İşçi hakları bir bütün olarak patronların hedefinde
İGAKK üyesi işçiler, Türkiye'deki çalışma koşulları, sendikal mücadeleleri gözlemlermek ve gelecek için kurmaya çalıştıkları dayanışma ağı çalışmaları için yaptıkları ziyareti değerlendiriyor.
Fotoğraf: Freepik
Andaç Aydın ARIDURU
İstanbul
Almanya’nın en büyük sendikası IGMetall bünyesinde kurulan Internationale Gewerkschaftliche Arbeitskreis Köln (IGAKK), metal iş kolunda Almanya’daki şirketlerin Türkiye, Romanya, Çin, Hindistan ve Sırbistan’da olan işletmelerinde çalışan işçilerin arasında bir iletişim ve dayanışma ağı oluşturma amacıyla kurulmuş bir dernek. Bu ülkelerde ve Almanya’da bulunan fabrikalar arasında iş yaşamı ücretler ve sosyal haklar yönünden adaletsizliklerle mücadele etme amacı taşıyan dernek Türkiye’ye yaptığı son geziyle, Kocaeli, Gebze ve İstanbul’da çeşitli iş kollarından işçiler ve sendika temsilcileriyle bir araya geldi. Ziyaretlerin ardından deneyimlerini ve genel durumu gazetemize değerlendiren dernek üyesi işçiler ve iş yeri temsilcileri, son dönem birçok ülkede çalışma koşullarının ağırlaştığını, ücretlerin baskılandığını, Türkiye’de ek olarak sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımında büyük sorunlar olduğunu gözlemlediklerini vurguladı. IGAKK üyeleri, kurdukları bağlar etrafında dayanışmayı büyütmek için çağrı yaptı.
Ford’un Köln fabrikasından Çalışma Komisyonu Üyesi Thomas Süther, Ford Romanya Craiova Fabrikası Sindicatul Ford Automobile Craiova (SFAC) Sendikası Başkan Yardımcısı Adrian Motroc ve IGAKK ile IGMetall Danışmanı Katherina Just ile gözlemlerini, Almanya, Romanya ve Türkiye’deki ücretler, sosyal haklar ve işçi hakları başlıklarını, uluslararası şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarını ve aralarında kurulmaya çalışan dayanışmayı konuştuk.
‘HİÇ BU KADAR MOBBİNG SÖZÜNÜ DUYMAMIŞTIM’
Yaptıkları buluşmalarda kendilerini kötü anlamda şaşırtan başlıca konunun Türkiye’de sendikalaşma hakkı konusundaki hak ihlalleri olduğunu belirten Thomas Süther, “Almanya ile kıyaslandığında sendikalı olma oranları arasında uçurum var” diyor. Almanya’da yüzde 50 civarında olan sendikalaşma oranı Türkiye’de yüzde 8. Süther, “Buradaki görüşmelerimizde kafa karıştırıcı olan şey Türkiye kanunlarının sendikalaşmayı bir hak olarak tanıması ve yasal güvence altına alması. Yasalar güvence altına alıyor olmasına rağmen konuştuğumuz tüm sendikalı işçiler iş yerlerinde sendikalı olabilmek için verilen mücadeleleri anlatarak başlıyor” ifadelerini kullanıyor.
Adrian Motroc da ülkesi Romanya’da Türkiye’ye benzer bir oranda sendikalaşma oranı olduğundan ve kısmi olarak Romanya’da da sendikalaşmak isteyen işçilerin baskılara maruz kaldığını aktarıyor. Motroc, “Sendikalı olma hakkı çoğu işçi açısından zorlu, kendilerinin ‘hedef tahtasında’ olacağı ve fedakarlık yapmaları gerekecek bir süreç” derken, Türkiye’de sendikalaşmak isteyen işçilerin karşısına çıkan patron, devlet ve ekonomik baskı gibi unsurların yoğunluğuna dikkat çekiyor. Motroc, “Türkiye’de iş kolunda ve iş yerinde ayrı ayrı aranan yetki nedeniyle sendikalaşmak zorlaşıyor. Patronlar bu barajları kullanarak toplu sözleşme süreci önünde demin konuştuğumuz her türlü baskıyı yaparak engellemeyi amaçlıyor. Bunu da çoğu yerde başarıyorlar” diyor.
Buluşmalardan çıkan sendikalaşma hikayelerinin en çarpıcı noktasının patronların işçilere sendikalaşmamaları yönünde kurduğu türlü baskıların en yoğun biçiminin mobbing olduğunu gördüklerini söyleyen Katherina Just, “İş yaşantısı alanında Türkiye’de en büyük problemlerden birinin mobbing olduğunu gözlemliyoruz. Bunun karşısında çözüm arayan işçiler sendikalaşmaya başladıklarında karşılarında daha fazla mobbinge maruz kalıyorlar. Yetki süreci tamamlanana kadar artarak devam ediyor. Daha önce mobbing sözünün hiç bu kadar çok tekrar edildiğini duymamıştım” şeklinde durumu özetliyor.
‘İŞÇİLER SENDİKALARIN İÇLERİNDE MÜCADELE ETMELİ’
Sendikalı olmanın dünyanın hiçbir yerinde sorunların çözümüne yetmeyeceğini düşündüklerini belirten Motroc, sendikaların önemli bir bölümünde işçilerin sendikacılarla iletişiminin zayıf olduğunu ve işçilerin taleplerinin yönetimlere taşınmasında büyük eksiklikler olduğunu gözlemlediklerini belirtiyor. Motroc, “İş yeri referandumları hem yetki alanında hem de işçilerin herhangi bir konudaki taleplerinin belirlenmesinde ve temsilcilerin seçilmesinde Ford Craiova Fabrikasında kullandığımız bir yöntem. Ancak Türkiye’deki dostlarımız birçok temsilcinin ve sendikacının ya atandığını ya da seçim sistemini pozisyonlarını korumak için kullandıklarını aktarıyor. Bu durum Romanya’da da karşılaştığımız bir sorun. Ben ve yönetimimiz seçilmeden önceki temsilciler ve yönetim 15 yılı aşkın süredir bu pozisyonlardaydı” diyor.
Süther ise Almanya’da sendikalarla birlikte iş yerlerinden seçilen temsilcilerden oluşan “çalışma konseyleri” içinde görev aldığını ve işçilerin bu konseylerde taleplerini ve sorunlarını tartıştığını aktarıyor. Burada yapılan tartışmalar sonucunda iş yaşantısı, sosyal haklar ve iş sağlığı ve güvenliği alanlarında çeşitli alanlarda işçilere söz hakkı veren bu mekanizmanın kimi yerlerde ön açıcı bir rolü olduğu görüşünde. Süther, “Ancak sendikaların da söz sahibi olması gereken meselelerde zaman zaman aksaklıklar yaşandığını söylememiz gerekir” derken, özellikle Ford işçilerinin sendika ile kurdukları bağın bir “müşteri-satıcı” ilişkisine indirgenebildiğini söylüyor. “Aidatımı ödüyorum siz de benim haklarımı savunun fikri karşısında sendikaların işçilerin iradesi ve mücadele azmi ile var olması gerektiği tartışması süregelen bir tartışma” diyor.
Just da Süther’e katıldığını ifade ediyor: “Özellikle toplu sözleşme süreci sonrası aidat ödememek için yer yer üyelikler iptal ediliyor. Sonra yeni toplu sözleşmeden faydalanabilmek için tekrar üye olunuyor. Ancak bu algıyı değiştirmeye çalışıyoruz. İşçileri her gün sendikalarının içinde kendi talepleri için mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Türkiye’de özellikle Türk-İş bürokrasisinin işçilerin sendikalarına duyduğu güveni ve sendikalar içinde mücadeleye katılımını olumsuz etkilediğini gözlemlediklerini belirten Just, “Ford Otosan’da örgütlü olan Türk Metal’le görüşmek ve iletişimi geliştirmek için girişimlerimiz cevapsız kalıyor” diyor.
Başta ücret talepleri olmak üzere üç ülkenin işçilerinin taleplerindeki artışı aktaran temsilciler gelecek dönem için Türkiye, Almanya ve Romanya’da gerçekleşecek toplu sözleşmelere hazırlıklı gidebilmenin ve üç ülkenin işçilerinin dayanışmasıyla güçlü bir sözleşme süreci geçirilebileceğini söylerken Just, “Almanya’da ve Romanya’da toplu sözleşme görüşmelerinde Ford, işçilere ‘Daha önce Romanya’ya ve Türkiye’ye gittik. Oradaki üretimi arttırıp burayı kapatabiliriz’ blöfünü yapıyor. Bu üç işletmenin işçilerinin arasındaki birlik ve ortaklaşmış talepler bu tarz tehditlerin önündeki en önemli kalkan olacak” diyor.
"ESNEK ÇALIŞMA GÜVENCEYİ ORTADAN KALDIRIYOR"
SÜTHER, Almanya’da otomotiv sektörüne işçi havuzu sunan şirketlerin Ford’a da gönderdiği kiralık işçilerin sayısının arttığını belirtiyor. Sermaye bu sistemle birlikte başlıca, işçilere sağlanan sosyal haklar, güvenceli çalışma hakkını baltalamış oluyor. Başta Ford olmak üzere Almanya’da birçok otomotiv şirketinin tercih ettiği bu esnek çalışma modeli işçilerin fabrikalar arasında bir sirkülasyonuna neden oluyor. Süther ve Just bu uygulamaya karşı Romanya ve Türkiye’deki işçileri uyarıyor: “Başta esneklik ve dönemsel iş fırsatı olarak sunulan bu yöntem bugün binlerce işçinin güvenceli işlere ulaşımını, emeklilik için hak ettiği yaş ve aylıklara erişimini engelliyor. Bu yöntemle birlikte çalışma saatleri uzuyor. Gelecek dönemde Türkiye’de de gündeme geleceğini duyduğumuz esnek çalışma modellerine karşı tüm işçiler kadrolu ve insanca yaşayabilecek ücretli işleri talep etmeye devam etmeli.”