04 Kasım 2024 04:25

‘Amerikan salısı’ öncesi ateş ve ateşkes yarışıyor!

UNRWA’nın yasaklanması ve Lübnan’daki ateşkes görüşmeleri Arap basınının geçtiğimiz hafta öne çıkardığı gündemler oldu.

Fotoğraf: Ramiz Dallah/AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

İsrail Parlamentosu (Knesset) Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşunun (UNRWA) İsrail’de faaliyet göstermesini yasakladı. Karar, “Filistinlilerin dönüş hakkını ortadan kaldırmaya yönelik eski ancak devam eden bir girişimin parçası” olarak değerlendirildi. Öte yandan ABD yöneticilerinin, İsrail ordusunun hava saldırıları eşliğinde, “Ateşkesin sağlanması” adı altında Lübnan tarafına teslimiyet koşulları dayatma çabaları da devam etti. Salı günü yapılacak ABD seçimleri öncesinde “Ateş ve ateşkes yarışıyor” yorumları yapıldı.

FİLİSTİN MESELESİNİ YOK ETMEYE YÖNELİK BİR ADIM

Hafta başında İsrail, UNRWA’ya bölgede yasak getirdiğini duyurdu. UNRWA Genel Komiseri, yasağın “Tehlikeli bir emsal teşkil ettiğini” ve kuruma karşı “Devam eden bir itibarsızlaştırma kampanyasının son halkası” olduğunu belirtti. Bu adımın “Filistinlilerin sıkıntılarını daha da artıracağını” ifade etti.

İsrail içinde bulunduğumuz yılın başlarında da UNRWA’nın 12 çalışanının 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı saldırısına dahil olduğu iddiası ile kuruma yönelik bir saldırı kampanyası başlatmıştı. İsrail’in bu iddialarının ardından başta ABD ve İngiltere olmak üzere bir dizi Batılı ülke UNRWA’ya sağladıkları fonları askıya aldı.

UNRWA, 1948’de Filistin’in işgal edilmesinin ardından Birleşmiş Milletler tarafından yerinden edilen milyonlarca mülteciyi korumak ve onlara yardım sağlamak için 8 Aralık 1949’da 302 sayılı Karar’la kuruldu. UNRWA, bölgede önemli ve hayati bir rol üstleniyor; bölgenin dört bir yanında doğrudan 30 bin Filistinliyi istihdam ediyor ve Gazze, Batı Şeria ile komşu ülkelerdeki yaklaşık 5.9 milyon mültecinin insani ve sivil ihtiyaçlarını karşılıyor. Gözlemciler, UNRWA’nın, “Mültecilerin varlığını, geri dönüş hakkını ve tazminat talebini sembolize eden bir kuruluş” olduğuna işaret ederek, İsrail Parlamentosu tarafından alınan kararın, “Filistin meselesini tamamen yok etmeye ve tarihten silmeye yönelik somut bir adım” olduğuna dikkat çekiyor.

ATEŞKES İÇİN KOPARTILAN GÜRÜLTÜ BOŞ ÇIKTI

Lübnan’da ise ateşkes ile ilgili koparılan gürültü boş çıktı. Filistin merkezli Al Kuds gazetesi, “ABD’li yetkililer İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Lübnan’daki savaşı sona erdirmek için İsrail’in Lübnan’ı iki ay boyunca bombalamaya devam etmesine izin verecek bir anlaşma taslağını görüştü” diye yazdı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Merkezli Al Bayan Gazetesi Yazarı Vefa Awad, ABD’nin İsrail’e sunduğu taslağın, “Uygulanmamak, Lübnan ve Hizbullah tarafından reddedilmek ve sorumluluğu Lübnan tarafına yükleyerek sona erdirmek üzere” tasarlandığına işaret etti.

Lübnan Başbakanı Necip Mikati hafta başında İsrail ile ateşkesin birkaç gün içinde ilan edileceğine dair umut taşıdığını dile getirmişti. Hafta sonunda ise, Lübnan’da ateşkes konusunda gelinen noktayı şöyle özetledi: “İsrail tarafından yapılan açıklamalar ve Lübnan’ın aldığı diplomatik sinyaller, İsrail’in önerilen çözümleri reddetme, öldürme ve yok etme yaklaşımında ısrar etme konusundaki inadını doğrulamaktadır.”

UNRWA NAKBA’YA TANIK OLDU

Ali KABAJA
Al Halic/BAE

İsrail’in şu anda Filistinlilere karşı tüm güç ve acımasızlığıyla yürüttüğü savaş, yalnızca top, füze veya Gazze’yi harap edip on binlerce Gazzeliyi öldüren ve yaralayan uçak bombalarıyla sınırlı değil. Bu savaş, aynı zamanda Batı Şeria’daki Filistinlileri yaralayan İsrail ordusunun kurşunları ve bombaları ve hükümetlerinin desteğiyle silahlandırılmış yerleşimcilerin katliam, yıkım ve işkenceye varan saldırıları ile sürdürülüyor. Ancak savaşın daha da derin bir boyutu var: Filistin meselesini tamamen yok etmeye ve tarihten silmeye yönelik somut adımlar atılıyor. Mevcut durum, İsrail’in on yıllardır masada beklettiği planlarını hayata geçirmek için bir fırsat olarak kullanılıyor. Bu planlar, İsrail için hukuki ve “ahlaki” bir yük olarak görülen önemli meselelerden, özellikle de mülteci meselesinden kurtulmayı hedefliyor.

İsrail, Filistinlilerin geri dönüş hakkını tamamen ortadan kaldırmak amacıyla, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansının (UNRWA) İsrail’de faaliyet göstermesini yasaklayan bir yasa çıkardı. Bu yasa, pratikte UNRWA’nın Gazze, Batı Şeria veya Kudüs’te herhangi bir faaliyette bulunmasını engelliyor. Oysa UNRWA, bölgede önemli ve hayati bir rol üstleniyor; bölgenin dört bir yanında doğrudan 30 bin Filistinliyi istihdam ediyor ve Gazze, Batı Şeria ile komşu ülkelerdeki yaklaşık 5.9 milyon mültecinin insani ve sivil ihtiyaçlarını karşılıyor. Gazze’deki tüm nüfusa sağlık ve eğitim desteği sağlarken, diğer BM kuruluşlarının tahrip olmuş bölgeye yardım ulaştırması için aracı bir kurum görevi görüyor. Ayrıca, Batı Şeria’da mültecilere yönelik onlarca sağlık merkezi ve okul işletiyor.

İsrail, 1948’de Filistinlilerin yerinden edilmesinin ardından kurulan BM ajansını, Filistin Nakba’sının tanığı olduğu için sona erdirmeyi hedefliyor. Filistinlileri yaşamaya değer insanlar olarak görmeyen aşırılık yanlılarının desteklediği Netanyahu Hükümetinin güç ve vahşetle unutturmaya çalıştığı mülteci meselesini unutulmaktan kurtarıyor.

Uluslararası ajansın yasaklanması, dolaylı olarak daha fazla soykırım ve cinayet anlamına gelmektedir. Bu durumu UNICEF Sözcüsü James Elder, “Eğer UNRWA çalışamazsa, Gazze’deki insani sistemin çökmesi muhtemeldir. Böyle ani bir karar, İsrail’in çocukları öldürmenin yeni bir yolunu bulduğunu gösteriyor” şeklinde dile getirdi.

İsrail’in bu adımı, daha önce görülmemiş bir şekilde sert ve keskin Arap ve uluslararası eleştiriler aldı. Bu eleştirilerin, Tel Aviv’in Filistin’le ilgili her şeyi yok etme planını boşa çıkarmak için bir temel oluşturması gerekiyor. Çünkü bu hükümet, meselenin çözümü için savaş açmaya kararlıdır. Ancak, hakların destekçisi olan Arap, İslam ve uluslararası kamuoyunun varlığı ve özgürlükleri için mücadele eden bir halk olduğu sürece asla başarıya ulaşamayacaktır.

UNRWA’YA SUİKAST, MÜLTECİLERE VE HAKLARINA SUİKAST

Nevin ABDELHADİ
Addastur/Ürdün

Durumu en üst düzeyde tehlikeye taşıyacak ve Filistin meselesi ile bölgeyi daha zorlu bir noktaya sürükleyecek şekilde, bölgenin şartlarını ve süreci felaket boyutlarına getirecek bir kararla İsrail Parlamentosu (Knesset), yasa dışı ve son derece tehlikeli olarak nitelendirilebilecek yasaları onayladı. Bu yasalar, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) faaliyetlerini yasaklıyor. İsrail’deki aşırı sağ hükümetin daha fazla suç işleme ve Filistin halkı ile bölgeyi felakete sürükleme ısrarı, Filistinli mültecileri barındıran ülkeleri de yaklaşan endişe verici bir durumla karşı karşıya bırakıyor.

Tehlikeli, yasa dışı ve gerekçesiz olan bu yasalar, İsrail’in Filistin halkına zarar vermek ve krizleri artırmak amacıyla işlediği ardı arkası kesilmeyen suçların bir parçası olmaktan başka bir şey değil. Özellikle UNRWA, sadece bir yardım kuruluşu veya mülteci ajansı değil; mültecilerin varlığını, geri dönüş hakkını ve tazminat talebini sembolize eden bir kuruluştur. Faaliyetlerinin yasaklanması, İsrail’in bu hassas ve temel dosyayı hedef alarak çözümün nihai aşamalarından birini tehlikeye atıp ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir sinyaldir. Bu yasak, İsrail’in UNRWA’ya karşı tarihsel savaşını, özellikle Gazze’de UNRWA çalışanlarına ve barınma merkezlerine yönelik saldırılarla tamamlayacak şekilde ilerlemektedir.

UNRWA, Filistinli mültecilerin anavatanlarına dönme ve tazminat haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, ajansın işgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’teki faaliyetlerinin yasaklanması son derece tehlikeli bir adımdır ve İsrail’in sadece Gazze ve Batı Şeria’ya değil, barış umutlarını ve Filistin halkının meşru haklarını savunma çabalarına karşı topyekûn bir savaş yürüttüğünü açıkça göstermektedir.

UNRWA’nın yasaklanması, İsrail’in kışkırtıcı bir adımı ve daha fazla şiddet ile felaketin habercisidir. Bu adım, mülteciler meselesi gibi önemli dosyaları göz ardı etme ısrarını gösterirken, mülteciler konusunu en hassas ve kritik noktaya yerleştiriyor. UNRWA’nın ortadan kaldırılması, mülteciler davasının da yok edilmesi ve haklarının ellerinden alınması anlamına gelir.

MÜLTECİ SORUNUNU SİLMEK İÇİN UNRWA’YI BİTİRMEK

Hamada FİRAVUNU
Addastur/Ürdün

UNRWA ile ilişkiyi kesmek, onu yasa dışı ve terörist bir organizasyon olarak damgalamak, Filistin halkının yarısını ve haklarını hedef alan, temelde çirkin motivasyonlara sahip bir girişimdir. Mülteci meselesini ve onların 1948’de sınır dışı edildikleri şehir ve köylere geri dönme ve mallarını geri alma haklarını ortadan kaldırmaya yönelik pratik bir girişimdir.

Filistin meselesini ve Filistin-İsrail çatışmasını ele almak için Birleşmiş Milletler tarafından çıkarılan üç ana karar bulunmaktadır.

İlk olarak, 29 Kasım 1947 tarihinde kabul edilen bölünme ve iki devlet çözümü kararı.

İkincisi, 11 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen mültecilerin geri dönüş hakkı ile ilgili 194 sayılı Karar.

Bu iki siyasi karar, Filistinlilerin kendi topraklarındaki haklarını somutlaştırmaktadır. Her ne kadar haksızlık içeren kararlar olsa da, bu kararların alınması o dönemdeki güç dengelerini yansıtmaktadır. Ayrıca, o dönemde Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki iş birliğini de gösterir; zira iki ülke, ortak düşmanları olan Nazi Almanya’sına karşı birlikte savaşıyorlardı.

Ancak siyonist hareket, 15 Mayıs 1948 tarihinde “İsrail devleti”nin ilanıyla sömürgeci genişleme programını hayata geçirmeyi başardı. Filistin halkı, bu iki kararın uygulanmasından mahrum bırakıldı ve bunların yerine üçüncü bir karar geçti: Filistinli mültecilere yardım ve çalışma amacıyla Birleşmiş Milletler kuruluşunun kurulması kararı. 8 Aralık 1949 tarihli 302 sayılı Karar’a başlık ve içerik açısından dikkatle baktığımızda, Filistin konusunun, 181 sayılı Karar uyarınca bağımsız devletini kurma hakkı veya zorla ülkelerinden kovulan ve yerinden edilen mültecilerin geri dönüşü yerine, 181 ve 194 sayılı Kararlarda yer alan siyasi bir mesele olmaktan çıkarıldı. 302 sayılı Karar’la ülkelerinin ve vatanlarının dışında bulunan mültecilerin yardım ve istihdam edilmesini gerektiren bir insani meseleye dönüştüğünü görmekteyiz.

Knesset’in, Dışişleri ve Güvenlik Komitesinin önerisi üzerine 13 Ekim 2024 tarihinde aldığı ve 28 Ekim 2024’te onaylanan kararı, mülteci meselesini silme, Birleşmiş Milletler ve ajansının konumunu ortadan kaldırma amacı taşımaktadır. Bu karar, Filistin halkının yarısını ve ulusal davasının yarısını silme çabasını yansıtırken, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği savaş, suçlar ve katliamlar üzerinden istikrarsız durumu istismar etmektedir.

Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria’daki kamplarda, Lübnan’daki mülteci kamplarında gerçekleştirilen öldürme ve yıkım eylemleri ile birlikte, Kudüs ve Batı Şeria halkı da bu tehlikeden kaçamayacaktır. 1948 yılında işgal altındaki bölgelerde yaşayan Filistinliler, özellikle Negev bölgesindeki köylerinin ve evlerinin yok edilmesiyle tehdit altındadır. Tüm bu eylemler, Filistin halkını yok etme, sürgün etme ve kademeli olarak öldürme amacını gütmektedir.

Sonuç olarak, bu mücadele, Filistin halkının her kesimine karşı, her düzeyde bir savaş haline gelmiştir.

NETANYAHU TÜM BÖLGEYE KARŞI DEVAM EDEN SAVAŞINI İLAN ETTİ

İbrahim EMİN
Al Ahbar/Lübnan

Savaşta açıklıktan daha iyi bir şey yoktur. Bu, Benyamin Netanyahu’nun dolambaçsız bir şekilde yaptığı şeydir. Tüm gösterileri, projesinin özüne gelince onun net olmasını engellemiyor. Açıklamaları, gerçekler de gösteriyor ki, işgal altındaki bölgedeki nüfusun ezici çoğunluğunun projesini temsil ediyor ve bu proje, çağın Hitler’inin yaptığı her şeye çıkarları doğrultusunda destek veren dünya tarafından gerçek bir destek alıyor.

Netanyahu dün yaptığı kısa bir konuşmada yıllardır üzerinde çalıştığı şeyin özünü özetledi. Bize söylediği gibi halkına da bölge genelinde uzun ve geniş bir savaşa hazırlanmalarını söyledi. Bu nedenle bu meydan okumayı, düşmanla barış ve uzlaşmadan bahseden, bizi fırtınanın önünde eğilmeye çağıran ya da bölgedeki açık suçlarından bizi sorumlu tutan herkese yöneltiyoruz. Müttefikleri yayılmacı projesinin sınır tanımadığını açıkça ortaya koymuştur. Amerikalılar, bazı Avrupalılarla birlikte, bizi düşmana taviz vermenin onu durdurmanın en iyi yolu olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Gazze’de bir yıl ve daha uzun süredir yaptıkları ve yapmakta oldukları şey budur ve bunun tek sonucu daha fazla ölüm olmuştur.

Önceki gün, Palyaço Amos Hochstein yeni bir gösteri sunmak üzere geri döndü. Dürüst olmak gerekirse, sorun işini en iyi şekilde yapan ya da kendisinden isteneni yerine getiren bu adamda değil, onu hâlâdinleyen ve söylediklerini kabul edenlerde ve Amerikalıların Lübnan’daki savaşı durdurması için İsrail’e baskı yapabilecek konumda olduğuna inananlarda.

Pratikte bir gerçekle karşı karşıyayız: İsrail, Gazze ve Lübnan’a karşı aynı akıl, aynı ruh ve aynı araçlarla hareket eden bir düşman. Aynı şeyi Suriye’de başlattı ve Irak’a ve daha sonra Yemen’e geçmeye hazırlanıyor ve Netanyahu İran’ı vurmaya hazır olduğunu gizlemiyor.

Cephelerin birbirinden ayrılmasını isteyenler, İsrail’in ABD, İngiltere ve Almanya’nın açık desteği ve bazı Arap ülkelerinin ortaklığıyla yaptığı şeyin cephelerin güçlü bir şekilde birleştirilmesi olduğu gerçeğini anlamak istemiyorlar. Cephelerin ayrılmasını isteyenler, cephelerin birliğini güçlendiren ve İsrail’in ortadan kaldırılması gereken bir şeytan olduğuna inanan herkes için meydan okuma seviyesini yükselten şeyin düşmanın varlığı ve eylemleri olduğunu bilmiyorlar.

Durum böyle olduğu için direniş projesi tek seçenektir ve bunun alternatifi açlık, baskı ve aşağılanmayla yaşamak ya da ölmektir. Bize egemenlik, özgürlük ve ulusal onur dersleri veren ama bir orman bekçisi uğruna ülkeyi ateşe vermeye hazır olan herkes, bu hayattaki en önemli dersin doğru yerde durmak olduğunu anlamalıdır. Direnişi olup bitenlerden sorumlu tutmaya devam eden herkes, bundan böyle bu saldırganlığa ortak olacağını bilmelidir.

Bugün seslerini yükselten, İsrail sopasını kullanarak bizi tehdit eden ve direnişe ve çevresine karşı kibir ve üstünlük taslayanlara gelince, sadece kendilerine şu soruyu sormaları yeterlidir: Bu canavar orduyu, tüm eşi benzeri görülmemiş ateş gücü ve hava kabiliyetiyle, Güney Lübnan’da bir köyü işgal etmekten alıkoyan nedir? 

İyi olan, Netanyahu’nun savaşının devam ettiğini açıkça ilan ederek herkesin işini kolaylaştırmasıdır. Lübnan’a ve bölgeye yönelik savaşını daha da genişletmeyi planladığını açıkça ifade etmiştir. Ayrıca, Amerikalılara hitap ederek, müdahale umudunu taşıyanların savaşın mevcut ve uzun süreceğini anlamalarını sağlamıştır. Bu durumda, sahadaki ses her şeyin üstünde yükselebilir.

LÜBNAN: ATEŞ VE ATEŞKES ‘AMERİKAN SALISI’ ÖNCESİNDE YARIŞIYOR

Vefa AWADAl
Bayan/BAE

Son birkaç saat içerisinde bu alevlenme, Lübnan cephesinde siyasi bir çözüme ve ateşkese ulaşılmasının yakın olduğuna dair öneriler, anlatılar ve senaryoların havada uçuştuğu, siyasi hareketler çarkının harekete geçtiğini gösteren bir atmosferin habercisi gibiydi. Ancak bunların hiçbirinin sağlam bir temeli ya da sahada bunu sağlayacak ciddi bir karşılığı yok.

Açıkça ifade etmek gerekirse, sızan anlaşma şartları, farklı okumalara göre, ABD’nin İsrail’e sunduğu taslağın uygulanmamak, Lübnan ve Hizbullah tarafından reddedilmek ve sorumluluğu Lübnan tarafına yükleyerek sona erdirmek üzere tasarlandığını gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

Mansur Yavaş'tan Ebru Gündeş konseri açıklaması: İnceleme başlatıldı

SONRAKİ HABER

Bakan Fidan tepkileri görmedi, İsrail’e silah satışını eleştirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa