TUSAŞ saldırısı üzerine bir tartışma
Bu olaylar, bir araya gelen kitlelerin hem kutuplaşmasına hem de olası bir saldırıya yönelik güvenlik kaygılarından kaynaklı bir araya gelmelerinin zorlaşmasına olanak sağladı.
Fotoğraf: DHA
Ahmet, Aziz, Cem ve Ömer
ODTÜ
İktidarın ortağı Devlet Bahçeli’nin TBMM açılışında yaptığı yeni ‘çözüm süreci’ çağrısı, ardından Öcalan’ın meclise daveti ve yıllardır süren tecridin kalkması çağrısıyla devam etti. Bu süreç, 2020’den sonra ilk kez yapılan bir temasla daha da ilerledi. Tüm bu gelişmelerden sonra Türkiye’nin en büyük savunma sanayi tesislerinden biri olan TUSAŞ’a olan saldırı, akıllarda birçok soru işareti bıraktı. Biz de ODTÜ’de bir mühendislik kantininde bu konuyu arkadaşlarımızla birlikte bir masa etrafında tartıştık. Karşılıklı bu ve cevabın yoğunlaştığı tartışmada, bu saldırının geçtiğimiz hafta meclisteki konuşmalarla bağlantısının olup olmadığı, Türkiye’de geçen hafta gündemde öne çıkan kadın cinayetleri eylemleri ve işçi mitingleri bağlamında bu saldırıyı nasıl değerlendirebileceğimizi tartıştık.
İKTİDARIN SIKIŞMIŞLIĞI ARDINDAN “ÇÖZÜMSÜZ SÜREÇ”
İlk başta bu yoğun gündem üzerine TUSAŞ saldırısı üzerinden ne düşünüldüğü konuşuldu. Sivillerin ölümü ve 2015 sonrası yaşanan patlamalarda olduğu gibi halkın güvenlik kaygısının tekrar artması üzerinden birtakım endişeler dile getirildi. Fakat tartışma ilerledikçe bu duygulara sebebiyet veren olayların altında yer alan meseleler tartışıldı. Tartışma şu eksendeydi: Özal’ın ’90’larda, Erdoğan hükümetinin 2013-2015 arası yaptıklarını tekrardan hatırlayınca, tek adam yönetiminin bulunduğu siyasi ve ekonomik sıkışmışlık içinde zayıf karınları olan ve de ciddi bir bölgesel risk altında olduğunda veya burjuvazinin bölgesel fırsatlar gördüğünde Kürt sorununa dair “çözümsüz süreç” politikasını gündeme getirdiği aşikâr.
PEKİ BU GÜNDEM NEDEN VE NASIL DEĞİŞTİ?
Burada iktidarın bu ekonomik ve politik sıkışmışlığını değerlendirmek gerekti. Bildiğimiz üzere geçtiğimiz pazar Türkiye’de geçtiğimiz yılların en büyük işçi mitingi iktidara en yakın sendikalardan TÜRK-İŞ’in baskılarına rağmen “Vergide Adalet” talebiyle yapılmıştı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen 100.000’i aşkın işçi bu “Zordayız, Geçinemiyoruz” diyerek haykırdılar. Öte yandan son zamanlarda yaşanan kadın cinayetleri, uzun bir süre gündemde kalan Narin cinayeti kitleleri sokağa çıkarmış ve Türkiye’nin dört bir yanında saran eylemler yapılmıştı. Hatta ODTÜ’de buluşan kitleler kampüsten dışarı taşmış ve basın açıklamasını 100. Yıl mahallesinde yapmıştı. Bu eylemlerde faillerin cezasız bırakılması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve şiddeti önleyici yasaları uygulanmaması üzerinden taleplerin haykırıldığı ve bunun da hükümet üzerinde hatırı sayılır bir baskı yarattığı görülmekteydi. Şimdiden baktığımızda bu gündemlerin yerini TUSAŞ saldırısının ve Bahçeli’nin Öcalan hakkındaki açıklamalarının aldığı da yine çıkardığımız sonuçlardandı. Bu olaylar yukarıdaki örneklerde bir araya gelen kitlelerin hem kutuplaşması hem de olası bir saldırıya yönelik güvenlik kaygılarından kaynaklı bir araya gelmelerinin artık zorlaştığını ve bu ayrıştırmacı politikaların derinleşmesine olanak sağladı.
ARKA PLANDA NELER OLDU?
Tüm bunlar olurken 2025 bütçesi jet hızıyla onaylandı. 2024 bütçesinde 7 trilyon liranın üzerinde olan vergi geliri hedefi 2025 bütçesinde %50 artarak 11 trilyon liranın üzerine çıktı. Yani, hele ki asgari ücret tartışmalarının gündemde olduğu şu günlerde IMF zam yapılmamasını isterken hükümetin yapmak istediği zamsa %25 olarak geçiyor. Yani, bir taraftan müteahhitlere milyarlarca liralık garanti parası öderken, büyük şirketlere vergi indirimleri yaparken öte yandan işçilere vergi yükü bindirilip açlık sınırının altında zamlar yapıldı. Öyle ki, 2025 bütçesinin bu süreçte sessiz sedasız bir şekilde meclisten geçerken; TUSAŞ’a saldırının araştırılması önergesinin AKP-MHP oylarıyla reddedilmesi de masada konuşulunca bu politikaların iktidar tarafından nasıl ele alındığı daha iyi anlaşılıyor.
ÇÖZÜM MÜCADELEMİZLE MÜMKÜN
Tüm bu tartışmaların sonucunda tek adam iktidarının Kürt sorununa dair halkların barışını odağa alan somut adımlar atmadan sadece hamasi söylemlerde bulunduğunu birbirimize göstermiş olduk. Öte yandan, bu yazının yazıldığı esnada, Erdoğan’ın katıldığı SAHA EXPO savunma sanayi zirvesine İsrail menşeili şirketlerin katılımı, tek adam iktidarının barış konusunu sözlerine kendi iktidarlarının çıkarlarını uygulamak için döktüklerinin bir diğer göstergesi. Bu konuşmanın sonunda sonuç olarak şuraya vardık: mühendislikte bir masada tartıştığımız tüm bu gündemlerin çözümü bizim bu tartışmaları büyütmemizle ve tüm bu sorunlara karşı mücadelemizle mümkün.