Ebru Gündeş’in kaşesi, Rojda’nın Kürtlüğü
Kültürel müdahalelerin siyasetin yeniden dizaynı için kullanıldığı açıktır: Rakiplerinin muhtemel bloklaşmasını engellemek ve CHP ve DEM’i zayıflatmak.
Görsel: Microsoft Copilol
Nuray SANCAR
Normalleşme-yumuşama iddiasıyla karşılıklı paslaşmaları takiben Bahçeli’nin ‘kıymeti bilinesi’ elini DEM Parti’lilere uzatmasından hemen sonra Esenyurt’un CHP’li belediyesine kayyım atamaya hızla geçen siyaset dansı, Ankara BB’nin Ebru Gündeş sahnesine ödediği paranın iktidar tarafından faş edilmesiyle birlikte hızlandı. Dansın kreşendo evresinde sahneye belediye müfettişleri, soruşturma memurları, laf cambazları, sözün keskin kılıçları giriverdi. Özetle, mesele şu; cumhuriyetin 101. yılı vesilesiyle ünlü sanatçılarla konserler düzenlemeye girişen ve bunun için gerçekten yüksek fiyatlar ödeyen iki büyük şehrin belediye başkanları; Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu belediyenin parasını çarçur ettikleri için halka şikayet ediliyor ve bu iki başkanın gözden düşmesi için gereken yapılıyordu!
Öte yandan Esenyurt’ta ‘kent uzlaşısı’ kapsamında seçilen ve şimdi tutuklu durumdaki belediye başkanına uydurulan gerekçelerde kent meydanında yapılan konsere Rojda Şenses’i davet etmiş olması da yer aldı. Belediye başkanının tutuklanması CHP ve DEM arasındaki herhangi bir yakınlaşmanın cezalandırılacağına ilişkin bir mesajdı. Nitekim Rojda’nın 17 Kasım’da İstanbul-Küçükçekmece’deki konseri CHP’li belediye tarafından gerekçesiz iptal edildi. Devamı geldi. Diljen Roni’nin 6 Aralık’ta Şişli’de Cemil Candaş Kent Kültür Merkezinde vereceği konser de ‘tadilat’ gerekçesiyle kaldırıldı. Azad Bedran’ın 15 Kasım’da Antalya'daki konseri CHP'li Muratpaşa Belediyesi tarafından iptal edildi. Xecê’nin 16 Kasım’da Erzurum, 20 Kasım’da Ağrı’da ve 21 Kasım’da Muş’ta vereceği konserler ise salon sahipleri tarafından iptal edildi!
Özetle iktidar Kürt sanatçılarının etkinliklerine müdahale etmek suretiyle Bahçeli’nin başlattığı ‘süreç’in içeriğiyle ilgili mesaj verirken CHP’yi de Kürt sanatçılar üzerinden terör iltisakına almaya, cumhuriyet konserlerine yapılan harcamaları gündeme getirerek müsriflikle suçlamaya çalıştı. Bu kültürel müdahalelerin siyasetin yeniden dizaynı için kullanıldığı açıktır: Rakiplerinin muhtemel bloklaşmasını engellemek ve CHP ve DEM’i zayıflatmak.
ADIM ADIM
Daha düne kadar AKP’yi ‘128 milyon dolar nerede?’ diye ısrarla sıkıştıran, cumhurbaşkanının diplomasını diline dolayan seçimlerin birinci partisinin belediye başkanları, yönettikleri illerde mikro iktidar tecrübeleri yaşamaya çalışırken sanki seçilmiş değil de iktidar partisinin memurlarıymış gibi muamele görmeye başladılar. Hem de ana muhalefetin taktikleri ters yüz edilerek. Ama içine biraz da yalan karıştırılarak. Mansur Yavaş’ın açıklamasına göre konserlere iddia edildiği gibi 69 küsur milyon değil; yol, orkestra, ses, sahne, ışık, LED ekran, sahne, dekor dahil 44 milyon ödenmişti. Bu da belediyelere sağmal canlı muamelesi yapan AKP yöntemlerinin ters yüz edilmiş haliydi aslında. AKP CHP’yi onun silahıyla vurmaya kalkıştı. Cumhuriyet kutlaması yapılacaksa halk konserlerine katılacak sanatçılara gazino kaşesiyle anlaşma yapmaya gerek olmayabilir, aynı duygudaşlığı paylaşan sanatçılar ile halkın kaynaştığı bir gece tertiplenebilirdi. Bu kadarı akıl edilemedi. Cumhuriyetin kıymeti gazino kaşesiyle ölçüldü.
Mecliste bütçe, asgari ücret, 2025 yılı enflasyonu, emeklilik yasası revizyonu gibi önümüzdeki dönem halkın başına örülecek çorap şekillendirilirken ve emekçiler ücret ve maaşlarının ne kadar artırılacağını dört gözle beklerken tek gündemin Ebru Gündeş’in alacağı para olması ve iki tür havuz medyasının zaman dolduracağı konunun önlerine konulması manidardır elbette. Çünkü yapılandırılmış mevzuyla ilgili savlar ve karşı savların volümü, Meclisteki bağırış çağırışlar, sosyal medyadaki hararetin içinde ekonomik saldırının yol açtığı devrilmenin gümbürtüsü bastırılmış bulunuyor. Bu konserler ekmek, kira ve ücretten daha fazla hayat memat meselesi haline getirildi. Emekçiye verilecek ücret değil sanatçılara verilen ücret konuşuluyor. Mağduriyet üreten merkez bir kez daha kaydırıldı.
CHP’nin ve tabii DEM’in belediyelerinin öz kaynaklarını nasıl harcadıklarını sorun eden iktidarın yerel yönetimleri, haleflerine milyonlarca lira borç takarak, çalışanların SGK primlerini ödemeden, koltukta kaldıkları süre boyunca da bu belediyeleri çiftlik gibi yöneterek gitmişlerdi. Ankara BB başkanı Melih Gökçek’in şehri parsel parsel sattığını bizzat AKP’li Bülent Arınç söylemişti. Ankapark’a doldurulan dinozor heykellerine, kentin ucube neonlarına ve sözde Selçuklu hatırasını canlandıran dekorasyon ve mobilyalarına sayısız parselasyon eşlik etmişti.
İstanbul ise en başta kayyım atanan Esenyurt olmak üzere rant üstüne rant doğuran bir kent. Şekilsiz, plansız önlenemeyen bir obeziteyle rant ve kâr zenginlerinin keyfine göre büyüyor. İktidar partisinin akraba ve aile dostlarının yönetimlerine atandığı, adına sivil toplum demekten çok hoşlanılan vakıflar aracılığıyla alınan ‘ön ödemeler’, yüklü rüşvetlerle koskoca bir açgözlü ordusu beslendi. Metropole fütursuzca çöken bu rant ordusunun sınırları tek tek evlere çökmeye kadar genişletildi. Bu belediyelerin kaybedilmesi, bir dizi yetkinin çevre şehircilik bakanlığı gibi partidaşların atandığı bakanlıklara oradan da merkeze bağlanmasına rağmen rakip partinin hareket alanı yeterince kısıtlanamadı.
Yakın bir zamanda iktidarı devirmek için seçimleri almaya hazırlanan muhalefet belediyeleri iktidarın kesintiye gittiği sosyal politikalar ile kamusal hizmetlere ağırlık vermeye başladılar. Kent lokantaları, çocuklu kadınlara yönelik yardımlar, emekliye pazar desteği vb. gibi bir dizi yoksulluğu telafi edip sürdürülebilir düzeye çeken uygulamalara imza attılar. Her yere bedava kültür hizmeti sunan kültür merkezleri kuruldu. Böylece dinozorlarla kent lokantaları ister istemez karşı karşıya geldi.
İki büyükşehir başkanlarının cumhurbaşkanlığı için birbirleriyle ve AKP ile yarıştıkları artık açık. Yakın zamana kadar AKP’nin din, milliyetçilik, imal edilmiş ahlaki değerler ve tarihsel görenek ve gelenek senteziyle kurguladığı kültür savaşına laik, cumhuriyetçi, çağdaşlık savunusu ve iddiasıyla yanıt veren ana muhalefet partisinin, aynı sınıftan olanları birbirine yaklaştırmayan, ayrı kimlikleri birbirine teyellemeyi imkansızlaştıran bölünmedeki payı elbette büyüktür. Bu mazinin oy kaybettiren yükünün altından kalkabilmek için son zamanlarda Kürt siyasi hareketine, mütedeyyinlere ve hatta iktidarla normalleşmeye yakın durup ama karşı tarafın örneğin cumhuriyet kutlamalarındaki mazeretlerini püskürtse de ekonomik siyasi ve kültürel savaşını sürdürürken elinin altındaki yerel bürokrasiyi, güvenlik aygıtlarını, hukuk mercilerini, maliyeyi de harekete geçiren, bütün tuşlara aynı anda basabilen iktidar kudretinin kuşatmasını yaramıyor.
‘İtibardan tasavvur edilmez’ gibi bir iktidar şartı iki BB başkanını yine kültürel dövüş minderine çekti. Cumhuriyet kutlamaları için tutulan Ebru Gündeş ve benzerleri partiye de müstakbel cumhurbaşkanı adaylarına da pahalıya mal oluyor. Belediye başkanlarını halka karşı kendilerini savunmak zorunda bırakan iktidarın alicengiz oyunlarına karşı ana muhalefetin pek bağışıklığı yok, o da belli. Olanı da İmamoğlu’nun ‘Vız gelir tırıs gider’ düzeyindeki direnmesi kadar. İktidar falsolu ve kirli oyun içinde, belediyeleri sabote ediyor, otobüs ve metrolar sık sık arızalanıyor! Pervasızca kayyım atamaları yapıyor ve dikkatleri belediyelere çekerek halkı kuşa baktırıyor.
Evet rant ve iktidar kavgası orantısız başladı. Bedelini emekçiler ödüyor.