Kalabalığın şairi Orhan Veli
Acımasızca yapılan eleştirilere, hakaretlere, küçümseyici karikatürlere gülüp geçer Orhan Veli. O yazmak ve yaşamayı beraber götürmenin derdindedir.
Orhan Veli (soldan birinci), Oktay Rıfat (soldan üçüncü), Melih Cevdet Anday (soldan dördüncü) ve üçlünün yanındaki diğer kişi Şinasi isimli bir arkadaşlarıdır | Fotoğraf: Beykoz Belediye Başkanlığı Yayınları
Tarık ÖZYILDIRIM
“İki incecik bacak, kısaca bir trençkot, kanarya sarısı bir kaşkol, müselles(üçgen)bir yüz, şişirilmiş bir göğüse benzeyen bir sırt- denebilirse- ergenlik bozuğu bir yüz: İşte görünüşte Orhan Veli.”¹ Sait Faik, “Rakı Şişesinde Bir Balık Olmak İsteyen Şair” yazısında edebiyatımızın haşarı çocuğu Orhan Veli’yi gözümüzde böyle canlandırmak ister.
İNSANIN NASIRINA BASAR
Her daim yaramaz, haşarı, çocukça yaşamayı seven Orhan Veli, 13 Nisan 1914’te dünyanın savaş telaşesi sırasında, o çok sevdiği, adına şiirler düzdüğü İstanbul’da dünyaya gelir. Arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a yazdığı bir mektupta kendini şöyle tanıtır. “Ben Orhan Veli. 1914’te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşında gurbete çıktım. 7’sinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya. 10 yaşında yazmaya merak saldım. 13’te Oktay Rıfat’ı. 16’da Melih Cevdet’i tanıdım…”
Ankara Lisesine gittiği yıllarda kendisi gibi çocuk yaşlarda şiir hastalığına yakalan Oktay Rıfat’la, ardından Melih Cevdet’le tanışır. Lisenin resmî dergisi “Sesimiz”in değişmez üç şairi olurlar. Bu üç kafadar; dersten kaçar, demir yoluna gider, ahşap istasyon binasında saatlerce şiir okur, tiyatro üzerine konuşur. Melih Cevdet’in deyimiyle delikanlılık çağlarının en güzel günlerini bir arada geçirirler.
Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet; bir başkaldırı şiiri başlatır. Sanatlı söyleyişten, kafiyeden, ölçüden uzak, mizahla toplumu birleştirdikleri “Garip” adını verdikleri bir şiirdir bu. Eylül 1937’de Varlık dergisinde görücüye çıkar bu Garip şiirler. Yazın dünyasında asıl patlama ise Orhan Veli’nin “İnsan” dergisinin 1938 Ekim sayısında yayımlanan “Kitabe-i Seng-i Mezar” şiiriyle olur. Şiir, herkesin dilindedir. Özellikle “ Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” dizesi ve “nasır” sözcüğü. Şiiri yok etmekle, şiire ihanet etmekle suçlanan Orhan Veli, küçük insanı şiirine katar ve insanın nasırına basar. “Hiçbir şeyden çekmedi dünyada/ Nasırdan çektiği kadar/ Hatta çirkin yaratıldığından bile/ O kadar müteessir değildi;/ Kundurası vurmadığı zamanlarda/ Anmazdı ama Allah'ın adını,/ Günahkâr da sayılmazdı./Yazık oldu Süleyman Efendiye.”
Acımasızca yapılan eleştirilere, hakaretlere, küçümseyici karikatürlere gülüp geçer Orhan Veli. O yazmak ve yaşamayı beraber götürmenin derdindedir. Sadece şiiri süsten, biçimcilikten kurtarmaz Melih Cevdet’in tanımıyla kalabalığın şiirini yazar. Herkesi; şiirinin kadrajına almaya, küçük insanı bir tiyatrocu edasıyla konuşturmaya çalışır. Melih Cevdet’le yapılan bir söyleşide “ Orhan Veli, fakir fukara ile boyacılarla, garsonlarla, işçilerle gerçekten dostluk ederdi. Savaştan önce bir gün fakir bir işçiyle tanıştık: Montör Sabri. Montör Sabri sarhoştu, koltuğunda iki okka ekmek vardı. Boyuna evine geç kaldığından bahsediyor ama bir türlü yolunu bulamıyordu. Ertesi gün Orhan Veli ‘Montör Sabri’ şiirini yazdı.” ² “Montör Sabri ile/Daima geceleyin/ Ve daima sokakta/Ve daima sarhoş konuşuyoruz./ O her seferinde,/ «Eve geç kaldım» diyor./ Ve her seferinde/ Kolunda iki okka ekmek.”
Orhan Veli; yazıp yaşıyor; yaşayıp yazıyordu. Havanın güzel olduğu bir günde ardına bile bakmadan 1938’de postanedeki memuriyetinden istifa eder, bir güzele tutulur.” Beni bu güzel havalar mahvetti,/ Böyle havada istifa ettim/ Evkaftaki memuriyetimden./Tütüne böyle havada alıştım,/ Böyle havada âşık oldum./ Eve ekmekle tuz götürmeyi;/ Böyle havalarda unuttum… ”Bir sabah çay bahçesinde çayını yudumlarken, yaşamayı, dünyayı, nefes alıp vermeyi güzel bulur ve dudaklarından” Çayın rengi ne kadar güzel,/ Sabah sabah,/Açık havada!/ Hava ne kadar güzel!” dizeleri dökülür.
Anın şiirini yazarken Orhan Veli; aynı zamanda halk, hak, eşitlik, sınıf farkına göz kırpar şiiriyle. Slogan atmaz Nâzım Ağabey’i gibi yalnız biz biliriz ki “ Uyuşamayız, yollarımız ayrı;/ Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;/ Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;/ Benimki aslan ağzında …” dizeleriyle sınıf farkını en çarpıcı şekilde gözler önüne serer.
Orhan Veli, 1940’lı yılların sert, acımasız, işkence dolu günlerinde “Tek Parti Şairleri” damgasını yer Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le. Oysaki peşlerine polis takılan, işten atılan, sürülen yine onlardı. Melih Cevdet, o günleri şöyle anlatır:” Nâzım Hikmet şiirlerini şu veya bu tarzda sürdürmek isteyenler, bizi politik içerikten yoksun saymaları yanlıştır. Bizim politik bir içeriğimiz vardır bu solcu bir içeriktir. Bu yüzden polis bizi izlerdi. Beni o ara Balıkesir’in Ömerköyü’ne sürdüler. Altı kez işimden oldum.”²
YENİ BİR YAPRAK
Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat, 1941’de “ Garip” adlı ortak bir şiir kitap çıkarırlar. Garip tarzı şiirlerini yayımlarlar. Garip Akımı’nın manifestosudur bu kitap. Bütün eski kalıpları yıkan yeni şiirin el kitabıdır.
Orhan Veli, 1946’da “İstanbul Türküsü” şiirini yazar. Bu şiirle beraber Orhan Veli, Garip şiirinden ayrılarak şiirinde halk geleneğinden yararlanma yoluna gider. “İstanbul'da Boğaziçi'ndeyim,/Bir fakir Orhan Veli'yim;/ Veli'nin oğluyum,/ Tarifsiz kederler içinde./Urumelihisarı'na oturmuşum;/Oturmuş da bir türkü tutturmuşum…”
1946’da Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le ayrılan yollar, 1949’da Yaprak dergisini çıkarmak için tekrar kesişir. Orhan Veli’nin iyi bir şair olmasının yanı sıra iyi bir düzyazı ustası olduğunu Yaprak dergisindeki yazılarıyla gün ışığına çıkar. Yaprak dergisinin en önemli amaçlarından biri 1946 sonrası başlayan gericiliğe karşı mücadele etmekti. Gerisini Melih Cevdet’ten dinleyelim” Sabahattin Eyüpoğlu’nun deyimiyle Yaprak bir imece ürünüydü. Zorlukların başında parasal sorun geliyordu elbette. Bunu topluca çözümledik. Yazı sıkıntımız olmazdı hepimiz yazardık… Sonra düzeltme, paketleme, postalama işlerini beraber yürütebilirdik. Yaprak bir sevince neden oldu.” ²
Yaprak’ın girişinde “Şarkı verir, türkü alırız/Edebiyat verir yalın söz alırız.” yazısı yer alır. Dergi, on beş günde bir çıkar ve yazılar bir eleştiri süzgecinden geçip yayımlanır. Yaprak’ta toplumcu, siyasal içerikli sert yazılara yer verilir. Bu sert yazılar, genelde Orhan Veli’nin kaleminden çıkardı. Milli Eğitim Bakanlığına Hasan Ali Yücel’in yerine gelen Reşat Şemsettin Sirer’in sansürüne, Köy Enstitülerinin kapatılma çalışmalarına, aydınların haksız yere tutuklanmasına, gericiliğe karşı kaleminin tutukluk etmesine gönlü razı olmaz Orhan Veli’nin ve şiirindeki iğneyi, düzyazılarında çuvaldıza dönüştürür. Memet Fuat, Orhan Veli’nin bu yazıları için “Yaprak dergisiyle toplumsal yönü ağır basan bir eylem adamı kimliğine bürünür” der.
Aynı dönemde; Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat; Nazım Hikmet’in 12 yıl haksız bir şekilde içeride tutulmasına karşı iki günlük açlık grevine başlar ve Yaprak dergisinde bununla ilgili bir bildiri yayımlarlar. “Bugün, Avrupa’da tanınmış tek şairimiz var: Nâzım Hikmet... Bizi büyük şairler yetiştiren bir millet olarak değil, büyük şairleri hapislerde süründüren bir millet olarak tanıyorlar.”¹ Nâzım Hikmet’in kızıl saçlarına gönderme yaparak Kızılcık şiirini ona yazar Orhan Veli “İlk yemişini bu sene verdi,/Kızılcık,/ Üç tane;/ Bir daha seneye beş tane verir;/Ömür çok,/Bekleriz;/Ne çıkar?”
SERE SERPE BİR ŞAİR
Bir kaza sonrası 1950 yılının 14 Kasım’ında henüz 36 yaşında beyin kanaması sonucu Orhan Veli aramızdan ayrılır. Geride gezindiği sokaklar, tramvay durakları, dükkânlar, yarım kalmış sevdalar bırakır ve bir de her daim dilimizden düşmeyen şiirler. Orhan Veli’yi en sevdiği şiiriyle uğurlama, yüzüne tebessüm kondurma zamanı.
“Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;/ Entarisi sıyrılmış, hafiften;/ Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;/ Bir eliyle de göğsünü tutmuş./ İçinde kötülüğü yok, biliyorum;/ Yok, benim de yok ama.../ Olmaz ki!/ Böyle de yatılmaz ki!”
Orhan Veli, Bütün Şiirleri, Yapı Kredi Yayınları 65.Baskı İstanbul 2023
¹Orhan Veli, Şairin İşi, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı İstanbul 2020
²Melih Cevdet Anday, Kalabalığı Şiiri, Everest Yayınları,1. Baskı İstanbul 2016