İlhan Erdost katledilişinin 44. yılında anıldı
Mamak Askeri Cezaevi’nde öldürülen yayıncı İlhan Erdost, mezarı başında anıldı. Avukat Şenal Sarıhan, “Onlar döve döve öldürmek istediler, biz öve öve onları yaşatmaya devam edeceğiz” dedi.
İlhan Erdost mezarı başında anıldı | Fotoğraf: Evrensel
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nca “yasak yayın bulundurduğu” gerekçesiyle gözaltına alınan ve Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost, ölümünün 44. yılında Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarı başında anıldı. Anmaya, Erdost’un eşi ve kızlarının yanı sıra CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Avukat Şenal Sarıhan, Toplumsal Bellek Platformundan Özge Mumcu ve Eren Aysan katıldı.
Kızı Alaz Erdost “Dayanışmanız bize güç veriyor. Bu babamın ve amcamın gücü aslında. Bize hala 44 sene sonra burada toplayan. Kendi evime taşınırken seneler önce. Annemlerle yaşadığım evdeki kütüphanelerin benim odama düşen kısmını beraberimde getirdim. Evde o kadar çok kitap vardı ki kendiisteğimizle aldığımız özel kitaplar hariç diğerleri odamızdaki kütüphanenin raflarına bir ayrım yapmadan yerleştirilmişti. Ben de topladım hepsini geldim. Zamanla evdeki kitapları ayıklamak istedim" dedi.
Erdost, konuşmasına şunları ekledi:'"'Gece sensiz, gece sessiz, geceler bitmek bilmiyor. Ben kimsesiz. Evimiz dopdulu, evimiz bomboş. Gözlerimden yüreğime yaşlar dinmiyor. Dursun, yağmasın kar. Toprağın altında' Bu koparılmış bir ajanda sayfasına, annemin el yazısıyla yazılmış şiirlerinden sadece biri. Bazı yerleri karalanmış ve sonu eksik kalmış. Kütüphanedeki bir kitabın arasından çıktı. Bir sonraki sayfasında da kardan adam çizilmiştir. Bunu gözünüzde canlandırabilsiniz. Nokta nokta virgül hat, işte size bir surat. Biliyorum ben bu tekerlemeli çizimi. Küçük kuzenlerimi oyalamak için yapardım. Acaba annem şiirini bizi susturmak için mi yarım bırakmıştı yoksa ‘Toprağın altında’ yazacak bir şey mi kalmamıştır. Bu yazıyı yazmaya çalışırken karşımda 30 yıllık can arkadaşım Özge oturuyor. 'Gelsin sevenlerin yanına gelsin. Karlar örtülü başına gelsin. Türküler’in kulağı kapı zilinde. Alaz resimlerin başına gelsin. Gül’ün öldü, yalnız ayakta yürür. Kavrulmuş yüreği kan mı tükürür? Gidişin değildi senin elinde.”' Bu yarım kalmış şiiri yazan annem, o sırada 28 yaşındaydı. Ben 30 yıllık arkadaşlığımdan küçük. Aklıma Metin Göktepe’nin annesiyle yaptığı bir konuşma geliyor. ‘Anne devrim yakındır’ diyor Fadime Göktepe’ye. Fadime Anne de ‘Ne devrimi Metin? Şimdiye kadar kim kimi devirdi’ diyor. ‘Sen görürsün anne, sen görürsün’ diye cevap veriyor Metin. Yarım kalan sadece Metin’in hayali miydi? Yoksa biz hayal kurmayı mı bıraktık. ‘Can kızın seni sorar.Hergün telefonla arar. Gül’ünün ciğeri yanar, nerede İlhan’ım diye. Akşam gelecektin hani? Yollara baktırma beni. Alaz’ın tanımaz seni. Zulüm nere, niye bize’. Annemin yazdığı ve eksik kalmamış tek şiir bu. O zaman elimizde kalanlar Can’ın tükenmiş sözü, annemin tamamlanmamış şiiri, Metin’in yarım kalmış hayali, Hrant’ın güvercin tedirginliği. Annem doğru der: Zulüm nere, niye bize”
Kızı Türküler Erdost, “Bir çocuğun taşıdığı en büyük yük ebeveynlerinin yaşanmamış hayatlarıdır. 44 yıllık bir yük. Üstelik normalde acıların zaman geçtikçe sönümleneceği beklentisine karşıt olarak gittikçe büyüyen bir yük. Yalnızca ailesinin değil bir toplumun omuzlarında. Bizler hep birlikte böyle bir yükü sırtlanarak yaşamaya çalılşıyoruz. 1995 yılında bir araçla kaçırılarak kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun, 2016 yılında 8 yaşındaki oğlu ile Cumartesi Annelerinin Galatasaray Meydanındki buluşmalarına gittiklerinde oğlunun dedesiin katili için ‘İnsanlar el ele tutuşsalar aslında kaybolmazlar’ dediğini söylüyor bir söyleşide. O yaşta dönüşü olmayan bir gidişi anlamlandırmanın zorluğu tanık benim için. El ele tutuşmak gidenleri getiremezdi belki ama acıların olduğu kadar umudumuzda da el ele tutuştuğumuz. Bu yükü tutuşarak biraz olsun hafiflettiğimiz kocaman bir ailemiz vardiye avunuyorum” ifadelerini kullandı.
"ACILARIMIZI DİRENCE ÇEVİRMENİN GÜCÜNÜ İFADE ETTİK"
Kızlarının konuşmasının ardından eşi Gül Erdost şiir okudu. Ardından Avukat Şenal Sarıhan, “Biz 44 yıldır burada acılarımızı dirence çevirmenin gücünü ifade etmek için bir arada olduk. Hep birlikte olduk. Sıkı yönetim mahkemelerinin bulunduğu yerde aynı zamandan cezaevleri vardı. A ve B blok onlara göre gizli örgüt üyelerinin kaldığı yerdi. C Blok da sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan arkadaşlarımızın tutulduğu yerdi. Muzaffer Abi’yi ve İlhan’ı onlardan birine doğru götürüyorlardı. Biliyorlardı ki o yapılmayan yargılamama onları özgürlüğe bırakacaktı ama her ikisini de özgür bir yaşamın içine göndermek istemediler. Onlar döve döve öldürmek istediler, biz öve öve onları yaşatmaya devam edeceğiz” dedi. (Ankara/EVRENSEL)