Karanlığı biliyoruz, dünyayı aydınlatacağız
Gülistan ve nicesinin ismini unutuyor olsak da gerçeklik katledildiğimiz. 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’nde ısrarcı olunmadıkça senaryonun bizim için ne olacağını biliyoruz.
Fotoğraf: Evrensel (Arşiv)
Ebrar GÜL
Uludağ Üniversitesi
Ayşenur ve İkbal’in katledilişinin ardından Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen yürüyüşler Uludağ Üniversitesi’nde ne yazık ki öğrencilerin iletişim ağı olabilecek kulüplerin baskılanması sebebiyle çok geç bir zamanda ancak rektörün izniyle gerçekleştirilebildi. Katledilen kız kardeşlerimiz için açıklama metni okunması dahi rektörlük tarafından engellendi. Bugün yönetimin baskısını bir eylemin koşullarını kısıtlarken de görüyoruz kadın çalışmaları topluluğunun kurulmasını engellerken de. Haliyle karşımızdaki tablo öğrencilerin birbirinden haberdar olmadığı, etki alanlarının kendi küçük çevreleriyle sınırlı kaldığı bir hal alıyor. 25 Kasım’ı çevremizle tartışmaya başladığımızda etkin topluluklar ihtiyacını daha net bir şekilde görüyoruz.
DAHA ÇOK TARTIŞMA ALANI YARATMAK ZORUNDAYIZ
Katılımcılarının çoğunlukla üniversiteliler olduğu, gençliğin etkin faaliyet yürütemediği topluluklar sebebiyle kurulmuş olan Görükle Kültür Sanat Platformu Kadın Çalışmaları Atölyesi’nin kolaj etkinliğindeki genç kadınlar şiddetin türlerine dair tartışarak kolajlarına kendi deneyimlerini aktardılar. Atölye katılımcısı Cemre: “Etkinliğe katılmış olmam şiddet olarak tanımlamayacağım davranışlara dair farkındalık kazanmamı sağladı. Hem kadınlarla güvenli hem de eğlenceli vakit geçirdim. Aslında yan yana olduğumuzda acıyı dirence çevirebildiğimizi gördüm.” diyerek ekledi. Çevresindeki arkadaşların güncel politikaya dair tartışmadığından yakınan başka bir arkadaşımız, “Gülistan ve nicesinin ismini unutuyor olsak da bugünün gerçekliği kadınların katledildiği. 6284 uygulanmadıkça, İstanbul Sözleşmesi’nde ısrarcı olunmadıkça senaryonun bizim için ne olacağını biliyoruz. Daha çok tartışma alanı yaratmak zorundayız.” diyerek 25 Kasım’da meydanların kadınlarla güvenli yaşam talebiyle dolması gerekliliğini vurguladı.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN POLİTİKAYLA İLİŞKİSİ KURULAMIYOR
Farklı fakültelerden aktarım aldığımızda kadına yönelik şiddetin politikayla ilişkisinin kurulamadığı çıkarımıyla karşılaştık. Takvimsel olarak 25 Kasım hakkında ne biliyorsun sorusunu yönelttiğimizde “24 veya 10 Kasım olabilir mi?” sorusuyla karşılaştığımız oldu. 25 Kasım’ı ilk kez duyan arkadaşlarımız olsa da tartışmalar ilerlediğinde aslında gündelik yaşamımızın normali haline gelen şiddetin tüm biçimleri hepimiz için ortaktı. Evde, kampüste, KYK’da veya toplu taşımada güvensiz alanları derinleştiren cezasızlık politikası hüküm sürüyordu. Bugün için yöntemi bilinmez de olsa acil ihtiyacımızın güvenli kampüs ve semtler olduğu gerçekliğimizdi. Ayak üstü bir sohbette dahi değişmesi gereken “şeylerin”, değişimin yöntemini konuşuyorduk.
“Tam karanlığı bilmeyenler, dünyayı aydınlatacak bir ışığın da ne olduğunu bilmezler, bunu aramazlar.” diyordu Sevgi Soysal satırlarında. Biz alacakaranlığa tanık edenler olarak ışığımızı nasıl yakacağımızı biliyoruz. Görükle Kültür Sanat Platformu Kadın Çalışmaları Atölyesi, tam da bu sebeple kendini kadınların mücadele kürsüsü olarak konumlandırıyor. Çünkü atölyenin etkin olduğu koşullarda genç kadınların mücadeleye yaklaşımının dönüştüğünü görüyoruz. Yan yana geldiğimizde ufak bir fark edişin aslında mücadeleye gidecek yolun başlangıcı olduğunu görüyoruz. Bugünden güvenli kampüs ve semtler için kampanya başlatma kararı aldık. Yarın etkin CİTÖK’ün var olması için bugünden taşlar döşüyoruz. 25 Kasım’a giderken daha çok yan yana gelecek, meydanları öfkemiz ve kız kardeşliğimizle dolduracağız. Rektörlüğün yürüyüşümüzde istese de engelleyemediği sloganla haykırdığımız gibi “AKP’den hesabı kadınlar soracak.”