Etki ajanlığı yasası: “Yükselen faşist çizgi buna ihtiyaç duyuyor”
Avukat Senih Özay ve TGS İzmir Şube Başkanı Nil Kahramanoğlu etki ajanlığı yasasına karşı topyekun mücadele etme çağrısı yaptı.
Fotoğraflar: Nil Kahramanoğlu (solda), kişisel arşivinden | Senih Özay (sağda), Ramis Sağlam/Evrensel
Emirhan DURMAZ
İzmir
AKP'nin ‘Etki ajanlığı’ düzenlemesini de içeren torba yasa teklifi bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. Düzenlemede “Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir” ve “savaş ya da askeri hareketlilik sırasında işlenmiş ise 8 ila 12 yıla kadar çıkabilir” ifadeleri yer alıyor. Basın meslek örgütleri, hukukçular, akademisyenler ve demokratik kitle örgütleri “yasanın hukuki belirsizliklerle sopaya dönüştürülebileceği” uyarısında bulunuyor. Teklifi avukat Senih Özay ve TGS İzmir Şube Başkanı Nil Kahramanoğlu gazetemize değerlendirdi.
ALTIN MADENİNE KARŞI MÜCADELE EDENLER YARGILANDI
Avukat Senih Özay, hafızalarda yer edindiği üzere altın madenine karşı direnen Bergama köylülerinin avukatlığını yaptığı sırada ‘Alman yararına legal casusluk’ suçlaması ile 2002 yılında karşılaşmıştı. Süreci anlatan Özay, "Tarihte böyle bir düzenlemeye ilk olarak Rusya’da rastlanmıştır. Akabinde bu İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmış ve mahkeme uygulamaya ilişkin hak ihlali tespitinde bulunmuştur. Öncelikle bunun altını çizmek gerekiyor. Ülkemizde ise daha önce bizim de yargılandığımız TCK 171. maddesi mevcuttu. O dönem altın madenine karşı direnen Bergama köylülerine ve doğaya yakın duran kişiler olarak destek veriyorduk. Daha sonra Necip Hablemitoğlu adında bir öğretim üyesi ve kendi deyimiyle ‘MİT müsteşarlığına oynayan’ birisi, ‘Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası’ isimli bir kitap yayınladı. Eserde bizlerin ‘Türkiye’den altın çıkmasın diye uğraşan Alman ajanları’ olduğumuz iddia ediliyordu. Bu kitaptan etkilenen DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel ise; ben, Oktay Konyar, Birsel Lemke, Sefa Taşkın, Özcan Durmaz ve Petra Sauerland’a ‘Devlete karşı gizli anlaşma/casusluk’ suçunu işlediğimiz iddiasıyla soruşturma başlattı. Tüm tutarsızlıkları ortaya koyduğumuz 1567 sayfalık dilekçe ile ikinci celsede ise beraat ettik" diye belirtti.
"TOPLUMSAL MUHALEFET EZİLİRKEN, HALKA ‘HAKETTİLER’ DEDİRTMEYİ AMAÇLIYORLAR"
TCK 171’in daha sonra 339. madde olarak yenilendiğini kaydeden Özay, "Şimdi ise 5237 Sayılı TCK’nın ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ başlıklı dördüncü kısım, yedinci bölümüne yeni bir madde eklemek suretiyle, ‘Devletin güvenliği ve siyasal yararları aleyhine suç işleme’ başlığı altında yeni bir suç ihdas edilmektedir. Düzenleme kapsamında ‘iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç ve dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir’ ifadeleri yer alıyor. Esasında görüldüğü üzere burada madde 171 ve 339’un genişletilmesi söz konusu. İşte iktidar toplumsal muhalefeti ezmek için çaba sarfederken birileri tıpkı bizim gibi ‘Alman ajanı’ olarak nitelendirilebilecek. Yani AKP-MHP ortaklığıyla yükselen faşist çizgi, buna ihtiyaç duyuyor. Kanun teklifinin en özet ifadesi budur. Bunu yasalaştırmayı toplumu idare etmenin anahtarı olarak görüyorlar. Muhalif sesleri sustururken, halka ise ‘hakettiler’ dedirtmeyi amaçlıyorlar” ifadelerini kullandı.
Kanun teklifine karşı tüm kesimlerin bir araya gelmesi çağrısı yapan Özay, “Ülkemizde yaklaşık 220 bin avukat var. Hukukçular direngen ve cesaretli olmalılar. Ayağa kalkmalılar. Karşı davalar açmalılar. Keza basın ve akademik çalışmalar da tehdit altına alınıyor. Yasanın geçmemesi için hep birlikte mücadele etmeliyiz” dedi.
"İKTİDAR YASAYI SOPA OLARAK KULLANACAK"
TGS İzmir Şube Başkanı Nil Kahramanoğlu, hükümetin yasa ile iktidara yönelik eleştirileri bastırmayı ve gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle dolu bir alan içine itmeyi hedeflediğini belirtti. Kahramanoğlu, “Düzenleme yasalaşırsa Türkiye’de ifade özgürlüğü daha da kısıtlanacak ve halkın doğru bilgiye ulaşma hakkı ciddi şekilde ihlal edilecek. Her zaman söylediğimiz bir şey var; basın ve ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir. Ancak yapılması planlanan düzenleme, bu temeli sarsmayı ve toplumu baskı altına almayı hedefliyor” diye konuştu.
Düzenlemede çok muğlak ifadelerin bulunduğunu kaydeden Kahramanoğlu, “Hangi eylemlerin suç olarak kabul edileceğine dair belirsizlik söz konusu. Çok tehlikeli bir düzenleme ve son günlerdeki gündem karmaşası nedeniyle tartışılmasına hiç fırsat verilmedi. Düzenlemeyle herhangi bir muhalif açıklamayı, karşı duruşu, fikri, sözü ‘casusluk’ ithamıyla cezalandırabilecekler. Bu düzenlemeyle toplantı ve gösteri hakkı, basın özgürlüğü, akademik özgürlük, kısaca ifade özgürlüğü kısıtlanacak gazeteciler, hak savunucuları, akademisyenler ‘etki ajanı’ olarak suçlanabilecek. İktidar istemediği sesleri susturmak için yasayı sopa olarak kullanacak. Yani tek adam rejimiyle git gide otoriterleşen yönetim sistemini yansıtan bir yasa olacak” ifadelerini kullandı.
"DÜZENLEMEYE KARŞI TOPYEKÜN MÜCADELE ETMELİYİZ"
Son olarak mücadele çağrısında bulunan Kahramanoğlu, “Biz gazeteciler kamu yararına görev yapıyoruz. Bu düzenleme sadece biz gazeteciler için değil tüm toplum için de bir tehdit oluşturuyor. Gözdağı ve sindirme politikalarını tüm topluma yaymaya yönelik bir adım. O yüzden bu hukuk dışı yasal düzenlemeye karşı meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve tüm toplum topyekûn mücadele etmeliyiz” diyerek sözlerini tamamladı.