Marksist yöntem ile ‘Türk Devlet Siyaseti’ okura yeni kapı açıyor
Tüm toplumu ‘Tek potada eritmeye’ çalışan, sınıf farklarını görünmez kılmak isteyen bu iddiayı Yusuf Akdağ “Türk Devlet Siyaseti ve Tartışmaları” başlığıyla çıkan çalışmasında irdeliyor.
"Türk Devlet Siyaseti ve Tartışmaları" kitap kapağı
Şerif KARATAŞ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları toplumun “sınıfsız ve imtiyazsız” inşasını iddia etse de aradan geçen 100 yıllık zaman, sınıflı toplumu yeterince berraklaştırdı. Cumhuriyetin yüzüncü yılını geride bıraktık. Şimdiye kadar devletin sınıfsal boyutuna dair vurgular yerine hep, geçmişten günümüze “mit”leştirilen, Türk “devlet geleneği” üzerinden bir devlet tanımlaması yapılageldi ve bu sürüyor. Bu tarihsel “mit” olgusuyla devletin sınıflı yapısının olmadığı iddiası günümüzde de sürüyor.
Tüm toplumu ‘Tek potada eritmeye’ çalışan, sınıf farklarını görünmez kılmak isteyen bu iddiayı Yusuf Akdağ “Türk Devlet Siyaseti ve Tartışmaları” başlığıyla çıkan çalışmasında irdeliyor.
BUGÜNÜ ANLAMAK İÇİN…
Bu kitap, yalnızca devlet teorisini içeren bir çalışma değil. Aynı zamanda Türkiye tarihi okuması anlamına da geliyor. Devlet yapısını sınıf ilişkileri bağlamında ele alan bu çalışmayı okumak, Türkiye’de yaşanan pahalılık krizi de düşünüldüğünde daha da elzem hale geliyor. Devletin tarihsel geçmişi ve onun arka planıyla ilgili de bilgi ve değerlendirmelere ilişkin öğrenmek ya da yeniden hatırlamak, bugünü anlamakta daha fazla yardımcı oluyor.
Kitap yalnızca bugünü ele almıyor. “Orta Asya’dan 2000’ler” alt başlığıyla kaleme alınan bu kitap, bir tarih çalışması da değil. Kor Kitap tarafından yayımlanan kitap, tarihten yararlanıyor ve tarihsel bilgiyi Marksist bir anlayışla süzerek bir gerçeğe ulaşmaya çalışıyor.
Özelikle “Türklük” üzerinden devletin sınıfsız olduğu safsatasına karşı yazar kitabın girişinde yazdığı üzere, “1923’te kurulmuş bir devletin ‘iki bin yıllık tarihi geçmişi’nden söz edilmesi, iş-aş derdindeki nüfusun bir kesimi açısından özel bir ilgi konusu oluşturmasa da burjuvazi ve temsilcileri, kitleleri sermaye politikalarına bağlı tutmak için ‘Tarihi belirleyici millet ve devlet olma’ iddiası ve propagandasının manipülatif etkisi ve işlevine ihtiyaç duymaktadır” ifadesiyle özetliyor.
KALICILAŞTIRILMAK İSTENEN BURJUVA ANLAYIŞA KARŞI
“Yeni bir tarih yazımı” olmasa da kitap, şimdiye kadar propaganda edilen ve bu propagandanın şimdilerde tek adam rejimi etrafında kalıcılaştırılmak istenen burjuva anlayışa karşı haklı bir itirazı, sınıfsal yönünü tarihsel arka planıyla birlikte ele alarak günümüze kadar getiriyor.
Yazar çalışmasının “yeni bir tarih yazımı” iddiası taşımadığını girişin yazısında belirterek, “Ancak milliyetçi ve liberal tarih yazıcılığının üstünü örttüğü devlet-toplum ve toplumsal sınıflar ilişkisinin tarihsel süreçteki gelişimi ve değişimi gibi daha sınırlı ve dar bir alanda kalarak bu gelişmelerin bazı etkenlerini konu edinmesine rağmen, bağlantılarının kaçınılmaz kıldığı oranda burjuva tarih yazımının ‘Türk versiyonu’yla sınırlı bir hesaplaşmayı da içeriyor” ifadesiyle kitabın hangi ihtiyaca ve neden yazıldığını dile getiriyor.
Kitapta yazarın sıklıkla başvurduğu bazı dipnotların da okura önemli bilgiler verdiğini hatırlatalım. Siyaset gündeminin sıcaklığı arasında ve egemen burjuva siyasetin her şeyi bulandırma ve kafa karıştırma siyasetine ve propagandasına karşı kitap önemli bir boşluğu dolduruyor. Siyaseti takip eden ve siyaset mücadelesini sürdüren gençleri ve okurlarını bekliyor. Biz de dünyada ve Türkiye’deki gelişmelerin sıcaklığında gözlerden kaçırılmaması gerektiğini düşündüğümüz Yusuf Akdağ’ın “Türk Devlet Siyaseti ve Tartışmaları” kitabını okura hatırlatmak istedik…