"Kayyımcı ve tekçi politikalara karşı ortak mücadeleye çağırıyoruz"
Batman’da 17 Kasım'da düzenlenecek “Demokrasi ve Özgürlük” mitinginin deklarasyonuyla Türkiye’de barıştan, demokrasiden yana herkese miting çağrısı yapıldı.
Fotoğraf:MA
Demokratik Kurumlar Platformu, Batman’da 17 Kasım’da yapılacak “Demokrasi ve Özgürlük" mitingine dair deklarasyon açıkladı. Batman’da bulunan Petrol İş Sendikası salonunda yapılan basın toplantısına DBP Eş Genel Başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır'ın yanı sıra DEM Parti milletvekilleri ve TJA aktivistleri katıldı. Açıklamada, “Demokratik bir ülke için özgürlük yürüyüşümüzü büyütüyoruz” pankartı açıldı. 17 Kasım’da düzenlenecek miting Basın Kavşağı’nda yapılacak.
Deklarasyonun Kürtçesini TJA aktivisti Havva Can, Türkçesini ise DEM Parti PM Üyesi Sema Koç okudu.
Deklarasyon metni şu şekilde “Halkların özgürlük, demokrasi ve hak mücadelesini baskı, şiddet ve katliamlarla cevap veren kapitalist modernite güçlerinin krizi aşmaya yönelik her hamlesi sorunları daha da derinleştirmekten öte sonuç vermemektedir. Ortadoğu tarihsel, kültürel ve toplumsal mirası nedeniyle yapısal çelişki içinde olduğu kapitalist modernite sisteminin kar ve sömürü savaşının merkezi durumundadır.
“RET VE İNKARI SÜRDÜRENLER AYAKTA KALAMAZ”
İsrail, Filistin ve Lübnan hattında yaşanan savaşın özelde bölge ülkelerine genelde dünyaya yansımaları kaçınılmazdır. Despotik ulus devletlerin halkların tarihsel, kültürel, siyasal ve toplumsal gerçekliğini reddeden inkarcı politikaları bölgeyi her türlü dış müdahaleye açık hale getirmiştir. Baskı, şiddet ve katliamla iktidarlarını sürdürmeye çalışan despotik iktidarların halkların nezdinde meşruiyetleri kalmamıştır. Tarih boyunca nasıl ki iç barışını sağlamayan hiçbir iktidar ayakta kalmamışsa; bugün de ret ve inkar politikalarını sürdüren hiçbir yapının ayakta kalma şansı yoktur.
“HALKLAR KENDİ SORUNLARINI DİYALOG VE MÜZAKEREYLE ÇÖZMELİDİR”
Kürt meselesinde izlediği ret ve inkar politikalarıyla temel sorunlarını çözme basireti göstermemiş; iç barışını sağlamayan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Coğrafyamızın tarihsel, kültürel, toplumsal ve siyasal gerçekliği görmezden gelen politikalar, yüz elli yıldır dönemsel, eli yıldır da kesintisiz bir çatışma durumunun temel nedenidir. Çatışmalı sürecin müzakere yoluyla çözüme evirilmesi için Sayın Öcalan defalarca irade ortaya koymuş ancak her seferinde bu şans ve olanaklar heba edilmiştir. İnkar siyasetine dayanan çözümsüzlük politikaları sonuç vermek yerine Kürt meselesinin bölgesel mahiyetini teyit etmenin ötesine geçmemiştir. Gelinen aşamada hegemonik güçlerin ve uydusu ulus devletlerin yeni savaşlar üzerinden kendini tahkim etme fırsatçılığına karşı halkların sorunlarını kendi eliyle çözmesi yegâne yöntemdir.
Bu bağlamda her ne nedenle olursa olsun Kürt meselesine yönelik başlatılan tartışmalar olumlu ve önemlidir. Sayın Öcalan’ın ‘Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci şiddet ve çatışma zemininden siyasi ve hukuki zeminine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ beyanı tarihi önemdedir. Kürt siyaseti tüm kurumlarıyla Türkiye halklarının sorunlarının müzakere ve diyalogla barışçıl yollardan çözümü için üzerine düşen tarihsel ve toplumsal sorumluluğun gereği olarak hareket edeceğini beyan etmiştir.
“İKTİDAR SOMUT ADIMLAR ATMALI”
İktidar, öncelikle Kürt meselesinde başlattığı tartışmalarda samimi olduğunu topluma göstermelidir ve somut adımlar atmalıdır. Kürt meselesi için sözden çok pratik elzemdir. Dünya örneklerinde de görüldüğü gibi çözüm için güven ve toplumsal destek hayati önemdedir. Ancak iktidarın bir yandan iç barış ve kardeşlikten söz ederken, diğer yandan buna ters politikalar izlemesi samimiyetini sorgulatmaktadır. Dışarıda Kürtlerin bulunduğu her alana saldırmak, içeride kayyım politikaları yürütmek çözüm emaresi değil, aksine yüz yıllık ret ve inkar politikalarının devamında ısrardır. İktidar bu söylem ve pratik çelişkileriyle ne Kürt halkını ne Türkiye toplumunu inandırabilir, ne de kendi iktidarı için murat ettiği sonuçları alabilir. Kayyım gaspıyla Kürt halkının iradesini yok saymakla çözüm olmaz, Kürt halkı da bu saldırılar karşısında dün olduğu gibi bugün de boyun eğmez. İktidar bir an önce bu kayyım gaspı ve şiddet politikalarından vazgeçmelidir.
“EVRENSEL HUKUK NORMLARININ GEREKLİLİKLERİ YAPILAMALIDIR”
Bu siyaset, içeride sorunlarının derinleşmesi, dışarıda tavizkar politikaların sürdürülmesi anlamına gelir. Bu da iktidarın son on yıldır izlediği güvenlikçi politikalarla açığa çıkan toplumsal, siyasal ve ekonomik krizlerin topyekûn bir çöküşe evrilmesi demektir. Bu nedenle Kürtler başta olmak üzere halklar, kadınlar, gençler, emekçiler, bir bütün olarak ezilenler, AKP-MHP iktidarının başlattığı tartışmalar konusunda samimi ve şeffaf olmasını beklemektedir. Bunun yolu da iktidarın bir an önce anayasanın ve taraf olduğu evrensel hukuk normlarının gerektirdiği şekilde ağırlaştırılmış tecridi kaldırması, Sayın Öcalan’ın, sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarını sağlamasıdır. Yanı sıra örgütü ve avukatları başta olmak üzere demokratik çözümden yana olan tüm toplumsal kesimlerle görüşme olanakları oluşturulmalıdır.
17 KASIM’DA BATMAN’DA ZULME SES ÇIKARALIM
Türkiye’de barıştan, demokrasiden ve kardeşlikten yana olan herkesi bu kayyımcı ve tekçi politikalar karşısında ortak mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Batman’da 17 Kasım’da yapacağımız Demokrasi ve Özgürlük Mitingi’ne tüm halkları, kadınları, gençleri, emekçileri ve ezilenleri, mitingimize katılmaya ve bu zulme karşı ses çıkarmaya davet ediyoruz. “ (MA)