Tandoğan eyleminden dersler ve üniversite hareketinin geleceği
Tandoğan eyleminde olduğu gibi mücadelenin kitleselleşmesi yönünde çalışılması, zaten iktidarın saldırılarının altında olan öğrenci hareketini ilerletmek için birincil görevdir.
Enver ÇELİKKAN
Ankara Üniversitesi
İkbal ve Ayşenur’un vahşice katledilmesinin ardından geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin dört bir yanında gençliğin eylemlerinin yankısı vardı. Ankara Üniversitesi öğrencileri de bu süreçte bütün kampüslerden katılımla Tandoğan Kampüsü’nde kitlesel bir eylem örgütledi. Bu eylemin diğer eylemlerle birlikte Ankara Üniversitesi için iki kritik yanı var: Birincisi, kadın cinayetlerinin politikliğini, iktidarın ve politikalarının buradaki rolünü teşhir ederek en geniş öğrenci kesimlerinin yükselttiği sesin bir parçası olmuş olmak. İkincisi, Uzun bir süredir kitlesel bir eylem görememiş; daha uzun bir süredir ise, yerleşkeleri ve kampüsleri Ankara’nın çeşitli yerlerine saçılı olmasından da ötürü, bu dağınık kampüslerin birleşerek bir eylem yaptığını görememiş Ankara Üniversitesi için mücadele belleğine kazınmış bir deneyim oldu.
TANDOĞAN EYLEMİNİN BİRİKTİRDİKLERİ
Öncelikle eylem deyip geçmemek lazım. “Üniversite eylemleri”, “öğrenci hareketi” diye tarif ettiğimiz şeyin anlamı bir söylemden daha büyüktür. Üniversite içerisindeki sorunların ve yaşanan kaygıların yegâne çözümü, öğrencilerin talepleri etrafında bir araya gelmesidir. Mücadelenin esas anlamı da budur. Bu, genç kadınların güvenli kampüs mücadelesi de olabilir kendi üniversitesinde alınan kararlarda söz sahibi olmak için öğrencilerin bir araya gelmesi de olabilir. Ama atanmış rektörlerin veya onların kuracağı birimlerin çözmeyeceği, görmeyeceği meselelerdir ve ancak öğrencilerin geniş birliktelikleri bunları görünür kılar. Dolayısıyla her öğrencinin bulunduğu alanda bu mücadeleyi yükseltmek için sorumluluk alması gerekir.
Tandoğan eyleminin başarısı ve üniversite genelinde örgütlenebilmesinin sağlayıcısı olan esas etken, toplulukların ve öğrencilerin katılım olanaklarını yaratan bir zeminde örgütlenmesi oldu. Eylem 5 farklı fakültede döviz atölyeleriyle, kimi fakültelerde bildirilerle ve tüm fakültelerde öğrencilerin ileri inisiyatifiyle bir seferberlik etrafında kenetlenmeleri ve sahiplenmeleri ile örüldü. Bu deneyim önümüzdeki süreçte üniversite hareketinin büyütülmesinin gerekliliklerine dair epey bir şey gösteriyor. Sonraki süreçte, fakültelerden ve bölümlerden en geniş katılımı esas alarak şekillendirilen ve bu temel üzerinden merkezileşen bir hareketin önemi açıkça seçiliyor. Tandoğan eyleminin buraya dokunan örnekleri vardı ancak sınırlıydı. Fakülte fakülte kurulan komiteler, gruplar ve buralar etrafındaki yine en geniş katılımla işletilen karar süreçleri, yakın zamanki irili ufaklı mücadele deneyimlerinin de gösterdiği şekilde, bir kıvılcımı yangına çevirecek güçtür, sürekliliğe buralar dönüştürür.
Diğer bir yanı, üniversite gençliği topluluklar, kulüpler, fakülte-sınıf grupları, Whatsapp grupları, eylemlilikleri yayabilecekleri kimi sosyal medya sayfaları gibi mücadele araçlarına sahiplerdir ve buralara yaslanarak büyüyen bir mücadele ihtiyacı öne çıkmaktadır. Buralara yaslanmak da yeterli olmaz çünkü her seferinde yeni baştan kurulacak mücadele araçları üniversite hareketinin dinamizmini yakalayamaz, buraları kalıcı birlikler haline dönüştürmek gerekir. Buradan güncel mekanizmalar kadar ÖTK gibi kaybedilmiş mekanizmaların da bugünün ihtiyacını halen yansıttığı ortaya çıkıyor. Çünkü güncel araçların kalıcılaştığı ve salt bir eylem esnasında değil, kampüs yaşamının bütün anlarında bu karar süreçlerini işletebildiği bir mekanizmadır. Demek ki mücadelenin bir başka ödevi mücadele tarihinden öğrenmek ve rotayı bir yandan da buraları yeniden inşa etmeye çevirmek olmalıdır.
İKTİDARIN MÜCADELEYİ BÖLME YÖNTEMLERİ
Diğer ödev ise hareketi bölen ve engelleyen unsurların önüne geçmek olmalıdır. Okuyucuların anımsayacağı gibi, eylemlerin en yoğun olduğu dönemde dahi kadın cinayeti gündemine gölge düşüren tartışmalar sosyal medyada ve kampüslerde hakimdi. Bütün uluslardan kadınların sorunu olan kadın cinayetleri Kürtçe slogan üzerinden iktidarın en kullanışlı taktiği olan “terör” bulamacıyla birlikte ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, aynı bulamaçla faşist çetelerin bulunduğu ve güçlü olduğu üniversitelerde eylem yapan öğrenciler saldırıya uğramıştır. Sonuçtan bakınca buralardan kimlerin nemalandığı ve mücadele üzerindeki tahribatı açıktır. “Horoz dövüşmek isterse ipe sebep serilir”, eylemleri ayrıştırmak isteyenler için de bu sebep bugün “jin, jiyan, azadi” sloganı oldu, geçmişte “çapulcu” gibi söylemlerle marjinalleştirmek olmuştu, yarın başka bir söylem/taktik olacaktır. Esas olanın örgütlülüğü korumak ve ilerletmek olduğunu bilmek, suni ayrımlara karşın gerçek birlikteliğin ve çıkarların ne olduğunu hatırlamak ve bir yandan da mücadelenin karşısındaki bu düşmanlara karşı birleşmek kritik önemdedir.
Bunların yanı sıra bu birleşmeyi zedeleyen, mücadele içerisindeki dar grupçu eğilimleri de önemle ele almak gerekir. Burayı somutlamak için Tandoğan’dan sonra Cebeci’de gerçekleşen eyleme göz atalım. 10-15 kişinin yaptığı, okuldaki diğer öğrencilerin büyük çoğunluğunun eylem olmadan haberinin dahi olmadığı bir eylemdi. Sonrasında 50-60 civarı ülkücü-faşist tarafından saldırıya uğranmasıyla sona erdi. En haklı sebep için yapılmış dahi olsa kitleselleşmenin zorunlu ihtiyacı göz ardı edilerek, karar alma süreçlerinin dar gruplarca işletildiği, üniversite bileşenlerinden uzak biçimde örgütlenen yapısıyla eylemi saldırıya açık bir hale getirmiş ve saldırıyı göğüslemenin olanaklarını da tırpanlamıştır. Birlikteliklerle örülmüş olduğu takdirde öğrenci hareketini ilerletecek potansiyele sahipken, bu biçimde gerçekleşen öncelleri gibi kadın mücadelesini darlaştırmış ve yalnızlaştırmıştır. Sonuç itibariyle yaratılmaya çalışılan baskı ve korku ikliminin ekmeğine yağ sürülmüş ve önceki eylemden doğan o haklı öz güven büyük bir darbe almıştır.
Ankara Üniversitesinde geçtiğimiz son senelerde yapılan eylemler de bu eksende şekillenmiştir. Bu eleştiriyi açıkça dile getirmemizin sebebi; birbirimize düşmanlaşmak, birbirimizi hırpalamak değil. Ancak anlaşılması gerekir ki, bu dar grupçu çıkarlarla örülen maceraperest eylem biçimlerinin toplam mücadeleye bir katkısı olmadığı gibi kriminalize ve marjinalize edilen mücadeleci unsurlara karşı bu eğilimlerin daha da derinleşmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Dahası üniversite bileşenlerinin ve öğrencilerin öz örgütlenmesinin ve kitlesel katılımının önüne set çekmektedir. Bugünün zorunlu ihtiyacı birleşmek ve mücadelenin önündeki engellere karşı beraberce tutum almaktır.
Bütün koşullara karşın en nihayetinde Tandoğan’daki eylem kısıtlı da olsa toplulukların katılımı ile ve karar alma sürecinde farklı fakültelerden öğrencilerin bütün aşamalarda sorumluluk ve inisiyatif almasıyla gerçekleşmiştir ve kritik bir dönemece işaret etmektedir. Bundan sonra yapılması gereken ise bu birikime yaslanarak özelleşen talepler etrafında birleşme, ortak kararlar çerçevesinde hareket etme zemininin güçlendirilmesidir. Ancak bu zemin, ilerleyen süreçte kalıcı mekanizmalara dönüşen bir birikimi yaratabilir. Bugün açısından korunması ve ilerletilmesi gereken de budur.
Evrensel'i Takip Et