13 Kasım 2024 21:58
/
Güncelleme: 17 Kasım 2024 21:08

The Substance üzerine: Daha genç olduğunuz günleri hatırlıyor musunuz?

Oğuzhan ZAFEROĞLU

Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Topluluğu üyesi

İçinde bulunduğumuz toplum içinde her zaman belirli kalıplar var olagelmiştir. Bir gün uyandığınıza dünün modasının bugünün hayal kırıklığı olduğunu görebilirsiniz. Adrenalin damarlarınızda hızlıca akarken, yaşınız başını alıp giderken ne kadar çabalasanız da bunun önüne geçemeyeceğinizi fark edersiniz. Peki, o özlediğiniz geçmişi elde etmek için kendinizden ne kadarını feda etmeye hazırsınız?  The Substance filminde de bu soru üzerinden ağır ve yakın çekimlerle olsun, hikâye ve karakterlerin tavırlarıyla olsun verilen cinsellik mesajı izleyicinin beyninde yankı uyandırıyor. Peki, cinselliğin toplumdaki yeri ne? Kadınların objeleştirilmesi ve bunun sektör haline getirilmesi ne amaçla yapılıyor?

Cinselliğin nasıl “sattığını” bilimsel, ekonomik ya da politik olarak açıklamak mümkün. Bilimsel olarak dopamin yani mutluluk hormonu, beyninin uyarıcı kısmını en etkin biçimde stimüle eden ve aktif hale getiren şeyler kişide harekete geçme dürtüsü uyandırır. İçinde bulunduğumuz çağda lezzetli bir yemekten tutun da oturduğunuz koltuğun pazarlandığı kadar güzel ve çekici kadınlar ya da kaslı ve yakışıklı erkekler de farklı biçimlerde pazarlanır. Pazarın içindeki talep karşılık bulduktan sonra uzun vadede tatminsizliğe, tatminsizlik daha farklı ve daha çok talebe, talepse doyumsuzluğa döner. İçinde bulunduğumuz sonu gelmez tüketim toplumun kökenleri de, cinsellikle örtüştürürsek buna dayanıyor.

Tüketim toplumunda tüketim kavramı yalnızca materyaller üzerinde ele alınabilecek bir olgu değil. Kadınların senelerdir mücadele ettiği ve kimilerinin de kapıldığı bu akım, günümüzde de sinemadan güzellik sektörüne kadar ciddi bir şekilde yer tutuyor. İzlediğimiz reklamlarda, yollarda yürürken gördüğümüz afişlerde, filmlerin afişlerinde gördüğümüz bütün o güzel kadınlar ya da yakışıklı erkekler direkt olarak algılarımızı uyarması için özenle seçilmiş tüketim malzemeleri haline getiriliyor adeta, çünkü bir ürünü çekici hale getirmek için önce insanın kendini çekici hale getirmesi yahut toplum standartlarında kabul gören bir çekicilikte olması gerekir. Ne kadar ironik değil mi?

“SEN BİR TANESİN!”

“Sen bir tanesin!”, filmin içinde geçen, önemli bir replik. Peki gerçekten bir tane miyiz, değerimiz bizim tekilliğimizden mi ibaret? O kadar değerli miyiz içinde bulunduğumuz toplum için? Bu durumda birçok insan aidiyet duygusu için, kabul görmek için gibi sebeplerle toplumun dayatması üzerinden hareket etmeye sürükleniyor. Düşünelim, her yere çok güzel kızları, çok yakışıklı erkekleri doldurursak “herhangi bir erkek” algısı bir süre sonra kişilere döner ve özgünlüğümüzü yok sayacak şekilde kodlanmış toplumda kalıba girme yarışına girmiş oluruz.

Film süresince beden algısı üzerinden çekirdeğinde, özümüzü içeren bizlerin barındığına inanıp inanmadığımızın sorgusunda buluyoruz kendimizi. Eski, daha genç halimize dönercesine yeniden doğmak kulağa güzel gelebilir ama sahip olamayacağımız bir gerçeklikle yüzleşmek bir lanete dönüşür. Elisabeth karakteriyle film bize şu cümleleri fısıldıyor sanki: “Zamanla sen, sen olduğunu unutursun; şu anki halin geçmiştekine yenik düşer. Kabullenemediğin gerçekler seni avlar ve yalnızlaşırsın. Sonunda depresif bir şekilde, yalnız başına ölmeyi beklersin.” Tıpkı Elisabeth’in asla yaşlı benliğine dönmek istememesi gibi.

Elisabeth karakterinin filmde geçirdiği acı dolu değişim ve psikolojik buhran onun sonunu getirecek olaylar silsilesinin başlangıcı haline gelir. Filmin ilk yarısında bazı yakın çekim anlarında karakterin yavaş yavaş intihara doğru sürüklendiği ve dışlanmayla kendini değersiz atfettiği göze sokulur. Kendisini hiçbir şekilde kabul edilmemiş halde bulan karakterimiz son radde olarak teknolojinin sunduğu kendini dönüştürme teklifine başvurmaya karar verir.

İKİ KARAKTER METAFORUYLA TOPLUMUN İKİ YÜZÜ

İşte böylece kadınlardan her zaman daha genç ve güzel olmaları isteniyor, tüketim toplumunda kadının cinselliği ve dışavurumu da yer yer bir tabu, yer yer de kendini yeniden üreten bir arzu metası haline getirilerek kadının içinde bulunduğu bu konum çok daha büyük bir sorun haline geliyor. Böylece güzellik algılarını karşılayamadığı algısına yenik düşen bireylerin hapsolduğu psikoloji bulunduğumuz toplumda da kendini gösteriyor. Bunu aksi hale getirmek için yapılan çalışmalar da daha “iyi”ye ulaşmak için genel kabul gören standartların istenmesiyle, insan doğası için çok doğal bir olgu olan merakla birleşerek aşırılıkları ortaya çıkarıyor. Hızla gelişen teknolojiyle çeşitli “kusurları” kapatmak için gittikçe yaygınlaşan cerrahi işlemlerin sayısı artıyor, bu işlemlerin sayısı topluma uyum gösterme isteğiyle artınca da güzellik standartlarının sebep olduğu psikolojik buhran ortaya çıkıyor. Bu durum medyadaki tazahürrüyle bütünleşerek koşullar ve beklentiler daha acımasız hale geliyor, kişiye binen fiziksel ve psikolojik yük artıyor.

Filmde dikkat çekilen ana noktalardan birisi de “iki karakter” olgusu. Bu aşamaya kadar bahsettiğimiz yerlere destek veren bir metafor olarak, biri yaşlı ve biri genç olmak üzere kendisinin iki versiyonunu aynı bedende yaşatan karakter Elisabeth’in de yansıttığı gibi, gösterilen toplum yapısında iki kişiyiz: olmamızı istedikleri ve olduğumuz. Bizi, olmamızı istedikleri halimizle değerlendiren toplumun gözünde gerçekten olduğumuz kişi olamıyoruz. O güzellik biraz olsun gittiyse, yenisi ve daha iyisiyle değiştirmek gerekiyor bu sisteme göre. Bu acı dolu ve sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir çöküş.

Peki biz gerçekten kimiz? Bir metaysak şayet, toplumun bize bakışı insan olmaktan çıkıp hastalıklı bir canavara dönüşmüş olmaz mı? Bunların kanaatini verecek olan belki bu film değil ancak “korkunç” bir gerçeğin karşımızda durduğu yadsınamaz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Şireci Tekstil 2023’te vergi öncesi kârı 1.6 milyar TL ama 2023’te hiç vergi ödemedi. İşçilere teklifi yüzde 30 zam.

Karafiber 2023’te 6.6 milyar TL değerinde net satış geliri elde etti. Bu satışlardan “kâr etmediğini” öne sürerek vergi ödemedi.

Yalçın Kardeşler Halı 2023’te kendi beyanıyla 44.4 milyon TL vergiye esas kâr elde etti. İşçilere yüzde 34 zam dayatıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et