Güvenli alanlar yaratmak için ne yapmalıyız?
Karşılaştığımız sorunlara karşı yalnız değil hep beraber, yarın değil şimdi harekete geçmek önümüzdeki atacağımız en acil adımlardan biri olarak karşımızda durmaktadır.
Fotoğraf: Evrensel
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu üyesi
Dokuz Eylül Kadın Çalışmaları Topluluğu olarak geçtiğimiz seneden bugüne üniversite öğrencilerinin kampüs içerisinde ve dışarısında, bulunduğu her alanda yüzleşmek zorunda kaldığı baskı, şiddet ve zorluklara karşı yalnız hissetmeyeceği, bu sorunlara karşı sıra arkadaşlarıyla yan yana gelip mücadele edebileceği bir alanı birlikte kurma yolunda ilerlemekteyiz. Yaklaşık 1 senedir SKS’ye yaptığımız resmiyet başvurularıysa okulumuzda pasif bir topluluk olan KADEM’in (Kadın ve Demokrasi Öğrenci Topluluğu) varlığından kaynaklı reddedilmekte. Üniversite yönetimi tarafından kurulan bu topluluk, incelendiğinde bize AKP- Erdoğan iktidarının bir sözcüsü olarak okul içerisinde barındığını bizlere gösteriyor. Kadınların yaşadığı sorunları dinci ve gerici bir perdeden ele alarak dayanışma adı altında kadın mücadelesini bireysel belli başlı mücadelelere indirgemekte.
İMZA KAMPANYAMIZDAN DÖNÜTLER
Kadın Çalışmaları Topluluğu olarak geçtiğimiz haftalarda demokratik ve aktif bir CİTÖB talebi için başlattığımız imza kampanyasında aldığımız geri dönütlere bakıldığında sıra arkadaşlarımızdan biri:
“Açıkçası biz CİTÖB diye bir şeyin varlığından bile haberdar değildik, daha yeni öğrendik. Kurulması gerçekten gerekli, her gün etrafımızda belki de bir sürü taciz veya olay oluyor fakat haberimiz dahi olmuyor. CİTÖB’ü bu gibi olaylara karşı kürsü olarak kullanabiliriz.” diyor ve bir diğer arkadaşımız da:
“Ben de destekliyorum bu birimlerin kurulmasını. Belli bir yaşa kadar gelip de bu tarz durumlara maruz kalmayan herhangi bir kadın olduğunu düşünmüyorum ben. Kampüsümüzdeyse yolda yürürken dönüp dönüp bakılması, korna çalınması veya laf atılmasına bile maruz kalıyoruz.” diye ekliyor.
Rektörlük eliyle öğrencileri yaşadığı sorunların karşısında bireysel bir kurtuluşa doğru sürüklemeye çalışırken, tam karşısındaysa ortak sorun ve talepler her geçen gün büyüyor.
Dokuz Eylül gibi yakın süreci açısından mücadele deneyiminden yoksun öğrenci kitlelerine sahip üniversitelerde düzenlenen bu yürüyüşler bizlere ortak sorun ve taleplerimizin her geçen gün büyüdüğünü ve buna karşı ortak bir mücadele sergilememizin gerekliliğini göstermekte. Düzenlenen yürüyüş sonrası aldığımız röportajlar da bunu kanıtlar nitelikte.
KAMPÜSTE GÜVENDE HİSSETMİYORUZ
Bir arkadaşımız: “Kampüsümüz herkese açık olduğu için gerçekten çok rahat otobüsler veya turnikelerden giriş yapılabiliyor. Sırf gezmek için bile kampüse giriyorlar, kafede oturuyorlar. Bu biz öğrenciler için de çok büyük bir problem aslında. Bu insanlar öğrenci olsa takibini yapabilirsin herhangi bir durumda fakat öğrenci de olmadıkları için takibinin yapılması oldukça zor. İlk haftalarda biz de rahatsız edildik bu gibi insanlar tarafından. Kampüsler öğrencilerin en rahat zaman geçirebileceği kendilerini güvende hissettiği yerler olmalı.”
Başka bir arkadaşımız da: “Başka bir ilden geldim ben, ailem yanımda değil. Okulda işim geç bittiğinde veya kütüphaneden çıktığımda özellikle de saat geç ise içim huzursuz ve korkarak yürüyorum. Üniversitemde bile huzursuz ve korkarak yürümek oldukça kötü bir durum” diye belirtiyor.
Üniversitemizde, yurtlarımızda, sokaklarda ve hayatımızın her alanında; karşılaştığımız sorunlara karşı bireysel değil karşılaştığımız sorunlara karşı yalnız değil hep beraber, yarın değil şimdi harekete geçmek önümüzdeki atacağımız en acil adımlardan biri olarak karşımızda durmaktadır.