Ankara Film Festivali’nde kısa ve belgesel yarışma heyecanı yaşandı
35. Ankara Film Festivali kapsamında hafta sonu kısa film ve belgesellerin yarışı sona erdi. Gösterimlerin ardından seyirci ile buluşan yönetmenler filmlerin çıkış hikayelerini anlattılar.

35. Ankara Film Festivali'nden
35. Ankara Film Festivali’nde haftasonu gösterimlerinde ulusal kısa film ve belgeselleri yarıştı. Dünya filmlerinin de gösterildiği festival kapsamında İranlı yönetmen Narges Shahid Kalhor’un “Shahid” (Şehit) filmine ilgi yoğundu. Filmin başrol oyuncularından Baharak Abdolifard ve Nima Nazarinia’nın da davetli olduğu festival kapsamında gösterimlerin sonunda söyleşiler gerçekleşti. Oyuncu Baharak Abdolifard, final sahnesine dair konuşarak, “Kadın perspektifi ile bir son yazmak istedik. İran’da rejime karşı sanatla cevap vermek önemli… Bu cevabı bir İran’da gerilla usulü film yapan sinemacılar bir de ülkesinden giden sinemacılar veriyor.” dedi.
Gösterimlerin ardından seyirci ile buluşan yönetmenler filmlerin çıkış hikayelerini anlattılar.
35. Ankara Film Festivali'nden | Fotoğraf: Evrensel
“ŞİDDET GÖREN KADINLARIN HİKAYESİNİ ANLATMAK İSTEDİM”
Ulusal Kısa Film Yarışması’nın ilk seçkisinde yer alan “Kravat”ın yönetmeni Çamran Azizoğlu, filmin yaşanmış bir olaydan yola çıktığını belirtirken, “Tavuk Suyuna Çorba”nın yönetmeni Deniz Büyükkırlı, “Tavuk suyuna çorbalar diye kitaplar vardı ben küçükken ve çok sevimli hikâyeler anlatılırdı... Ve hepsi mutlu sonla biterdi. Ama Türkiye’de şiddet gören kadınların sonu pek öyle bitmiyor. Ben de bunun bir panoramasını sunmaya çalıştım” dedi.
“Günaydın Anne”nin yönetmeni Oben Yılmaz, “Aile içindeki hikâyeler hep daha kapalıdır, daha çözümsüz ve konuşulmayan hikâyelerle doludur. Mutlaka bir yarış vardır ama bu yarışın sebebi aslında kardeşlerin kendi kendine çıkarttığı bir yarış değil, anne ya da babadan alacağı takdirle, onaylanmayla ilgili start alınan bir yarıştır. Hikâye de böyle başladı” derken, “Kabuk”un yönetmeni Sema Güler, “Sadece erkek şiddeti yaşamış bir kadının post travmatik sürecini değil, aynı zamanda onun yeniden hayata tutunma sürecini anlatmaya çalıştım”, “Kaçmandan Çok Korktum”un yönetmeni F. Nur Özkaya da “Bu hikâyede self-sabotajı anlatmak istedim. İyi bir şey yapmak ya da iyi bir şeyi hissetmeyi engellemeyi… Yani aşk üzerine aslında” ifadelerini kullandı.
“ÖLMEDEN KENDİ BİYOGRAFİMİ ÇEKMEK İSTEDİM”
İkinci seçkide yarışan Mehveş Topçuoğlu’nun “Eko”, Mert Erez’in “Rehber”, Yakup Tekintangaç’ın “Mori”, Selin Öksüzoğlu’nun “Görüşürüz Kaplumbağa”, Ahmet Toğaç’ın “Aç Açına”, Umut Şilan Oğurlu’nun “Dilan Hakkında Konuşmalıyız” ve Adil Burak Aydın’ın “Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar” adlı filmleri izleyici ile buluştu. Yönetmenlerden Ahmet Toğaç, başrolü çocuk olan bir film yapma arzusu ile yola çıktığını “Aç Açına” filminin böyle ortaya çıktığını anlattı. “Rehber” filminin yönetmeni Mert Erez, yaşanmış bir olaydan yola çıktığını anlattı. “Dilan Hakkında Konuşmalıyız” filminin yönetmeni Umut Şilan Oğurlu ise “Ölmeden kendi biyografimi çektim” dedi. Yönetmenler kısa fimlerin yapım sürecinde en çok ekonomik olarak zorlandıklarını anlattılar.
FESTİVALDE İRANLI YÖNETMENLERİN FİLMLERİNE İLGİ BÜYÜKTÜ
Dünya seçkisinden önemli filmlerin de yer aldığı festivalde İran’lı yönetmen Narges Shahid Kalhor’un “Shahid” filmi de izleyici ile buluştu. 2 gösterimle izleyici ile buluşan filme ilgi yoğundu. Her iki gösterim ardından filmin başrol oyuncuları Baharak Abdolifard ve Nima Nazarinia seyirci ile sohbet etti. Söyleşilerde seyirciler İran sinemasına dair övgüleri dile getirerek, İran’lı yönetmelerin sıkça uyguladığı filmin çekiminin filmin içine dahil edilmesinin ustalıkla işlendiğini anlattılar.
“FİLM YÖNETMENİN HAYAT HİKAYESİ”
Berlin Film Festivali'nden ödüllü filmin başrolündeki Baharak Abdolifard, filmin Yönetmen Narges Shahid Kalhor’un kendi hayat hikayesi olduğunu anlattı. Narges Kalhor’a olan benzerliğini sayesinde rolü oynadığını dile getiren Baharok Abdolifard, “Nargesle 7 yıl önce Münih’te sinema okulunda tanıştık ve ilk fark ettiğimiz şeylerden birisi yüzlerimizin birbirine benzediği oldu. Hatta bana, ‘Günün birinde eğer kendimle ilgili film yaparsam, beni oynayacak kişi sen olabilirsin’ demişti. Bunun üzerinden epey zaman geçti ve Korona döneminin yeni başladığı zamanlarda beni arayarak, kendisiyle ilgili bir film yapmak istediğinden bahsetti. Senaryoyu yazdıktan sonra bana da kendisini oynamamı önerdi ve ben de memnuniyetle kabul ettim.” diye konuştu. Senaryonun ilk kendisine geldiğini anlatan Nima Nazarinia ise, uzun süre sonra ilk profesyonel işlerinden biri olduğunu anlattı.
“FİLMİN SONUNU KADINLAR OLARAK BAŞKA BİR PERSPEKTİFLE YAZDIK”
Filmin son sahnesine dair gelen seyircilerden gelen bir soru üzerine açıklama yapan Baharok Abdolifard, “Finali kendi aramızda çok konuştuk. Biliyorsunuz ki bir erkeğin eline bir silah geçince erkek o silahı kullanıyor, öldürmek için kullanıyor. Biz kadın perspektifi ile başka bir çözüm bulabiliriz diyerek silahı kullanmak yerine birbirimize sarıldık. Sarılmanın, kadın perspektifi ile daha bir fikir, bir çözüm olduğunu düşündük” dedi.
Kadınların yüzyıllardır patriyarka tarafından ezildiğini anlatan Abdolifard, “İran’daki rejime karşı sanatın cevap vermesi oldukça önemli. Bunun bir tarafında İran yeraltında gerilla usulü film yapan sinemacılar var diğer tarafında ise İran’dan giden sinemacıların yaptığı önemli işler var” diye konuştu. (Ankara/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et