kazanç getiren alanların başında olan yoğun bakım ünitelerinin yarısından fazlasının da özel hastanelerde bulunmasını mümkün hâle getiren düzenleme, genel sağlık sigortası kapsamında 5510 sayılı kanun ile 2006’da yürürlüğe girmiş girdi.
Kanunla birlikte sağlık hizmeti hem kamudan hem de özel sektörden hizmet satın alan bir sigorta sistemine emanet edildi. Sağlık alanında özel sektör açılımı, sağlığı “alınıp satılan bir ürün” biçimine getirerek piyasa koşullarına emanet etti. Ücretsiz sağlık hizmetine ulaşımın zorlaşması, hastanelerin şirketleşmesi hatta ticarethaneye dönüşmeleri; hastaların müşteri çalışanların, köle olarak görüldüğü bir sonuç yarattı.
ÇETELEŞME ÖZELLEŞMENİN BİR SONUCU
2023 yılı itibarıyla 933 kamu hastanesi, 68 üniversite hastanesi ve 568 özel hastane faaliyet gösteriyor. Özel hastanelerin büyümesiyle, sağlık sektörünün 1/3’ü özel sektör kontrolüne girdi. İçinde bulunduğumuz kapitalist sistemde açıkça görüyoruz ki yeni doğmuş bebekler bile bir kâr kapısı. Yıllardır süregelen politikalarla, hastane içinde hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının da bu sistemin en cani yanıyla yüzleştiği bir tablo var. Bu tablo bize, kamusal kaynakların özel sektöre aktarılmasının sağlık sistemindeki eşitsizlikleri arttırdığını, sağlığın ulaşılabilir niteliğinin azaldığını gösteriyor.
Bizler birer sağlık emekçisi adayları olarak sağlık sisteminin piyasa odaklı hale getirilmesinin karşısında bilimsel, halk için sağlık sisteminin kurulmasında, sağlığın herkes için eşit bir şekilde sunulmasının zorunluluğunda hemfikiriz.
AKP iktidarının 22 yıldır sağlıkta yürüttüğü politikalar, bugün sağlıkta çeteleşmenin nasıl ortaya çıkabildiğini ve ne kadar büyük olduğunu en net biçimiyle gösterdi. Sağlık sektörünün halkın ihtiyaçları yerine patronların kârını gözetmesiyle karşı karşıya kaldığımız düzlemde tıp ve sağlık bilimleri öğrencilerinin de yapması gereken basit ama etkili çözümler var. Bizlere, çözümün yalnızca bu düzende olacağını direten sistemin karşısında ancak bir araya geldiğimiz alanlarda var olacağımızı bilmeliyiz. Bunun için ilk olarak kendi sınıflarımızdan başlayarak halk için sağlık talebimizi sıra arkadaşlarımızla büyütmeliyiz. Bizlere öğretilen etik değerlerin etrafında sağlık hizmetinin ücretsiz ve nitelikli olarak, herkese eşit bir şekilde ulaştırılmasının olanaklarını yaratmalıyız. Sınıflarda, fakültelerde birleşip bu kâr ve rant düzeni karşısında mücadelemizi hep birlikte örmeye!