Doç. Dr. Doğan Çetinkaya: Dirayetli durabilirse muhalefet için büyük şans
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Doğan Çetinkaya, tokalaşmadan kayyıma uzanan süreci değerlendirdi. Çetinkaya, "Muhalefeti sopa ile dağıtmayı, vaatlerle de Kürtleri yedeklemeyi düşünüyor" dedi.
Doğan Çetinkaya | Fotoğraf: Aris Mahir Çetinkaya
Dilan TEMİZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve parti yöneticileriyle tokalaşması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'iç cephede uzlaşma' vurgusu yeni bir sürece işaret etti. Ardından gelen Öcalan çıkışları ve peş peşe açıklamaların yanı sıra kayyımların atanmasıyla ‘yeni süreç’te neler oluyor, Bahçeli’nin Öcalan çağrısını yinelemesi ve muhalefeti bu süreçte nerede tuttuğu üzerine Siyaset Bilimci Doç. Dr. Doğan Çetinkaya ile konuştuk. Çetinkaya, hamlelerin iç politikada muhalefeti bölmeye yönelik olduğunu söyledi: “Erken seçimden de kaçınmaya çalışıyorlar. Yoksa iktisadi ve finansal politikaları bu derece kemer sıkmaya yönelik olmazdı. Bunun için zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bu süre için ekonomiyi düzeltirken, muhalefeti sopa ile dağıtmayı, vaatlerle de Kürtleri yedeklemeyi düşünüyorlar. Gerçekleştirilmesi zor bir hedef gerçekten. Bu politikalar bu yüzden muhalefet için büyük bir şans. Dirayetli durabilirlerse elbette.”
Bahçeli’nin DEM Parti’lilerle tokalaşması, Erdoğan’ın iç cephe vurguları ve devamında Bahçeli’nin Öcalan çıkışı yeni bir dönemin işaretleri olarak yorumlandı ancak gelinen süreçte kayyımların atanmasıyla kafalarda soru işaretleri oluştu, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bahçeli’nin Öcalan’ın Meclise gelip çağrı yapmasını söylemesi gerçekten bu tip bir beklenti içine girmeyi meşru kılıyordu aslında. Ancak gerek Bahçeli’nin söylemi gerekse de Erdoğan ve Saray rejiminin sözcülerinin açıklamaları şöyle bir talebe işaret ediyordu: Kürt Özgürlük Hareketi hem Başur’da yani Kuzey Irak’ta hem de Rojava’da yani Kuzey Suriye’de silah bıraksın, Kürt Özgürlük Hareketi siyasal ve kültürel taleplerinden vazgeçsin, devlet de onların Kürt olarak gündelik hayatlarını sürdürmelerine izin versin. Bu kadar. Yani bu herhangi bir açılım, müzakere veya uzlaşmaya açık değildi. Böyle bir adımın rejimin ve ittifakın ülke içindeki çıkarları gereği mi atıldı yoksa Ortadoğu’da yakın bir zaman içinde öngördükleri bir değişim nedeniyle mi yapıldı ayrıca değerlendirilmeli. İki dinamik için de söylenecek çok şey var.
"KÜRTLER DEM’LE ARALARINA MESAFE KOYACAK, DEM DE CHP İLE"
Biz “Öcalan çıkışı”ndan devam edelim. Bu çıkış devletin Kürtlere siyasal, idari, yerel veya kültürel herhangi bir hak veya düzenleme vermeden mücadelelerine son vermeleri çağrısıydı. Karşılığında da Kürtlerin Kürt olarak varlıklarının tanınacağı gibi böyle bir çıkışın ardından insanı hayretler içerisinde bırakacak bir “açılım” yapıyorlardı. Bu da Öcalan’ın Meclise çağrılması gibi bir hayret uyandıran bir durumdu. Rejim ve devlet hiçbir açılım yapmayacak ama Öcalan’ın Meclisten yapacağı çağrı ile Kürt sorunu sorun olmaktan çıkacaktı. Şaka gibi. Talebin merkezinde silahların bırakılması ama aslında Rojava’da özerk Kürt yönetiminin bir şekilde formel olarak ortadan kaldırılması talep ediliyordu. Bunun karşılığında Kürtlerin Kürt olarak varlığına ses çıkarılmayacak, Kürtler DEM ile aralarına mesafe koyacak, DEM de CHP ile bir süredir sürdürdüğü ilişkiye bir son verecekti. Son on yıldır yaşanan Cumhur İttifakı iktidarının icraatları düşünüldüğünde insanı gerçekten hayretler içinde bırakan bir teklif. Aslında bir önceki açılım süreci de buna benziyordu. Orada da Erdoğan’ın asıl beklentisi sürecin sonucunda Kürtlerin halk olarak AKP’yi desteklemeye başlamalarıydı. “Seni başkan yaptırmayacağız” vurgusu bu süreci sona erdirmişti. Erdoğan yine bir şey vermeden Kürtlerden özellikle Ekrem İmamoğlu ile birlikte hareket etmemelerini ve mücadeleyi bırakmalarını istiyor.
"KÜRTLERİ İKNA İÇİN BULDUKLARI ‘DAHİYANE’ ÇÖZÜM"
Bahçeli Öcalan çağrısını yinelemesinin hemen ardından Erdoğan'ın yeniden adaylığı için anayasa değişikliğini gündeme getirdi. AKP-MHP kendi iktidarını Kürt hareketine mi dayatmak istiyor?
Meselenin temelinde bu var zaten. Ortadoğu denklemini kenarda bırakırsak Cumhur İttifakının motivasyonunun merkezinde Erdoğan’ın başkan olarak devam etmesi var. Anayasa tartışmaları da bu son çıkış da bununla ilintili. Türkiye’de kendileri için başkanlık rejiminin ucubeliklerine ve iktidarın tüm avantajlarına rağmen işler kendileri için iyi gitmiyor. Erdoğan ilk seçimlerde aday olmak istiyor ama Ekrem İmamoğlu ile de yarışmak istemiyor. Bunun için kurumsal ezberleri olan anayasa tartışmaları ve önerileri çerçevesinde tek gündemleri ve istekleri Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi ve seçilebilecek bir durumda olması. Ayrıca kent uzlaşısı benzeri bir ittifakın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrarlanmaması. Bunun için de Kürtleri ikna etmek buldukları “dahiyane” çözüm. Bunun için tam olarak kendi iktidarlarını Kürt hareketine dayatmak istiyorlar.
"ABD, İSRAİL, RUSYA VE SURİYE DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR"
Erdoğan sınır güvenliği konusunda müjde vereceklerini, Bahçeli de Suriye'de federasyon veya özerkliğe izin vermeyeceklerini söyledi. Yeni bir operasyon sinyali mi veriliyor?
Bahçeli’nin ilk çıkışı olduğunda bazı liberaller MHP’nin ancak, Türkiye’nin sınırlarının Kürtlerle yapılan bir anlaşma ile güneyde genişlemesi ile ikna edilebileceğini ileri sürdüler. Başka türlü anlam verememişlerdi. Durumun öyle olmadığı Bahçeli’nin bu çıkışı az önce söylediğim bir motivasyon ile yaptığı ortaya çıktı gibi. Bunun için Başur’da ve Rojava’da yapılacak girişimler ile birtakım adımlar atılmaya çalışılabilir. Ama somut bir gelişme mevcut güç ilişkileri düşünüldüğünde mümkün değil. Zira ABD, İsrail, Rusya ve Suriye ile Türkiye’nin ilişkileri düşünüldüğünde Saray rejiminin Kürtler karşısında ittifak kurabileceği, kendisine güvenebilecek bir taraf yok. Operasyon ancak sinyal düzeyinde kalır gibi gözüküyor.
"BU ÇAĞRILAR DEVAM EDECEK VE BUNLARA SOPA EŞLİK EDECEK"
Yeni süreçte barış çağrıları yer alırken, bu çağrılar iktidarın kayyım politikalarına neden uğramadı? Kayyımlarla devam eden iktidarın yöneliminin ana hedefi sizce nedir?
Dikkat çekmeye çalıştığım gibi Bahçeli’nin çıkışı ve iktidar mahfillerinde yazılanlar muhatap olarak Kürtlere seslenildiğine işaret ediyor. Erdoğan ve rejimi çağrıcı olabilecek ve kendi elinde olan Öcalan dışında kimseyi muhatap kabul etmiyor. Orada bile istediğini alamadığını anlıyoruz. Resmen dağılın diyor. Kandil, DEM, CHP veya başka bir özne arkasında gidilirse sopa ile karşılaşacaklarını söylüyorlar Kürt halkına. Bundan dolayı bu çağrılar devam edecek ve bunlara sopa eşlik edecek. Kayyımlar artacak. Muhalefet içinde ve özellikle CHP’de farklı seslerin çıkmasını ve asıl olarak Ekrem İmamoğlu’nun önünün kesilmesini istiyorlar. Kent uzlaşısı en büyük korkuları. Çünkü Mansur Yavaş ya da Özgür Özel’i sandıkta yeneceklerine güvenleri tam. Erken seçimden de kaçınmaya çalışıyorlar. Yoksa iktisadi ve finansal politikaları bu derece kemer sıkmaya yönelik olmazdı. Bu sıkışmışlıktan zaman kazanarak çıkabileceklerine inanıyorlar. Bunun için zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bu süre için ekonomiyi düzeltirken, muhalefeti sopa ile dağıtmayı, vaatlerle de Kürtleri yedeklemeyi düşünüyorlar. Gerçekleştirilmesi zor bir hedef gerçekten. Bu politikalar bu yüzden muhalefet için büyük bir şans. Dirayetli durabilirlerse elbette.