İşçi servisinde memleket sohbeti: Kayyım, Bahçeli’nin Öcalan çıkışı, Kürt sorunu
"İktidar eliyle doğrudan seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırılmasıdır uygulanan. Bu duruma en başta biz işçiler karşı çıkmalıyız. Çünkü demokrasinin olmadığı yerde işçiler haklarını arayamazlar."
Görsel: Fırat Turgut Midjourney/ Evrensel
Rapsodi işçisi
Esenyurt-İstanbul
Saat 00.30. 16.00-00.00 vardiyasından yeni çıktık, servisteyiz. Üzerimizde 8 saat çalışmanın yorgunluğu var. Kimisi koltuğa oturur oturmaz gözlerini kapatıp dinlenmeye başlıyor. Kimisi telefonu açıp sosyal medya hesaplarına bakıyor. Biri iş yerinde yaptığı tartışmayı anlatıyor. Hayatımızdaki bütün sıkıntılara rağmen şakalaşıp gülüşüyoruz. Bedenimizde yorgunluk, ruhumuzda bir gün daha kölece çalışmanın stresinden kurtulmanın rahatlığı var.
“Burada mısın devrimci” diye bana sesleniyor ön koltukta oturan bir arkadaş.
“Buradayım kardeşim, gazete okuyorum” diyorum.
“Haberler karışık bu aralar” diyor: “Esenyurt belediye başkanı tutuklanmış.”
“Nasıl değerlendiriyorsunuz” diye ortaya soruyorum.
“PKK’lılarla görüşüyormuş” diyor, başka yorum yapmıyor. AKP’li olduğunu bilinen bir işçinin tutuklamayı savunmakta zorlandığını düşünüyorum. “O görüşmelerden biri taziye konuşmasıymış. Taziye konuşması örgütsel konuşma olarak görülmez ki” diyorum. Beklemediğim suçlayıcı cevap Erbakancı yaşlı arkadaştan geliyor: “Başkan DEM Parti’nin adamı. DEM Parti ise PKK’ya bağlı. CHP Esenyurt’ta seçimi kazanmak için DEM Parti’nin adamını başkan yapmakla yanlış yaptı…”
“CHP ve DEM yasal iki parti. İstedikleri partiyle seçim iş birliği yapmaları da siyasal hakları değil mi” diye soruyorum. CHP’li bir arkadaş, “CHP seçimde birinci parti çıktı ya, onu yıpratmak için yaptıkları bir oyun bence” diye yorumluyor. CHP’ye yönelik operasyon olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Başkanın tutuklanıp yerine kayyım atanmasının demokratik teamüllere uygun olmadığını, halkın iradesine vurulan bir darbe olduğunu anlatmaya çalışıyorum. İktidar eliyle doğrudan seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırılmasıdır uygulanan. Bu duruma en başta biz işçiler karşı çıkmalıyız. Çünkü demokrasinin olmadığı yerde işçiler haklarını arayamazlar. Demokrasinin olmadığı yerde işçilerin örgütlenmekte ciddi zorluklar yaşarlar.
Kısa bir suskunluğun ardından ortaya başka bir soru atıyorum ortaya: “Bahçeli’nin Öcalan’la ilgili çıkışı hakkında ne düşünüyorsunuz?”
CHP’li arkadaş kızgın, sesini yükselterek konuşuyor: “Daha düne kadar CHP’yi suçluyorlardı, PKK’yla iş tutuyor diye. Şimdi Öcalan gelsin Mecliste konuşsun diyorlar. Akkoyun karakoyun belli oldu bir kez daha. Anayasa’yı değiştirmek için DEM Parti’nin desteğini almaya dönük bir açıklama…”
Aramızda MHP yanlısı kimse yok. Ama ‘milliyetçi’ tutum Türk arkadaşlarımızın hepsinde oldukça güçlü. Bundan dolayı Öcalan’ın serbest bırakılacağı iddialarına CHP’li işçiler de oldukça tepkili. DEM Parti’li işçi arkadaşlarda ise Bahçeli’nin Öcalan çıkışının bir heyecan yaratmakla birlikte, ardından bir ‘çapanoğlu’ çıkacağı beklentisi de var. Kürt arkadaşlar örgütün silah bırakmasını ama devletin de bazı tavizler vermesi gerektiğini düşünüyor. “Bunların Kürt sorununu çözmek istediklerini sanmıyorum” diyor DEM Parti’li bir işçi: “Samimilerse önce Demirtaş’ı serbest bıraksınlar. Gerçek niyetlerini Esenyurt Belediyesine kayyum atayarak gösterdiler.”
Yaşananların yeni bir ‘çözüm süreci’ olmadığı, gündem saptırmak olduğu, ayrıca anayasa değişikliği için Kürtlerin desteğini almaya dönük oyun olduğu, işçilerin yansıttıkları fikirler...
“Elbette ülkede yeni bir ‘sürece’ ve barışa ihtiyacımız var” diyorum. Kürt sorununun çözümünün barışçıl yollarla mümkün olduğunu anlatıyorum. Bunun yol ve yöntemleri için “Genel siyasi af, ana dilinde eğitim, Kürt dili üzerindeki baskıların kalkması, yerleşim yerlerinin Kürtçe adlandırılmasının serbest kalması, silah bırakma...” gibi başlıklar açıyorum. “Kalıcı barışın kilidi böyle açılacaktır” derken sözlerime işçilerin hiçbirinden itiraz gelmiyor; tabii ‘üniter yapının’ korunması şartıyla...