25 Kasım’da karanlığı birlikte yırtacak, aydınlığa el ele çıkacağız
Mücadele etmediğimiz sürece bir gelecek mümkün mü? Mümkün olsa bile istediğimiz gibi olmayacağı çok açık, demek ki tüm endişelerimize rağmen her yeni güne yan yana gelerek başlamalıyız.
Kaynak: Max Pixel
“Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın…”
Ahu Deryayi, son zamanlarda gördüğümüz en cesur kadınlardan biri. Kendisi başka bir kadın öğrencinin başörtüsünü “düzgün” takmadığı gerekçesiyle güvenlik görevlileri tarafından taciz edilmesini protesto etmek için kıyafetlerini çıkarmış ve gözaltına alınmıştı. Molla rejiminin koyduğu kurallar bize dinin devlet tarafından kadınları baskı altında tutmak için nasıl kullanıldığın göstergelerinden biri. Rejimlerin kadınlar üzerinde yarattığı baskı günden güne artarken kadınlar da bu karanlığı yırtmak için türlü yollar deniyorlar. Mahsa Amini’den İkbal ve Ayşenur’a bu sistem dünyanın dört bir tarafında türlü sebeplerle kadınları katletmeye devam ediyor. Biz biliyoruz ki bu cinayetler münferit değil, politik. Dolayısıyla mücadelemiz de kadınların hakları ve yaşamları için, evrensel. Mücadelemiz sürdükçe İranlı kadınların saçları binlerce kilometre yol kat ederek bizim mücadelemize dolanıyor. Saçlarımızı kesiyoruz ve hiçbir şey olmuyor. Bazen irademiz dışında gizlenmesine karşı çıkmak için mücadelemizi temsil eden saçlarımız, bazen de bizi sığdırmaya çalıştıkları kalıpları temsil edebiliyor. Coğrafyadan coğrafyaya değişse de her yerde kadınların saçları bir anlam ifade ediyor.
GEÇTİĞİMİZ AY 48 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Ekim ayı aynı zamanda son yılların en büyük kadın eylemlerine şahit olmuştu, birçok kampüste ve ilde yan yana gelen kadınlar cezasızlığa karşı sesini yükseltmişti. Ardından yüzlerce kadın kendi üniversitesindeki kadın kulüplerine akın akın üye olmuş, forumlar yapılmıştı. Cezasızlık, şiddet, taciz, ayrımcılık… Bütün bunlara karşı sesimizi yükselttik, yan yana geldik ve birbirimizden cesaret aldık. Ama şimdiyse bir kasıma daha girdik ama rakamlara bakarsak, geçtiğimiz ay 48 kadın öldürüldü ve bu son yılların en yüksek sayılarından biri.
Kalabalık eylemlerin de etkisiyle bu sorunların ne kadar yakıcı ne kadar acil olduğu gün yüzüne çıktı. Eylemlerimiz yalnızca bizi çok öfkelendiren ve sokağa çıkmaktan başka seçenek bırakmayan olaylar meydana geldiğinde büyüyebiliyor. Bugün ise bu birliktelikleri kalıcı mekanizmalarla pekiştirmek, haklarımız ve hayatlarımız için kadın kulüplerinde, öğrenci temsilciliklerinde, bölümlerde hedefli bir şekilde yan yana gelmeye ihtiyacımız var.
Öfkemizse sadece çeşitli takvimlere ve olaylara sıkışmamalı çünkü kazanmak istediğimiz çok şey var: Cinsel Tacizi Önleme Komisyonları, 6284’ün uygulanması, İstanbul Sözleşmesi, kadın sığınma evleri, geceleri aydınlık sokaklar, şiddetin adil bir biçimde cezalandırılması, ekonomik özgürlüğümüz, bütün bunların psikolojimizde yarattığı tahribatın giderilmesi için psikolojik destek, nafaka hakkı, eşit işe eşit ücret, evde köle olmamak…Bu liste uzayıp gidiyor, hayallerimiz o kadar büyük ki! Bütün bunları kazanmak istiyorsak yolumuz açık, bir gün değil her gün mücadele!
Eşit, özgür ve güvenli bir yaşamı kurabilmek her gün mücadele etmekten geçiyor dedik. Bir yandansa mücadeleyi bölen, bizleri mücadeleden koparmaya uğraşan bir sistem ve iktidarla karşı karşıyayız. Birçok kadın eylemlere gelse bile “her gün mücadele etme” noktasında tereddütler yaşıyor. Bir yandan yaşamını istediği gibi sürdürmek ve kendine vakit ayırmak istiyor, bir yandan geleceği için çalışma telaşı içinde ve sadece buna odaklanmak istiyor. Böylece birçok kadın; kulüplerde, bölümlerde mücadelenin bir parçası haline gelemeden yavaşça kopuyor. Oysa mücadele etmediğimiz sürece bizim için bir gelecek mümkün mü? Mümkün olsa bile uzaktan yakından hayal ettiğimiz gibi olmayacağı çok açık. Demek ki tüm bu endişelere, korkuya rağmen yan yana gelebileceğimiz formüller bulmak zorundayız.
İKTİDAR KADINLARA SÖZDE DESTEĞİ: 38 KURUŞ…
Görüyoruz ki gittikçe daha fazla sıra arkadaşımız hem okuyup hem çalışma mücadelesinin parçası oluyor. Mücadele diyoruz çünkü günümüzde ne kadar normalleşse de ikisini birlikte yürütmenin çok zor olduğu bir gerçek. Binlerce kadın hem ekonomik krizin dayattığı koşullar hem de ailesinden gelen baskıyı azaltabilmek için çalışmayı bir kurtuluş yolu olarak görüyor. “En azından ekonomik özgürlüğümü kazanabilirsem bana karışamazlar” diye düşünüyorlar. Bir yandansa zaten okuma fırsatı bulamamış ve tam zamanlı çalışan genç kadınlar var. Peki iktidar mücadele eden kadınları nasıl destekliyor diye sorarsanız, günlük 38 kuruşla! 2025 için teklif ettikleri bütçede Aileyi Güçlendirme’ye 16 milyar 666 milyon 881 bin lira ayırırken; kadınlara 5 milyar 941 milyon 139 bin lira ayrılıyor. Önceliklerini bugün tekrar gördüğümüz iktidar ne gençlere ne de kadınlara bütçe ayırmayınca genç kadınların elinde kalan “sıfıra sıfır.”
Bugün açısından da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü örerken önümüze koymamız gereken bir soru bu. Dün de ayaktaydık, bugün de ayaktayız. Şimdi bu gücü haklarımız ve hayatlarımız için mücadeleye akıtacağız. Bizim için yalnızca bir takvim günü olamaz 25 Kasım, olamaz, çünkü mücadeleyle kazanıldı. Mücadeleyle örgütlenmeli, mücadeleyle sürdürülmeli. Yaşamakta ısrar edenleri anlatan bir tiyatroya hep birlikte gitmek, cinsel tacizin hem cezalandırılması hem de önlenebilmesi için bir imza kampanyası başlatmak, Dergimizin bu sayısının 25 Kasım dosyasını yurtlarda beraber okumak ve tartışmak, beraber kurduğumuz kadın kulüplerinin etkinliklerini yine birlikte planlamak… 25 Kasım gelip çattığında sokakları doldurmak ve en güçlü halimizi göstermek için önümüzde tonlarca seçenek var.
25 Kasım’ı taleplerimizi, özlemlerimizi taşımak ve mücadeleyi büyütüp taşırmak için önümüze hedef olarak koymalıyız. Gülten Akın’ın da dediği gibi saçlarımızı kesmeli, cesur olmalıyız. Fakat bunu sadece kendimiz için değil bir yanımızdaki arkadaşımız için de yapmalı, denemesi için ısrar etmeliyiz. Kurtulduğumuzda ve dirildiğimizde göreceğiz ki bizim yaşamlarımız hiçbir toplu iğneye, çerçeveye sığmaz. Mücadelemiz bugün bu yaşamı kurtarmaya, yarın güzelleştirmeye, sonrasında da sadece kendimiz ya da sıra arkadaşlarımız için değil herkes için daha eşit, özgür, adil bir yaşamı kazanmaya ve inşa etmeye evrilecek. Karanlığı beraber yırtacak, aydınlığa el ele çıkacağız.
“Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantı ile karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum.”