25 Kasım’a giderken: Bir kampüsü güvenli yapan nedir?
Güvenli kampüsler için ihtiyacımız olan etkin CİTÖK’ün, 6284’ün kampüste uygulanması için bir dayanak olduğunu bilerek 25 Kasım’a giderken birliklerimizi büyütüyoruz.
Fotoğraf: Evrensel
İdil ERDOĞAN
İpek KELEŞ
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu üyeleri
“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.”
Maria Teresa Mirabel’in sözleri geliyor aklımıza bugünlerde. 1936’dan 2024’e kadın olmak üzerine düşünüp taşındıkça “Kadın cinayetleri politiktir” sloganının hak arayışlarımızdaki güncelliğini koruduğunu görebiliyoruz. İşte tam da bu yüzden Mirabel kardeşlerin Trujillo diktatörlüğüne karşı verdikleri uzun soluklu mücadelenin izleri miras kalıyor bizlere. Bu mirası anısıyla yaşatmak ve yükseltmek için de 1981’den beri 25 Kasım tarihinde, yani Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde dünyanın dört bir yanında kadınların şiddete karşı dayanışmayı büyüttüğü bir gün olarak sokaklara çıkıyor, meydanları dolduruyoruz.
Türkiye’de 25 Kasımların nasıl geçtiği ve önümüzdeki süreçte meydanları hangi taleplerle dolduracağımıza geçmeden önce, kadına yönelik şiddete karşı atılan ve atılmayan adımlardan bahsetmemiz gerekiyor. Türkiye’de “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, yani İstanbul Sözleşmesi 29 Kasım 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra 2014 yılında yürürlüğe giriyor, İstanbul Sözleşmesinin bütüncül sistemini kabul eden “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun” da TBMM tarafından 8 Mart 2012 tarihinde kabul ediliyor. Sonrasındaysa şiddetin tanımlarının yapıldığı gibi yasadan yararlanacaklar açısından kapsamı genişletilirken, yasa kapsamında mülki amir ve kolluğa yetki de verilmiş oluyor. Şiddeti ihbar etme yasada bir hak olarak yer alıyor.
GÜVENLİ ALANLAR İÇİN CİTÖK İSTİYORUZ
Peki o zaman, bugün neden her eylemde “6284’ü uygula” ve “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” sloganlarıyla karşılaşıyoruz? Çünkü son günlerde en fazla gündem olan ve cezasızlığa dair her yerden ses getiren İkbal ve Ayşenur’un cinayetlerinin, Vezneciler Kız Yurdundaki taciz gibi haberlerin kaynağını iktidarın cezasızlık politikalarında; yurtlarımıza, yaşam alanlarımıza, sınıflarımıza kadar inen ve bizleri korkuyla baş başa bırakan bir atmosferi yaratma baskısında görüyoruz. Okulumuz tacizci akademisyenleri bünyesinde barındırıyor, kampüs ve çevresini Kamuda Tasarruf bahanesiyle ışıksız bırakarak yurt ve çevresini kadınlar için güvenliksiz, bir tacizci içinse güvenli kılıyor. 6284’ü uygulamayarak, şiddet ve cinayet faillerini serbest bıraktığı gibi, onlara güç verdiği gibi bizleri de her kadına şiddet olayında sesimizi yükselttiğimizde bastırmaya çalışıyor.
Özetle, mevcut iktidar politikaları şiddeti meşrulaştırıyor. “Kadına şiddete sıfır tolerans” söylemleriyle kadının değil, ailenin korunmasına işaret ediyor ve politikalarını buna göre düzenleyerek toplum kesimlerinde “rıza” üretimini yaygınlaştırıyor, zorlu ekonomik koşulları kadınlar daha da yakından hissederken ekonomik şiddetle de boğuşmuş oluyor.
Burada üniversite yönetimlerinin kadın çalışmaları topluluklarının tanışma toplantısı bile düzenlemesine aldığı karşıt bir tutumdan tutalım, kampüste kadınların bir araya geldiği alanları dağıtma çabasına kadar karşımıza çıkan tablo iktidarın bugünkü politikalarının tezahürü olmaktan öte değil. Bugün İstanbul Sözleşmesinin tartışmaya açıldığı politikalarla; okullardaki taciz, istismar gibi suçların yaygınlığından, faillere uygulanan yaptırımların meçhullüğü arasında sıkı bir bağ var. Çünkü üniversiteli, liseli genç kadınların eylemlerinde ön plana çıktığı üzere; etkin, işlevsel, denetlenebilir ve söz hakkının öğrenciye teslim edildiği mekanizmalardan kurulacak bir CİTÖK, 6284’ün kampüste uygulanması için bir dayanaktır. Bu sebeple eşit, şiddetsiz ve güvenceli bir geleceğin adımı olarak güvenli alanlar yaratmak için de; düzenlemelerin işletilmesinde doğrudan rol üstlenebildiğimiz alanlar bulmamız, yoksa açmamız, zayıfsa güçlendirmemiz gerekliliği ortaya çıkıyor, ki dört bir yandaki kadın eylemlerinde dövizlerimize yazdığımız “Güvenli kampüsler için etkin CİTÖK” sloganları karşılık bulabilsin. Bu yüzden sokakta 6284’ü uygula derken aynı zamanda etkin CİTÖK istiyoruz.
GÜVENLİ BİR GELECEK İÇİN 25 KASIM’A YÜRÜYORUZ
Türkiye’nin dört bir yanında genç kadınların başladığı seferberlikle bulunduğumuz fakültelerde, sınıflarda, yurtlarda kadın birlikleri kurmak için, zaten var olanları da büyütmek için çalışmalarımıza başladık böylece. İstanbul Üniversitesinde de en yakın örneği olarak, Siyasal Bilgiler Fakültesindeki kadınların diğer kadınlara ilham olarak İletişim Fakültesi’nde ilk defa bir kadın birliğinin kurulmasını verebiliriz. Buradaki birlikten güç bulan kadınlar kendi fakültelerinde de gruplar açarak, topluluklarını yaratarak bir ağ gibi birbirine erişiyor, 25 Kasım’a birlikte yürümek için hazırlıklarına başlıyor.
Cezasızlık düzeninin her gün beslediği bu sömürü sisteminde ataerki yeniden üretilirken; kadınların kurtuluşunun dini, dili, ırkı fark etmeksizin bir yanındakiyle birlikte enternasyonal kadın dayanışması örmesi, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü”nde böylece daha da anlam kazanıyor. Bir kelebeğin özgürlüğü için kozasını kırdığı gibi kanatlanacağız güzel yarınlara, kod adı Kelebek olan Mirabel kardeşin de söylediği gibi: “Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.”