Savaşın kolay ya da anlaşılır yanı yok
Bu süreçte aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ülkemizi ziyaretinin ertesinde Türkiye ile İsrail ilişkileri iyileşti. İsrail (hükümetimizin tarihi olarak kabul ettiği) Mavi Marmara olayına ilişkin göstermelik bir özür diledi.
AKP hükümetinin kendini “barış” savunucusu olarak gösterdiği bu günlerde İsrail ve NATO gibi savaşa ve kana doymayan güçlerle de ilişkisini ilerletmesi ve Ortadoğu planlarını yenilemesi elbette hükümetin bu süreçteki samimiyetinin sorgulanmasına da dayanak oldu. Ve artık tüm gözler meclise çevrilmiş durumda...
Ülkemizin en batısından üniversiteli arkadaşlarımızla bu tablonun Anadolu’nun bir ucundan nasıl göründüğü üzerine sohbet ettik.
Ege Üniversitesi Psikoloji bölümü 1. sınıf öğrencileri Feride ve Remziye bu süreci iktidarın kaybettiği gücünü tekrar kazanmak ve gündemdeki olayları maskelemek için kullandığı bir örtü olduğunu düşünüyorlar. Meclisteki halk temsiliyetinin darlığını eleştiren Feride “Bu kadar halkı 4 parti mi ifade ediyor?” diyor. Halkın her kesimini temsil eden bir meclis olsa, bu sürecin daha demokratik ilerleyeceğini de ekliyor.
Sürecin kişilere bağlı olarak ilerlemesini yanlış bulan Remziye ise “Kürt halkı haklı taleplerde bulunuyor fakat izlenen yollar yanlış. Silahlı mücadeleyi yanlış buluyorum ama silahlı mücadeledeki direngenlik de masa başında gösterilmiyor.” diyor.
Feride’yi rahatsız eden bir diğer nokta ise sürecin tek bir etnik kimlik üzerinden ilerlemesi. Onun süreçten nasıl beklentisi olduğunu sorduğumuzda “Ülkemizde kültür yozlaşması var.
Bu da bizim bakış açımızı daraltıyor, herkesi tek bir kalıba sokmaya çalışıyor. Bizim her kültürü diriltecek daha geniş bir açılıma ihtiyacımız var” diye açıklıyor.
Ayrıca çözümün siyasi çıkarlardan uzak, halklardan geçtiğine ifade eden Remziye ve Feride geçmişte bir çok şeyi aşabildiğimizi söylüyor ve bu sorunu da aşabileceğimize inanıyor.
Süreci tartıştığımız bir diğer arkadaşımız da Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü 1.sınıf öğrencisi Elif. Ülkede esen barış rüzgarlarıyla ilgili fikirlerini sorduğumuzda “Sürece karşı çok çekimserim.Bu ulusal dürtülerden kaynaklı değil tamamen ihtimaller yüzünden. Milliyetçilik diye bağıra bağıra silah kaldıralım demiyorum. Barışa karşı olmak zaten komple sorunlu bir fikirdir. Ama madem yapılabilir bir şeydi neden daha önce yapılmadı? Barış süreci dediğimiz şey sadece iki tarafın açıkça silahla birbirini ve civar halkı öldürmesini durdurmak mı? Siyasi anlamda da barış gelmeyecek mi? Yani asıl soru bunun altından ne çıkacağı.” diyor Elif.
Korkularını ve kafa karışıklığını biraz daha açan Elif “Savaşın kolay ya da anlaşılır yanı yok herkes delicesine kayıp verdi. Bir taraf diğerinden az yaralandı diyemez kimse olay ne olursa olsun. Ateşkes anlamında bir barışsa gelecek olan ben çok karamsarım. İki taraftan istediğini alamayan biri olursa bariz bir savaşa döner olay. Bu süreci neden bir başkasının sözlerine bıraktığımız beni sorgulatan diğer bir nokta. Bizim adımıza başkasının konuşmasından, tavsiye vermesinden, plan yapmasından hiç memnun değilim. Çünkü o da barış getirecek bir adım değil temelde. Söz dinlemek sadece. Tüm olumlu ve olumsuz yanlarıyla barış süreci bir umut evet ama kolaylıkla hayale dönebilecek bir umut.” diyerek hassas bir dönemde olduğumuza vurgu yapıyor.
Üniversite sınavına hazırlanan Gamze ise süreci bize Kürt halkı açısından değerlendiriyor:
“Yıllardır verilmiş bir mücadelenin artık son aşamalarına geldik. Tüm iyi niyetimizle barış yapma yolunda ilerliyoruz. Bugün PKK’nin ateşkes ilan etmesi Kürt halkının barışa çoktan hazır olduğunun göstergesidir. Bu süreç her kesim tarafından iyi değerlendirilmelidir. Talepleri karşılayacak, güven ortamının oluşmasını sağlayacak tüm düzenlemeler geciktirilmeden oluşturulmalı. Herkes artık elini taşın altına koydu. Biz gençler de sürecin altını oymaya çalışanlara izin vermemeliyiz, olabildiğince her yerde barışın sesini yükseltip kendimizi iyi bir şekilde ifade etmeliyiz. Sağ duyuyu ve inancı kalplerimizden eksik etmemeliyiz.
Evrensel'i Takip Et