Sosyal devletin işlevsizliği ve çocuğa yaklaşımı
Kreşlerin yaygınlaşması, ucuzlaşması önce çocukların sonra da ailenin refahını arttırır.
Hilal Tok/Evrensel
Seçil SİNANOĞLU
Çocuk Gelişimci
“ (…) Bedensel ve zihinsel bakımdan henüz olgunlaşmamış olan çocuk, doğumdan önce olduğu gibi doğumdan sonra da uygun yasal korunma dahil özel gözetim ve bakıma gereksinim gösterdiği için, (…) İnsanlığın çocuğa verebileceğinin en iyisini vermesi gerektiği için” çağrısıyla başlayan ve tüm dünyada çocukların din, dil, ırk, sosyal ve ekonomik düzenden olumsuz yönde etkilenmemesi için hazırlanan Çocuk Hakları Bildirgesine imzacı bir ülkede yaşıyoruz. Bunlarla beraber içerisinde çocukların katılacağı mekanizmalardan, dijital oyunlara uzanan geniş bir yelpazede program sunan 2023-2028 Türkiye çocuk hakları strateji belgesi ve eylem planı hazırlayan bir bakanlığımız da mevcut.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “Türkiye aile destek programı ödemeleri hesaplara yatırıldı, ihtiyaç sahibi haneler için bu ay toplam 3.7 milyar lira ödeme yaptık’’ demeci 11 Kasım’da bakanlığın sitesinde yayımlanırken, aynı gün İzmir’de 5 çocuğun evlerinde çıkan yangında hayatını kaybettiği haberleri de gündeme geldi.
HAKLARI OLAN ÇOCUKLAR ÖLDÜLER
Çocuk merkezli politikalar hazırlamak elbette kıymetli, bahsi geçen bütün metinlerde temelde çocuğun yüksek yararının gözetilmesi mevcut. Bu kapsamda da zaten İzmir’de yangın çıkan evin bakanlık tarafından 18 kez ziyaret edildiği AKP’li Özlem Zengin tarafından açıklandı. Bu ziyaretlerin çocuklar açısından sonucu ise yaşanan felaketle birlikte görünür hale geldi. Kazanın ciddi ihmal sonucu ortaya çıktığı elbette su götürmez. İhmali ararken çok yönlü düşünmek gerekir elbette. Kullanılan ısıtıcıdan, evin kapısının kilitli olmasına, tabii ki çocukların yalnız kalmasına kadar bir dizi sebep sayılabilir. Ancak 1 ila 5 arasında yaşları değişen 5 çocuk annesi bir kadının, barakadan bozma bir evde yaşıyor olması ve çalışmaya giderken çocuklarını tek bırakmak zorunda kalması sosyal devletin işlevsizliğinin kanıtı. İhmal edilen sadece çocuklar değil, hâlâ süt izni kullanması gereken bir anne.
YARDIMLAR NEDEN İŞE YARAMIYOR?
Türkiye’de çocuk bakımı açıklanan programlar ve planlara rağmen aile içi bir süreç olarak değerlendiriliyor. Bu aile içi süreçte çocukların bakımı ve eğitimi çoğunlukla anneye bırakılmış durumda. Çocukların takibi için belirlenen aile eğitimlerinin çoğu kadınlara yönelik. Okul öncesi dönemde “şartlı sağlık yardımı’’ uygulamalardan biri. Şartlı sağlık yardımı çocukların düzenli olarak sağlık kontrolünden geçmesi şartı ile alınan ve anneye bağlanan bir ödenek. Bu ödeneğin miktarı 2024 yılında 100 TL. Çocukların sağlık takibi açısından doğru ama ödenek yetersiz. Çocukların anneye muhtaç doğmaları sebebiyle doğum ve süt izni gibi uygulamalar olsa da 3 yaşından önce kreş veya benzeri bakım hizmetleri oldukça seyrek durumda. Bu yaş grubunda olan çocuklar anne ve baba çalışıyorsa bakım veren üçüncü bir yetişkine ihtiyaç duyuyor. 6 aydan sonra okul öncesi eğitim (kreş) hizmetini yaygınlaştıran birçok ülke olmasına rağmen bu durumun aile tarafından dillendirilmesi bile baskı nedeni olabiliyor.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE KREŞ İHTİYACI
Okul öncesi eğitimin amacı temel olarak çocuğun yüksek yararı için gelişimini desteklemek olarak ifade edilebilir. 0-6 yaş akademik eğitimin henüz başlamadığı ama okul öncesi eğitim programları ile ilkokul çalışma düzenine hazırlık ve becerilerin gelişmesi olarak ele alınan bir süreç. Okulun fırsat eşitliğinin bir parçası olması sebebiyle okul öncesi eğitime önem verildiği iddia edilse de ücretsiz anaokulu veya kreş bulunmuyor. Devlete ait kurumların kreşlerinin aylık aidatının olmasıyla beraber, devlete ait katılımcı şartı bulunmayan okullarda ise aylık kırtasiye veya yemek harcamaları gibi masraflar veliler tarafından karşılanıyor.
Çocuğun sosyal devlet tarafından takip edilmesi ve haklarının korunması için en iyi yöntem okuldur. 0-6 yaş aralığında, risk altında olan çocukların yaşantılarında suç, yoksulluk, ihmal ya da istismarı en hızlı biçimde belirlemek veya önlemek için risk altında olduğu bilinen çocukların zorunlu, tatilsiz yuvaya devam etmesi gibi önlemler alınabilir. Kreşlerin yaygınlaşması, ucuzlaşması önce çocukların sonra da ailenin refahını arttırır.
Bütün bu programlarda geçen yüksek yarar ibaresi, çocuklar için tek başına temel ihtiyaçları karşılanan, beklenen gelişim özelliklerini gösteren bir tabloyu ifade etmez, yetişkinin de beklediği üretkenlik, kendini ifade edebilme, insani ihtiyaçlarını karşılama, barış içinde yaşama gibi durumlardır. Fakat yetişkinden farklı olarak çocukların temel çevre faktörü onu büyüten kişi ya da kişilerdir. Bu nedenle bakım verenin yüksek yararını gözetmek aslında çocuğun olanaklarını en etkili biçimde arttırır. Çocuklara bakım veren temel ebeveyn ise anne olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlığı annelikle tanımlayan politikalar yerine kadınların haklarının olduğu, çocuklarını büyütürken profesyonel ve yeterli destek aldığı olanakları yaratmak devletin görevidir. Bu ödevi gerçekleştireceğine dair birçok rapor, program ve plan yayımlanmasına rağmen gerçekleşmiyor olması, devletin bu durumu öncelik olarak görmediğini gösterebilir.
Yeteri kadar takip edilmeyen, sosyal ve ekonomik olarak desteklenmeyen ailelerin tamamında oluşan zorlayıcı durumlar, ailenin kadını annelerin tutumu ile değerlendiriliyor. Hurdacılık dahi olsa çalışan bir annenin çocuklarının başına gelenler, annenin yaşam tarzı üzerinden değerlendiriliyor. Anne için çalışmak doğal bir istek veya zorunluluk değil, yaşam tarzı olarak görülebiliyor.
Çocukların yüksek yararını gözetmek, yalnızca hukuki metinlerde yer almakla kalmamalı; çocukların yaşam koşullarını iyileştiren somut politikalarla hayata geçirilmelidir. Bu bağlamda, çocukların fiziksel ve duygusal gelişimini destekleyen bir sosyal devlet anlayışı, yalnızca çocuklara değil, bakım verenlerine yönelik sistematik destek mekanizmalarıyla mümkün olacaktır. Ancak bu şekilde, İzmir'deki gibi trajik olayların önüne geçilerek, çocuklar için daha güvenli ve adil bir gelecek inşa edilebilir.