Halkın iradesine vurulan ket: Kayyım atamaları
Kayyım siyasetinin karşısında birleşmeli ve el birliğiyle hareket etmeliyiz. Ancak bu şekilde demokrasiyi koruyabilir, gerçek bir halk iradesini yaşatabiliriz.
Fotoğraf: Halil İbrahim Sincar/AA
Dokuz Eylül Üniversitesi
Evin KARABADAN
2024 yerel seçimleri, AKP'nin büyük yenilgisiyle sonuçlandı. Geçmişte çoğunlukla sarıya boyanan harita, bu kez kırmızıya boyandı, bunun yanı sıra Kürtlerin çoğunlukta yaşadı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi Dem Parti'nin rengi olan mor rengine boyandı ve AKP'nin yenilgisi net bir şekilde gözler önüne serildi. Ancak bu sonuçları hazmedemeyen AKP-MHP ittifakı, seçimle kazanamadığı yerlere kayyım atayarak, en iyi bildiği yöntem olan hırsızlık ve gaspla el koymaya çalıştı. Bunu en kolay yapabildiği yerse Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı iller. Seçimden sadece bir gün sonra, Van Büyükşehir Belediyesi'ne mazbatası dahi verilmeden kayyım atandı. Van halkı bu hukuksuz kayyımu kabul etmeyerek direnişe geçti ve kayyım geri çekildi. Ancak İktidar durmadı; bu kez Hakkâri Belediyesi’ne kayyım atayıp Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Alış’a sözde terör bağlantısı gerekçesiyle 19 yıl hapis cezası verdi. Hakkâri halkı da büyük bir direniş gösterdi, fakat bu kez kayyım geri alınmadı. Hakkâri’den sonra bir süre sesi çıkmayan kayyımın CHP’ye ait Esenyurt Belediyesi’ne de sözde terör bahanesiyle atanmasıyla tekrar duyuldu. Biz henüz bu kararı hazmetmemişken, Batman, Mardin ve Halfeti gibi yüksek oy farkıyla kazanılan belediyelere de kayyım atandığını öğrendik. DEM partiye geçen bu belediyelerdeki yenilikler, valilikler tarafından sürekli sabote edildi. Nüfusun %90’ının Kürt olduğu bu bölgelerde, Kürtçe uyarı yazıları valilik emirleriyle kaldırıldı ve Kürtçeyle yapılan çeşitli etkinlikler sonrası gözaltılar yaşandı. 20-30 milyon Kürdün yaşadığı bir ülkede, Kürtçeye uygulanan bu muamele Türkiye için büyük bir utançtır.
Biz Kürtlere değil, PKK'ye düşmanız diyen iktidar ve destekçilerinin, aslında Kürtlere düşman olduğunu anlamış olduk. Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını elinden almaya çalışan iktidar, her yerel seçim sonrasında halkın iradesini hiçe sayarak kayyım atamalarıyla belediyeleri ele geçirmektedir.
KAYYIMLAR KÜRT SORUNUNU BASTIRMA POLİTİKASIDIR
Atanan kayyımlar, halkın ihtiyaçlarını göz ardı edip iktidarın çıkarlarını gözetmekte, belediyeleri borç batağına sokmakta ve bu paraların nereye gittiği de belirsiz kalmaktadır.
Halkın bu adaletsizliğe gösterdiği tepkiye terörist yaftası yapıştırılmakta, ancak bu durum Kürt halkını yıldırmamaktadır. Her kayyım atandığında, Kürt halkı geri adım atmaksızın yine aynı partiyi desteklemekte ve tekrar kayyım atamalarını izlemektedir. Demokratik bir ülkede yaşadığımız iddia edilirken, halkın seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi, belediye başkanlarının "terör" bahanesiyle görevden alınması hukuksuzluktan başka bir şey değildir.
Herkesin aklındaki soruyu sormak istiyoruz: Madem bu insanlar suçlu ya da terörist, o halde neden aday olmalarına ve seçilmelerine izin verdiniz? Aslında, atanan kayyımların sebebi terör ya da güvenlik değil, Kürt sorununu baskı ve şiddetle susturma çabasıdır. AKP-MHP ittifakının Kürt sorununu çözmek yerine, baskıcı bir yöntemle kontrol altına alma çabası yüz yıldır çözüm getirmediği gibi bundan sonra da getirmeyecektir. Yapılması gereken; Batman, Mardin ve Halfeti’de halkın iradesine saygı gösterilmek, kayyımlar derhal geri çekilmesidir.
Bu metinde sürekli Kürt illerindeki kayyımlardan bahsediyoruz, çünkü kayyımlar hep bu illerde atanıyor. Fakat mesele hangi parti olduğundan bağımsızdır; halkla hiçbir bağı olmayan ve hükümetin politikalarını dayatan kayyım atamaları hukukla bağdaşmamaktadır.
HAKLARIMIZA VE İRADEMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ
Bu adaletsiz kayyım atamalarına rağmen, biz halk olarak demokrasiyi savunmaya ve irademize sahip çıkmaya kararlıyız. Kayyımların atandığı belediyeleri geri almak ve halkın iradesini yeniden tesis etmek için toplumsal farkındalık yaratmak çok önemli. Kayyımların yerel yönetimlerin işleyişini nasıl sekteye uğrattığını, halkın ihtiyaçlarını nasıl göz ardı ettiğini herkese anlatmalıyız. Kitlesel gösteriler ve barışçıl eylemlerle bu farkındalığı arttırmalı, yerel yönetimlerin halkla yeniden buluşması için dayanışmamızı güçlendirmeliyiz.
Buna ek olarak, hukuki mücadelemizi de sürdürmeliyiz. Seçilmiş temsilcilerin haklarını korumak ve halkın iradesini savunmak için hukuk yoluyla da direncimizi göstermek zorundayız. Bu mücadelede hukukun üstünlüğüne olan inancımızı koruyarak, her fırsatta hakkımızı savunmalıyız.
Son olarak, bu süreçte bireysel ya da küçük grupların değil, tüm toplumun bir arada durması gerektiğine inanıyoruz. Kayyım siyasetinin karşısında halk olarak birleşmeli ve seçme-seçilme hakkımızı savunmak için el birliğiyle hareket etmeliyiz. Kayyımlarla dolu bir yönetim sistemi yerine, halkın sesine kulak veren, halk tarafından seçilmiş bir yönetim talebimizi sürdürmeliyiz. Ancak bu şekilde demokrasiyi koruyabilir, gerçek bir halk iradesini yaşatabiliriz.