Madem öyle kayyım seçelim
Esenyurt'tan bir metal işçisinden kayyımlara dair: Bütün bu saldırıların biz işçi emekçilerin en temel haklarına yapılan saldırılar olduğunu unutmamalı ve haklarımız için birleşmeliyiz.
Fotoğraf: MA
Bir metal işçisi
Esenyurt-İstanbul
31 Mart yerel seçimleriyle, AKP’nin daha önceki seçimlerden sonra kayyım atayarak işgal ettiği belediyeleri yeniden DEM Parti’nin alması bölge halkı için bir sevinç yaratsa da sonrasında “Acaba yine seçimle alamadıkları belediyelere kayyım atarlar mı?” kaygısı geçmedi. Seçimlerin hemen ardından Van’a atanan kayyımın halkın mücadelesi sonrası geri çekilmek zorunda bırakılması özellikle iktidara muhalif kesimlerde bir moral kaynağı olmuştu. Bir sürelik sakinliğin ardından bu sefer Hakkâri’ye atanan kayyıma karşı da bir mücadele verildi ancak ne yazık ki kayyım geri çektirilemedi. Hakkâri’ye atanan kayyımdan aylar sonra bu sefer adres Esenyurt oldu ve devamında Mardin, Batman ve Halfeti’ye de kayyım atandı. Özellikle Esenyurt’ta atanan kayyımın ardından çalıştığım fabrikada işçilerin nasıl tepkiler verdiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
ELLE TUTULUR BİR CEVAP YOK
Görevden alınıp tutuklanan Ahmet Özer'in kent uzlaşısı ile seçilen bir aday olması ve CHP'den seçimlere girmesi CHP'lilerin bu konuda daha fazla konuşmasını sağlıyor. Bu yapılanın yanlış olduğunu söyleyenler daha yüksek sesle ve net şekilde konuşurken, kimi hükümeti destekleyen işçiler ise daha çekinik bir sesle “Suçu olmasa görevinden alınmazdı” diyor. Savcılık iddianamesi ile de bunu gerekçelendiriyorlar. Peki neymiş onu hapse attıracak suçu diye sorduğumuzda ise elle tutulur bir cevap alamıyoruz ve hükümetin terör söyleminin kaba şekilde tekrarlanmasından başka bir şey duymuyoruz.
BELEDİYE İŞGALDEN Mİ KURTULDU?
Büyük kısmı oluşturanlar ise kayyım uygulamasının yanlış olduğunu belirtiyor. Seçme ve seçilme hakkına doğrudan müdahale edildiğini ifade ediyor. Belediye başkanı seçilen kişi suçluysa yerine geçecek olan kişinin belediye meclis üyelerinin kendi içlerinde yapacağı bir seçimle belirlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu fikirleri, kayyım atamasının haklı olduğunu söyleyenlere göre daha yüksek sesle haykırıyorlar. Bir arkadaş kayyım atanmasının hemen ardından belediye panolarına asılan Türk bayraklarına ilişkin “Ne oldu, belediye işgal ordularının elinden mi kurtuldu, bizi daha önce başka bir ülke mi yönetiyordu ki bunları panolara basıyorlar” şeklinde tepki gösteriyor.
Bir başka arkadaş ise seçimlere ilişkin yeni bir öneri getiriyor: “Bundan sonra kayyım istiyor musunuz, istemiyor musunuz diye seçim yapsınlar, ona göre oy verelim.” Bu arkadaşlarımız her ne kadar kayyıma karşı çıksalar ve eleştirseler de kendilerinin de destekleyip oy verdiği CHP'nin miting veya basın açıklamasına katılım çağrılarına cevap vermiyorlar.
SIRA İSTANBUL’A DA GELİR
‘Ulusalcı’ olan küçük bir kısım CHP’li ise kayyım uygulamasına karşı umursamaz ve tepkisiz kalıyor. Bu umursamazlıklarının en önemli sebebi ise kendilerince “CHP’nin DEM Parti fikriyatında” birini aday gösterip seçtirmiş olması. Onlar bu ‘birlikteliğe’ en başından beri karşı çıkıyorlar. Kayyım atanmasına karşı çıkan işçilerden biri şakayla karışık o akşam yapılacak eyleme katılacağını söylediğinde diğer işçi, “Ne işin var senin eylemde, senin belediye başkanın mı sanki” diye karşılık veriyor. Diğer işçi ise bunların önü alınmazsa yarın öbür gün bütün belediyelere, hatta İstanbul’a da sıranın geleceğini belirtiyor.
Hükümet ve emri altındaki yargı, işçi emekçilerin bütün bu yaşananlar karşısında topyekun bir tepki verememesinden bu gücü alıyor. Bütün bu saldırıların biz işçi emekçilerin en temel haklarına yapılan saldırılar olduğunu unutmamalı ve haklarımız için birleşmeliyiz.