09 Kasım 2024 10:16

Dalan, Sözen, Erdoğan, Gürtuna ve Topbaş dönemlerinin belediye işçisi Nazır Ceviz'i dinliyoruz: Bu çöp benim ekmeğim

İstanbul’da Bedrettin Dalan döneminde başladığı belediye işçiliğini Kadir Topbaş döneminde noktalayan Nazır Ceviz ile hem bunu hem de kendi dünyalarına ilişkin birçok başka konuyu konuştuk.

Nazır Ceviz | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Fatih POLAT

Sabahın ilk ışıklarıyla işlerine doğru yola çıkanlar içinde, yolların kenarlarını süpüren temizlik işçilerine denk gelmeyen yoktur. Onlar olmasa yaşadığımız kentlerden başlayarak tüm dünyanın birkaç saat içinde nasıl çöp yığınına döneceğine bir hayal edelim. Sadece bu da değil. Yol bakımından, park bahçe işlerine kadar pek çok alanda, gündelik hayatımız onların elleriyle bir düzene kavuşuyor.

Ama ne var ki, Erkin Koray’ın, “Kör olası çöpçüler/Aşkımı süpürmüşler” diyerek sıcak bir selam gönderdiği belediye işçileri, bu ülkede bir değer ve saygı görmediklerine inanıyor.

Her İnsan Bir Hikaye’nin bu bölümünde, Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’da, Bedrettin Dalan döneminde başladığı belediye işçiliğini, 25 yılın sonunda Kadir Topbaş döneminde emekli olarak noktalayan Nazır Ceviz’i dinliyoruz.

1958 yılında Dersim’in Hozat ilçesinin, eski ismi Torut olan Taşıtlı Köyü’nde doğan Nazır Ceviz, ilkokulu köyünde okumuş. Yedi kız, altı erkek, 13 kardeşler. Annesi onlarla ilgilenirken, babası İstanbul’a çalışmaya gider ve köye dönermiş. ‘7 yaşında kuzulara, hayvanlara giderdik’ diyor. Erkek çocuklar içinde iki numara olduğunu belirterek, evin ekonomisine katkıda bulunmak için ortaokul birinci sınıftan sonra eğitimini bırakmak zorunda kaldığını anlatıyor.

“Ondan sonra kendime bir katır aldım. Hem kazaya odun taşıyordum hem de inşaatlara toprak. Kazandığım paralarla kardeşlerime harçlık veriyordum.”

12-13 yaşlarındayken, babasının çalıştığı İstanbul’a gelmiş. “Kuledibi’nde Kuzuluk Soda Fabrikası’nda çalıştım o zamanlar. Köylülerimiz genelde su, soda, meşrubat işinde çalışıyordu. Daha sonra köye gelerek bir evlilik yaptım ve askere gittim.”

1980’li yıllarda İstanbul’da Alibeyköy’de babasının su ve soda satılan küçük dükkanında çalıştığını söylüyor. “O zaman iki kardeşim Elazığ’da cezaevindeydi. Hiç unutmam, cezaevindeki kardeşlerime 80 bin lira göndermek gerekiyordu. 24 saatte bir kuru fasulye yiyordum ki onlara para göndereyim. Biriktirip o parayı gönderdim. Sonra onlar içeriden çıktı. Şimdi en küçük kardeşim Avusturya’da. Üç üniversite bitirdi. Diğeri de İstanbul’da.”

BEDRETTİN DALAN DÖNEMİNDE BAŞLAYAN BELEDİYE İŞÇİLİĞİ

Belediye işçiliğine kaç yılında başladınız?

Sanıyorum 1988’in sonlarında, Bedrettin Dalan’ın (29 Mart 1984 - 29 Mart 1989 döneminde İBB Başkanı) son dönemlerinde başlamıştım. Nurettin Sözen (29 Mart 1989 - 1 Nisan 1994 dönemi İBB Başkanı) geldiği zaman bize kadro vermişti. Yol bakım bölümünde şoförlük yapıyordum. Altı ay sonra toplu sözleşme dönemleri başlamıştı. İşçi temsilcisiydim. Belediye İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanı Şükrü Kartal’dı. 1992 yılında sendikada şube sekreterliği yaptım. 1990’lar maden işçilerinin, Şemsi Denizer’lerin hızlı dönemleriydi. O zaman Türkiye işçi sınıfında bir kıpırdama vardı. 1994’de Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda (27 Mart 1994 - 6 Kasım 1998 dönemi İBB Başkanı), “Ben varsam siz varsınız, yoksa yoksunuz’ gibi bir çizgi izlemişti. Biz o zamanlar ve 2000’lerde Ali Müfit Gürtuna (12 Kasım 1998 - 1 Nisan 2004 dönemi İBB Başkanı) büyükşehir belediye başkanlığına geldiğinde hatırlarsanız çok büyük bir mücadele vermiştik. Sonraki dönemlerde artık Türkiye’de “Biz işe göre işçi almıyoruz, kendi yandaşımızı alıyoruz” dönemine geçildi.

METİN GÖKTEPE BİZİM HABERLERİMİZİ İZLİYORDU

8 Ocak 1993’de Refah Partili Kağıthane Belediye Başkanı Arif Calban tarafından işten çıkarılan 340 belediye işçisi, 40 günü aşan açlık grevi dahil uzun süren bir mücadele vermişti. O süreci de biraz konuşsak…

Tabi tabi. O zaman rahmetli Metin Göktepe de bizimle beraberdi. Bizim direnişimizi izliyordu. Türkiye işçi sınıfının muhabiriydi. Sürekli gelip gidiyordu. Hem Kağıthane hem de başka belediyelerde eylemler oluyordu.

Burada bir parantez açalım. 8 Ocak 1996'da görevi başındayken polislerin gözaltına alıp döverek katlettiği Evrensel Muhabiri Metin Göktepe, Nazır Ceviz’in anlattığı dönemde haftalık yayımlanan Gerçek Dergisi’nin İstanbul’daki merkez bürosunda görev yapıyordu. Ağırlıklı olarak gençlik haberleri yapan Metin Göktepe ve diğer arkadaşlarımız da, işçi ve sendika servisi yanında, gündem yoğunluğuna bağlı olarak işçi, emekçi haberlerini takip ederdi. Gerçek’te birçok haber servis mahreciyle yayımlandığı için muhtemelen Metin Göktepe tarafından çekilen bazı fotoğraflar, yapılan bazı haberler de o şekilde yer aldı.

Gerçek Dergisi küpürü

TÜRKİYE’DE ARTIK İŞÇİ BİR DEĞER GÖRMÜYOR

Ömrünüzden çeyrek asır verdiğiniz işkolunda karşılaştığınız muamele açısından neler söylersiniz?

Türkiye’de artık işçi bir değer görmüyor. Bizi kadromuzdan ötürü işten atamıyorlardı. Ancak ‘yüz kızartıcı suç’ olursa atmaları mümkündü.

Ama örneğin Nurettin Sözen döneminde Suser vardı, Suser’de 700’den fazla işçi vardı, Tayyip Erdoğan büyükşehir belediye başkanı olunca Suser’i kapatarak o işçilerin hepsini attı. Halksu’yu açtı.

Yani şöyle bir şey söyleyeyim. Ben Avrupa’ya gittim. Avusturya’ya gitmiştim. Çöpçüler en yüksek maaş gruplarından birini oluşturuyor. Ben orada sordum, “Türkiye’de adam yere poşeti atıyor ve sana, ‘çöpçü değil misin?​’ al” diyor. Siz niye bu kadar para veriyorsunuz çöpçülere?​”

Oğlum tercüme ediyor, sorduğum Avusturyalı dedi ki, “Bizim en kötü işlerimizi bu insanlar, belediye işçileri yapıyor. Yolumuzu bu insanlar yapıyor, parklarımızı bu insanlar temizliyor, çöpümüzü bu insanlar alıyor. Bunlar, bu ülkenin çok özverili insanları. Bu insanları daha fazla para almaları o nedenle doğaldır.”

Ben temizlikte çalışmadım, ama yol yapımında çalıştım. Bir kişi bile bize gelip, “Elinize sağlık” demedi. Türkiye’de işçi sınıfına karşı, “Bu insanlar hizmet veriyor, emek veriyor. Bunun bir karşılığı var. Bu insanlara saygı duyalım” diye bir düşünce yok.

Bir yanı bu. Örgütlenme düzeyi açısından da, bizim 1989 Bahar Eylemleri ve 1994’e kadarki mücadelemiz daha ileriydi.

Kadir Topbaş (28 Mart 2004 - 22 Eylül 2017 dönemi İBB Başkanı) döneminde müdür ve müdür yardımcısı bana, sendika değiştirerek Hizmet İş’e geçmemiz için telkinde bulundu. Kabul etmedim. “Kabul etmezsen şu haklardan faydalanamazsın” dediler. Ben de, “Faydalanmayız ama, geçmeyiz” dedim.  2015’te de ben emekli oldum.

 Kaç yıl belediye işçiliği yaptınız?

25 yıl

Hangi bölümlerde çalıştınız?

Yol Bakım’da, İnsan Hakları’nda, Çevre Koruma’da çalıştım. Sürgün mantığıyla da Park Bahçeler’e gönderildiğim olmuştu. Beni sürgün ettiklerinde, “Beni nereye gönderirseniz orada yeni 2-3 kişi kazanırım, bunu unutmayın” derdim. Bir gün benden savunma alamadılar, ben işçiliği çok iyi bilen biriydim.

Şu an emekli maaşınız ne kadar?

30 bin 500 lira. Ben emekli olduğumda dönemde emekli maaşı asgari ücretin dört katıydı. Şu anda emekli maaşımız asgari ücretin bir buçuk katına kadar düştü.

"TAŞERONLA MÜCADELE ÖNCELİK OLMALI"

Şu günlerde pek çok kentte belediye işçileri yine talepleri için eylemlerde. Takip ediyorsunuzdur muhtemelen, ne düşünüyorsunuz şu anki hareket için? Onlarla aynı iş kolunda yıllarca mücadele etmiş bir işçi olarak yeni işçilere önerileriniz var mı?

Dün de iki belediye işçisi ile sohbet etmiştim. Benim onlara ilk önerim, maaşım yüksek olmasından da daha çok, taşeronda çalışan işçilerin kadrolu olmasını öne çıkarmaları. Sosyal haklarının eşitlenmesi. Bugün taşeron işçisi ile kadrolu işçi aynı işi yapıyor, hatta taşeron işçisi daha ağır işleri de yapıyor, ama kadrolu işçi ondan üç kat fazla maaş alabiliyor. Taşeron işçisi asgari ücretten maaş alıyor ve emekli olduğu zaman da bir gün geçirmeden direkt işten çıkarıyorlar. Ama kadrolu işçi 65 yaşını doldurana kadar çalışabiliyor. Sendikaların bu meselenin özellikle üzerine gitmeleri gerekiyor.

AKP’li belediyelerde işveren sendikası olarak MİKSEN, CHP’li belediyelerde de SODEMSEN var. (*) Bu merkezi yapılar, sonuç olarak antidemokratik bir etki etmiyor mu işçiler için?

Tabi. Bu durumlarda sendikacıların çoğu da işverene bağlı hareket ediyor. Sendikacı gidiyor, müdüre bir gömlek alıyor ya da onunla bir yemek yiyor ve “Hatırım için iki lira bir zam yap” diyor. O da, “Ne demek ya, yapalım tabi, ama iki lira değil, bir buçuk lira yapalım” diyor. Böyle bir sendikacılık olabilir mi? Mücadeleci sendikacıları bunun dışında tutuyorum ama bu söylediğim tip sendikacı da az değil. Türk-İş ne yapıyor, bir dönüp kendisine bakması lazım.

Sizin döneminizdeki mücadelelerden aklınıza gelen bir anınız var mı?

Ben çok iyi hatırlıyorum. 2000’li yılların ilk yarısında, Ali Müfit Gürtuna döneminde biz greve gitmiştik. Demirci bir arkadaşımızı gidip diktörtgen bir demir yaptırmıştık, çöp arabalarının altında atarak lastiklerini patlatıp gitmeleri engellemek için. Beni Yenibosna Çobançeşme’de çöp arıtma tesisinde tek olarak nöbete koymuşlardı. ‘Ben burada tek başıma nasıl mücadele ederim?​’ dedim. ‘Sen becerebilirsin’ dediler. O zaman ben tazyikli su ile çöp arabalarını durdurmuştum. Sonra beni Emniyet’e götürmüşlerdi. Biz o direnişte kazanmıştık.

Hizmet üretiminde hissedilebilir bir aksama olması, belediye işçilerinin grevlerinin etkili olması için gerekli koşullardan biri oluyor. Ancak, bunun yol açtığı hijyen sorunları da kaçınılmaz olduğu için yer yer eleştiriler gündeme geliyor. Bu, duygu olarak size nasıl yansıyor?

Sanıyorum Ali Müfit Gürtuna’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemdi. Grevdeyiz ve Edirnekapı’da da Necati Kotan ve Sebahattin Uğraş arkadaşlarımız nöbette. Polisler biriken çöpler nedeniyle arkadaşlarımıza hakaret ediyor ve taşeron kamyonlarını devreye sokarak çöpleri toplamak istiyorlar. Necati Kotan ve Sebahattin Uğraş, çöpün içine yatıyorlar ve o çöpü kucaklayarak, “Bu çöp benim ekmeğim. Eğer bu çöp buradan kalkarsa işveren bize ekmek vermez, biz direnişi, mücadeleyi kaybederiz” diyorlar.

Dolayısıyla belediye işçisinin ekmeğini kazanabilmesi, direnişinin sonuç verebilmesi için hizmet üretiminden gelen gücünün bir aksamaya yol açması gerekiyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Denize dökülen 6 milyon ton zehir Meclis gündeminde: Bakanlığın haberi var mıydı?

SONRAKİ HABER

İsrail'in Halep ve İdlib'e hava saldırısı düzenlediği iddia edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa