Almanya’da hükümet krizi: Sermaye daha kararlı hükümet istiyor
Almanya’da koalisyon hükümeti dağıldı. Başbakan Scholz martta erken seçim önerirken ana muhalefet sürecin hemen başlamasını istedi. Krizin, Trump’ın zaferi ardından gelmesi ise tesadüf değil.
Fotoğraf: Halil Sağırkaya/AA
Serdar DERVENTLİ
Köln
6 Kasım gününe ABD Başkanlık seçimlerinin “şokuyla” başlayan Almanya, ikinci şoku ülkedeki koalisyon hükümetinin dağılmasıyla yaşadı. Gün boyu, Donald Trump’ın, ABD’nin 47. başkanı olacağının kesinleşmesinin ardından, ABD’nin başta AB ve Çin’e yönelik olmak üzere dış politikasındaki ağırlık noktalarını yeniden dizayn edeceği, bunun da Almanya için hayra alamet olmadığı yönünde tartışmalar devam etmişti.
BEKLENEN “SÜRPRİZ”
ABD seçimlerine ilişkin yapılan özel TV programları henüz devam ederken başbakanlık, kamuoyunu Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasıyla ilgili bilgilendirmek üzere gazetecileri basın toplantısına çağırdı.
Başbakan Olaf Scholz, görevden aldığı Federal Maliye Bakanı Christian Lindner’le ilgili, “Güvenimi çok sık kırdı. Bütçe konusundaki anlaşmayı, hem de uzun müzakereler sonucunda üzerinde mutabık kaldıktan sonra, tek taraflı olarak feshetti. Bu şartlar altında iş birliğini sürdürmek için gerekli olan güven temeli kalmadı. Bu şekilde ciddi bir hükümet çalışması yapmak mümkün değil” dedi.
Böylece uzun süredir beklenen “sürpriz” gerçekleşti ve sosyal demokrat SPD, Yeşiller Partisi ve liberal demokrat FDP’den oluşan üçlü koalisyonun beklenen sonu resmileşti. Scholz, 15 Ocak günü Federal Mecliste güven oylamasını sunmayı ve mart ortasında genel seçime gitmeyi planlıyor.
CDU Başkanı ve CDU/CSU Fraksiyon Başkanı Friedrich Merz (CDU), Scholz’un hemen güven oylamasına gitmesini ve ocak ayı ortasında genel seçimlerin yapılmasını talep etti. Uluslararası durumun, ABD seçim sonuçlarının hızlı hareket edilmesini zorunlu kıldığını söyleyen Merz, “Almanya’nın kaybedecek zamanı kalmadı” dedi.
SERMAYE DAHA KARARLI HÜKÜMET İSTİYOR
6 Kasım Çarşamba akşamı koalisyonun dağılmasına neden olan hükümet krizinin arkasında, sermayenin işçi düşmanı politikalarda olduğu gibi uluslararası ilişkiler konusunda da daha kararlı bir hükümet istemi yatıyor. Her fırsatta hükümetin beceriksizliğinden yakınan ve gerekli adımları atmadığı için eleştiren sermaye, en kısa süre içinde erken seçime gidilmesini istiyor.
Alman İşverenler Birliği (BDA) Başkanı Rainer Dulger yazılı açıklamasında, “Koalisyon çalışmalarına devam etmeme kararı aldı. 'Üretim merkezi Almanya'nın şimdi yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Dünyadaki siyasi durum ve her geçen gün rekabet gücünü kaybeden ülkemiz, mümkün olan en kısa sürede harekete geçebilecek bir politikaya ihtiyaç duyuyor. Üretim merkezine zarar verecek daha fazla gecikme olmamalıdır. Federal Hükümet, Parlamento ve Federal Konsey, üretim merkezimizin yararı için mümkün olan en kısa sürede işlerinin başına dönmelidir.”
BDA’nın açıklamasına benzer bir açıklama da Alman Sanayicileri Birliği (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm’dan geldi. Tek fark Russwurm’un, “sanayicilerin önerileri masada” hatırlatması oldu.
Gesamtmetall Başkanı Stefan Wolf ise Bild gazetesine verdiği demeçte, “Alman ekonomisinin içinde bulunduğu dramatik durum göz önüne alındığında, büyük ve iddialı tedbirlere ihtiyacımız var. FDP bunun farkına vardı ve çok iyi önerilerde bulundu. SPD ve Yeşiller'in bu konuyu ciddi bir şekilde tartışmaya hazır olmadıkları açık. Almanya'nın ekonomik bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunun için yön konusunda bir karara ve harekete geçebilecek bir çoğunluğa ihtiyaç var. Bu nedenle erken seçimler mümkün olan en kısa sürede yapılmalıdır” dedi.
Bir süre önce Scholz’u, “gerçekleri görmekten kaçmakla” eleştiren Alman Otomobil Üreticileri Birliği (VDA) Başkanı Hildegard Müller, “Kısa süre içinde erken seçim kararı almasını ve süreci uzatmamasını beklediklerini” söyledi. VDA’nın sayfasında yayınlanan bir yorumda ise Müller, “Ukrayna ve Orta Doğu'daki savaşlar, Donald Trump'ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya'nın üretim merkezi olarak rekabetçi olmayan durumu, mümkün olan en kısa sürede mümkün olduğunca yetenekli ve kararlı bir hükümeti gerektiriyor. Avrupa'da güçlü bir Alman sesi de kesinlikle gerekli, bu konuda da Berlin hükümeti son zamanlarda lider bir aktör olmaktan uzaktı” dedi.
Koalisyon hükümetinin dağılmasının Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından gerçekleşmesinin tesadüf olmadığı, sermayenin baskısı sayesinde gerçekleştiği yapılan açıklamalardan da görülüyor.
GERİDE SOSYAL EKONOMİK ENKAZ KALDI
26 Eylül 2021’de yapılan genel seçimden iki buçuk ay sonra, 8 Aralık 2021’de kurulan hükümet başından itibaren işçi düşmanı bir hükümet oldu. Birçok göstermelik adım atıldı. Sosyal yardımın adı “Hartz IV” yerine “Vatandaş Parası” oldu ama yoksulluktan koruyan bir ödenek olmadı. Almanya'da yoksulluk içinde yaşayanların sayısı 17,7 milyona (nüfusun yüzde 21,2’si) çıktı. “Çocuklar arasında yoksulluğa son verme” iddiasını ortaya atan koalisyon hükümeti, “çocuk temel geçim parası” (“Kindergrundsicherung”) kararlaştırdı ama finansmanı güvenceye almadı, kadın sığınma evlerine finansman sağlama ve sayılarını artırma vaadi verdi – tam tersi oldu! Hastane reformu yaparak “halk sağlığını ülke genelinde güvenceye alma” sözü verilmesine karşın SPD/Yeşiller/FDP koalisyonu döneminde 80 hastane kapatıldı. Tasarruf adı altında 2025 yılında da hastane kapatmaları devam edecek!
Yasal asgari saat ücretini insanca yaşamaya yetecek düzeye çıkarma sözü verilmesine karşın bu miktar 12,41 euro ile sınırlı kaldı. Emekliliği güvenceye alma ve yaşlılıkta yoksulluğu engelleyecek düzeye getirme sözü de havada kaldı. Milyonlarca emekli, geçinebilmek için maaşlarına ek olarak sosyal yardım almak veya çalışmak zorunda kalıyorlar.
YENİ HÜKÜMET İÇ VE DIŞ POLİTİKAYI SERTLEŞTİRECEK
Genel seçimlerin, Scholz’un istediği gibi mart ortasında mı yoksa artan baskılardan dolayı ocak ortasında mı yapılacağı önümüzdeki günlerde kesinleşecek. Genel seçimlerin ardından parlamentonun nasıl bir şekil alacağı da henüz net değil. FDP ve Sol Parti’nin yüzde 5 barajının altında kalma ihtimalleri bir hayli yüksek görünüyor.
Sol Parti son genel seçimde de barajın altında kalmış ve üç seçim bölgesini direk kazandığı için diğer oyları da sayılmıştı ve parlamentoya 39 milletvekili ile girmişti. Bu kez üç seçim bölgesinde direk aday çıkarmakta zorlanacak gibi görünüyor. Sol Partiden ayrılan BSW’nin erken seçimlerde yüzde 5 barajını aşma ihtimali var gibi görünüyor ama bu kesin değil. Nitekim BSW’nin daha birçok eyalette parti örgütleri bile yok.
CDU/CSU’nun seçimlerden en güçlü parti olarak çıkma ve hükümeti kurmak görevini üstlenmeleri muhtemel. Merz, koalisyon ortağı olarak tercih ettiği FDP’nin barajın altında kalması durumunda SPD ile yeniden bir büyük koalisyon kurmak zorunda kalabilir.
Yeni hükümetin hangi partilerin koalisyonundan oluşursa oluşsun işçi düşmanı ve daha sert bir iç ve dış politika uygulayacağı kesin. Alman sermayesinin rekabet gücünü korumak ve geliştirmek için sosyal hak gaspları artacak, çalışma yasaları değiştirilecek, iç güvenlik adına bireysel ve kolektif hak ve özgürlükler kısıtlanacak, polis devleti güçlendirilecek. Dış politikada da sermayenin arzu ettiği gibi dünyada ve Avrupa’da Almanya’nın sesini daha güçlü bir şekilde duyulmasını sağlamaya çalışacaklar.