13 Kasım 2024 04:30

Ahmet Toğaç: Hedefim, küçük olayların büyük etkilerini göstermek

"Aç Açına” filminin Yönetmeni Ahmet Toğaç, “Sinema filmlerinde yapmayı hedeflediğim şey, küçük olayların karakterler üzerinde yarattığı büyük etkileri ortaya çıkarmaktır” diyor.

Ahmet Toğaç

Paylaş

Kübra KIRIMLI
Ankara

Yönetmen ve Akademisyen Ahmet Toğaç’ın “Aç Açına” filmi, 35. Ankara Film Festivali’nde Ulusal Kısa Film kategorisinde yarışan filmlerden biri. Film; ergen bir genç olan Selma ile küçük kardeşinin babalarının doğum günü için anneleri ile yaptıkları market alışverişini, heyecanla eve dönüş yolunda gelen bir telefon üzerine yaşanan hayal kırıklığını ve etrafında gelişen konuları ele alıyor. Film boyunca ebeveynleri tarafından anlaşılmayan çocukların kendi çabalarına şahit oluyoruz. 

Yönetmen Toğaç’la, bu ikinci filmi ve kısa filmler üzerine konuştuk. İlk kez bir filminin Ankara’da gösterildiğini, bunun heyecanını yaşadığını ifade eden Toğaç, “Alışık olduğumuz seyir süreleri uzun metrajın süresiyle ölçülüyor. Kimse bir adet kısa film izlemek için değil, belli bir süre boyunca sinema salonunda bulunmak için bilet satın alıyordu. Bu, kısa filmin ve kısa film seçkilerinin konumuna dair de birçok şey ifade ediyor aslında. Kısa filmin kendiliğinden olan bu durumu, dağıtım ve gösterim alanlarında kısa filme doğrudan bir eksi de yaratıyor diyebiliriz” diyor.

'Aç Açına” kısa filmi ile 35. Ankara Ulusal Kısa Film kategorisinde yarışıyorsunuz; Ankara Film Festivali’nde olmak nasıl hissettirdi?

Filmimizin ulusal prömiyerini Ankara’da gerçekleştirdiğimiz için burada olmaktan çok mutluyduk. Biz diyorum, çünkü Yapımcım Eda Türkay, Uygulayıcı Yapımcım Akın Türkay ve başrol oyuncularımızdan Ömer Gökay Şanlıer ve ailesi başta olmak üzere, birçok ekip arkadaşımızla beraber bir ulusal prömiyer geçirdik. “Aç Açına” benim ikinci filmim ve ilk defa bir filmimi Ankara’da gösterme şansına sahip oldum. Hatta ilginçtir ki bir önceki filmim “Kulak Misafiri”nin kurgu sürecinde fırsat bulup Ankara Film Festivali’ne gelmiştim. Bunun dışında Ankara’da olmayı da bu festivale basın gibi farklı kimliklerle konuk olmayı seviyorum. 

"KISA FİLM SEYİRCİSİ ÇOĞUNLUKLA FİLM YAPANLARDAN OLUŞUYOR"

Seyircinin kısa filmlere olan ilgisi yoğundu. Siz nasıl buldunuz? Türkiye'de kısa filme olan ilgi nasıl?

Ankara Film Festivali’ne gelen seyircinin her çeşitteki filmle ilgilendiğini yeniden gözlemledim. İlk gösterimimizdeki biletlerin tamamı, günler öncesinden bitmişti. Ayrıca gösterim sonrasındaki soru-cevap seansında da izleyicilerin önemli kısmı salonda kalarak filmlere olan ilgilerini açıkça gösterdiler bence. Film seanslar arası oldukça kısa süre olmasına rağmen Ankara seyircisin bu süreyi söyleşiyle ve sorularıyla en verimli şekilde değerlendirmesini kıymetli buldum. Türkiye’nin her yerinde bu ilginin yaşanıp yaşanmadığından emin değilim. Kısa film gösterimleri hemen hemen birçok yerde sadece film yapmaya çalışan veya yapan seyircilerle dolu salonlarda gerçekleşirken, Ankara’da seyirci çeşitliliği olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında internet etkileşimlerine değinmek istiyorum. Gösterim sonrası Letterboxd platformu üzerinden onlarca insan filmimi oyladı ve yorumlar yazdı. Bu etkileşimlerin olumlu ya da olumsuz özelliklerinden ziyade bu platformdaki hareketliliğin kısa filmlerde bile bu kadar yoğun olması beni sevindirdi. Seyirciler, sinema salonu ve festivaller dışında da film içerikleriyle etkileşimde bulunmaya devam ediyor demek ki.

"DÜNYADA DA KISA FİLMLER PEK ALAKAYLA KARŞILANMIYOR"

Türkiye’de festivallerde kısa film ve belgesellere gerektiği önemin verilmemesi tartışılıyor, siz ne düşünüyorsunuz?

Dünyada da çok farklı olmadığını düşünüyorum. “Aç Açına”nın dünya prömiyerini birkaç hafta önce Hollanda’da düzenlenen 38. Cinekid Festivali’nde gerçekleştirdim. Daha sonra Sofya’da bir gösterim daha gerçekleştirdik. Tabii kapsamları ve seçkileri bambaşka olan festivallerdi ancak oralarda da kısa filmler çok büyük alakayla karşılanmıyor. Dünyada istisnaları olsa bile kısa film gösterimleri genellikle uzun metraj filmlere göre daha küçük seyirci kitleleriyle gerçekleşiyor. Fakat belgeseller konusunda bence herkesin kafası daha da karışık. Belgeselleri televizyondan öğrenen seyirciler bambaşka, daha farklı estetik bakış açılarına sahip olan seyirciler bambaşka tanımlıyor. Tüm bunlar nedeniyle hem kısa filmlerin hem belgesellerin, uzun metraj kurmaca filmlere göre daha az etkileyici içerikler üretmekte olduğu düşünülüyor. Açıkçası bu filmler zaman zaman daha yoğun zihinsel çaba isteyebiliyor ya da özellikle belgesellerin bizi fiziksel gerçekliğimizden uzaklaştırmadığı için daha az talep edildiğini düşünüyorum. Gerektiği önem nedir konusunda benim de kafam karışık. Büyük kitleler bu anlatı formlarına aşina olmadıkça, söz konusu önem hep geri planda kalacaktır.

"KISA FİLM ENDÜSTRİSİNİN EKSİKLİKLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNMELİ"

 Kısa film yapmanın artıları ve eksileri diye bir soru yöneltsem, nelerdir?

Artı veya eksilerini nasıl tanımlayacağımdan emin değilim. Bu artı ve eksiler, genel olarak film yapımının artı ve eksilerinden bağımsız değil. Ön hazırlığından, post-prodüksiyonuna kadar kısa ve uzun filmin temel farkının süresi olduğunu düşünüyorum. Birinde daha uzun sayfa senaryo, daha uzun set takvimi, daha uzun kurgu sürecini yaşıyorsunuz. Fakat hiyerarşik olarak birinin yüksek veya düşük olması niteliğiyle değil, süresi nedeniyle ortaya çıkan satış politikalarıyla ilişkili. Alışık olduğumuz seyir süreleri uzun metrajın süresiyle ölçülüyor. Bildiğimiz kadarıyla sinema tarihinin başından beri vaziyet böyleydi. Kimse bir adet kısa film izlemek için değil, belli bir süre boyunca sinema salonunda bulunmak için bilet satın alıyordu. Bu, kısa filmin ve kısa film seçkilerinin konumuna dair de birçok şey ifade ediyor aslında. Kısa filmin kendiliğinden olan bu durumu, dağıtım ve gösterim alanlarında kısa filme doğrudan bir eksi de yaratıyor diyebiliriz. Yine de bu kısa filmin eksikliği midir tartışmalı. Endüstrinin işleyiş biçimiyle çok alakalı bir mesele. Kısa filmin değil, kısa film endüstrisinin eksiklikleri üzerine düşünmek belki uzun vadede daha iyi yerlere götürebilir hepimizi.

SEYİRCİYİ HİKAYEDE SERBESTÇE DOLAŞTIRAN FİLMLER

Gösterim sonunda filmin hikayesine dair soruya dönük olarak, başrolünde çocukların yer aldığı bir film yapma arzusuyla yola çıktığınızı, bir süre önce de babanızı kaybettiğinizden bahsettiniz. Bu hikaye sizin için başka bir yerde duruyor diyebilir miyiz?

Aslında yakın bir zamanda değil, on beş sene önce kaybettim babamı. Ancak bu kaybın üzerine bir film yapmak konusunda belki de yakın zamanda düşünmeye başladım. Fakat öncelikli hedefim başrolünde çocukların veya ergenlerin olduğu bir film yapmaktı, evet. Aslında filmdeki karakterlerin yaşları, benim ve kız kardeşimin babamızı kaybettiğimiz zamanki yaşlarımıza yakındı ve genel olarak kardeşim ile olan ilişkimi düşünerek hikayenin ana hatlarını tasarladım. Öte yandan sinema filmlerinde yapmayı hedeflediğim şey, büyük anlatılar üzerine kurulu hikayeler yaratmak değil, küçük olayların karakterler üzerinde yarattığı büyük etkileri ortaya çıkarmaktır. Bu nedenle birçok kişi için travmatik olmayan deneyimlerin, kimileri için bıraktığı kalıcı hislerle ilgileniyorum. Dolayısıyla bu filmdeki konu, yapmak istediğim sinemayla da çok ilişkiliydi. Meselelerin altını kalın çizgilerle vurgulayan filmlerden ziyade seyirciyi, hikaye içinde serbestçe dolaştıran filmlerin daha canlı bir sinema deneyimi sunduğunu düşünüyorum.

"ÇOCUKLAR DA ÇALIŞMA ARKADAŞIMIZ"

Çocuklarla çalışmak nasıl? Başrollerde yer verdiğiniz çocuklar harika iş çıkarmışlar. Siz ne düşünüyorsunuz?

Çok teşekkürler bu övgünüz için. Çocuklarla çalışmak hem çok keyifli hem de çok zor. Hem casting (oyuncu seçimi) sürecinde hem de oyuncu koçluğu sürecinde sıkı çalışmanın etkilerini filmde gördüğümüzü düşünüyorum. Aslında burada temel değişken, karşındaki kişiyi bir yetişkin gibi görmekten başlıyor. Çocuklarla sıradan bir günde sohbet ederken bile onların sizin için çalışma arkadaşı olduklarını unutmamanız gerekiyor. Soruyla ilişkili başka bir etkenin de filmin konusundan geldiğini düşünüyorum. “Aç Açına” çocukların, çocukluklarını sergileyebilecekleri bir filmdi. Filmin önemli kısmı lunaparkta geçtiği için onlar için de etkileyici bir deneyim olduğuna eminim.

İleriye dönük projeniz var mı?

Evet tabii ki sinema filmi projelerim mevcut. Bir kısa film ve bir de uzun metraj film hazırlığındayım. Kısa filmim yine çocuk karakterlerin bir milli bayramda yaşadıklarıyla ilgiliyken, uzun metraj filmimin eğitim politikalarıyla sermaye ilişkisi ve Yaşar Kemal üçgeninde geçeceğini söyleyebilirim. Bir yandan doktora çalışmalarım sürdüğü ve hayatımı akademisyenlik yaparak kazandığım için önce bu çalışmalarıma zaman ayırmayı planlıyorum. Yine de bu teorik ve uygulamalı alanların birbirinden çok bağımsız olduğuna da inanmıyorum. Her akademik çalışmam film yapım sürecimde vizyonumu etkiliyor, tam tersi de geçerli.

ÖNCEKİ HABER

İş cinayetlerinde bir günde 4 işçi yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

5 çocuk hayatını kaybetti | Yangın değil, yoksulluk can aldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa