20 Kasım 2024 06:05

Şüpheli kadın ölümlerine cezasızlık zırhı

Şüpheli ölümlerin bazıları aydınlatılmadı, bazılarının ise yargılama aşamasında cinayet olduğu ortaya çıktı. Çocuklarını, kardeşlerini şüpheli ölümlerde kaybeden ailelerin sorusu: Adalet nerede?

Fotoğraf: Serra Akcan

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

Şule Çet, Aysun Yıldırım, Duygu Delen, Esin Güneş, Sezay Koçak Özahi, Aleyna Çakır, Nadira Kadirova, Şeyda Yılmaz, Esra Hankulu, Yeşim Akbaş, Rojin Kabaiş… Hepsi aynı akıbeti paylaşıyor; ya balkondan düştü, ya bir sevgili ya da eş silahıyla “intihar ettikleri” söyleniyor. Kadınlar birer birer hayattan koparılıyor, ancak şüpheli ölümleri aydınlatılmıyor. Yakınları ise yas tutmak bir yana, onların intihar etmediklerini anlatmaya çalışıyor. Balkondan atılan, yüksekten itilen, sevgilinin ya da eşin silahıyla vurulan kadınların ardı arkası kesilmezken her hikâye aynı soruyu sorduruyor: Adalet nerede?

ROJİN’E NE OLDU?

Yaşanan şüpheli kadın ölümlerine bir yenisi daha eklendi: 21 yaşındaki Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in cansız bedeni kaybolduktan 18 gün sonra Van Gölü kıyısında bulundu. Kabaiş’in ölümünün üzerinden 54 gün geçmesine rağmen hâlâ otopsi raporu açıklanmış değil.

‘HAYATA SIMSIKI BAĞLIYDI’

Şüpheli kadın ölümlerinden biri de Yeşim Akbaş, daha 26’sında, hayat dolu bir genç kadındı. Manisa’nın Demirci ilçesinde komiser yardımcısı Doğan Can Y.’nin kaldığı polis lojmanında 14 Nisan 2023’te başından vurulmuş olarak bulundu. Sanık Doğan Can Y., olayın intihar olduğunu iddia etti.

Sanık hakkında yerel mahkeme beraat kararı verdi.  Akbaş’ın ailesi ve avukatları, davayı istinafa taşıdı. Yeşim Akbaş’ın annesi Aysun Akbaş, kızının ölümünün intihar olmadığını ispatlamaya çalışıyor. Anne Akbaş, kızının hayata sımsıkı bağlı olduğunu vurgulayarak, adaletin sağlanması için kararlı olduklarını belirtiyor.

Savcılık esas hakkındaki mütalaasında, “mermi çekirdeğinin Yeşim Akbaş'ın sağ temporoparietal bölgesinden girip sol temporal bölgeden vücudu terk ederek tavana çarptığı hususu dikkate alındığında; kovanın olay yerinde ne amaçla bulunduğu belli olmayan, evin tabanından da bağımsız yaklaşık 20 santim uzunluğundaki 3 santim enindeki beyaz bir mermer blok üzerinde yan yatmış şekilde, çekirdeğin de hemen bloka bitişik vaziyette bulunmasının böyle bir pozisyonda intihar etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu” belirterek sanığın Kadına Karşı Kasten Öldürme Suçundan cezalandırılmasını talep etti. Ayrıca Akbaş'ın sağlak olduğu ve merminin sağ taraftan girdiği hususu nazara alındığında her iki elinden atış artığı çıkmasının mümkün olmadığı belirtilmişti. İntihar olmasının mümkün olmadığı adli inceleme raporlarıyla ortaya koyulurken mahkeme heyeti, Akbaş’ın ölümünün intihar da olabileceğine, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair şüpheden uzak delil olmadığına karar verdi.

‘ADALETE GÜVENMEK İSTİYORUM’

Anne Akbaş, “Yeşim bizim gözbebeğimizdi, onu kaybettik ama hakikat ortaya çıkana kadar mücadeleye devam edeceğiz” dedi.

Anne Akbaş, Yeşim’in ölümünden sadece dört gün önce “evleneceğim” dediği fail erkekle tanıştıklarını söyleyerek o günü şöyle anlattı: “Kızım o kişiyi tanıştırmak için evimize getirdi. İlk defa tanıştık ve ‘Kızınız bana emanet, başına bir şey gelmeyecek’ dedi. Bu söz beni ürküttü. Dört gün sonra jandarmadan gelen bir telefonla kızımızın vurulduğunu öğrendik. Dünya başımıza yıkıldı.”

‘MAHKEME BERAAT KARARI VERDİ’

Yeşim’in ölümünde yapılan incelemeler, olayın intihar değil cinayet olduğuna işaret ederken, adli süreçte alınan karar, aileyi bir kez daha derinden sarstı. Anne Akbaş, yargılama sürecinde yaşadıkları adaletsizlikleri şu şekilde dile getirdi: “Adli tıp raporunda da intiharın olağan akışa aykırı olduğu belirtiliyordu. Kızımın tırnaklarının arasında failin DNA’sı vardı. Ama tüm bu delillere rağmen bilirkişi raporu eksik imzalarla sunuldu ve mahkeme intihar da olabileceğine kanaat getirerek beraat kararı verdi.”

‘BİR GÜNDE HAYATIMIZ SİMSİYAH OLDU’

Anne Akbaş, “Büyük kızım öğretmen, Yeşim ise güzellik uzmanıydı, kendi iş yerini açtı. Erkeklere bağımlı kalmamayı, kendi ayakları üstünde durmayı bildi. Yeşim, silahtan çok korkardı, nereden tutulur bilmezdi. Su tabancasıyla bile oynamazdı. Hayatımız çok güzeldi, ama bir gecede her şey simsiyah oldu” diye anlattı.

‘DESTEK BEKLİYORUM’

Anne Akbaş destek beklediğini söyleyerek, “Lütfen destek verin. Yeşim’in ölümü aydınlatılmalı. Benim kızımın huzura kavuşmasını istiyorum. Adalet sağlanmalı ki başka aileler de aynı acıyı yaşamasın” dedi.

FAİLDEN BİLİNDİK SAVUNMA: PSİKOLOJİK SORUNLARI VARDI

Yeşim Akbaş’ın avukatı Hazal Kısa Bilici, 2023 yılında Akbaş’ın polis komiser yardımcısının silahıyla vurulduğunu söyledi. Bilici, sanığın çelişkili ifadelerde bulunduğunu kaydetti. İlk başta sanığın, “Banyoda buldum” dediğini aktaran Bilici, sözlerine şöyle devam etti: “Daha sonra ise, ‘Silahla oynuyordu, kendini yaraladı’ diyor. Yargılama aşamasına geliyoruz burada da ‘zaten psikolojik sorunları vardı, intihar etti’ diyor. Dolayısıyla sanık zaten baştan beri çelişkili beyanlarda bulunuyor. Halbuki Adli Tıp Kurumu raporlarında Yeşim’in kanında herhangi bir antidepresan etken maddesine rastlanılmadığı açıkça belirtilmesine rağmen sanığın suçtan kurtulmaya yönelik beyanları çarpıtılmış bilirkişi raporlarıyla desteklenmeye çalışılıyor.”

SUÇ ALETİNİN YERİ DEĞİŞTİRİLDİ!

Bilici, olay yerinde yapılan müdahalede, suç aleti olan silahın polisler tarafından bir havluya sarılarak alınıp polis aracının torpido gözüne konulduğunu söyledi.

Bilici, “Nasıl bir mantıksa polislerden birinin ifadesinde var; sanığın sağ eline kolonya dökmüşler. Atış yapmış olacağı eline kolonya dökülüyor” dedi. Ama failin tırnaklarının arasında hala Yeşim’e ait kan izleri olduğunu söyleyen Bilici, “Sanık olaydan sonra kıyafetlerini değiştirmiş ve delillerin bir kısmını yok etmeye çalışmış. Ayrıca ‘Koltuğun üzerindeki beyaz havluyu aldım kafasına dayadım. Tampon yapmaya çalıştım’ diyor. Olay yeri fotoğraflarına baktığımızda havlu bembeyaz duruyor” dedi. Ancak delillerin karartılmasında rolü olan polislere dair mahkeme heyetine suç duyurusunda bulunulması talep edildi ancak bu talepler mahkeme heyetince değerlendirilmedi.

ESKİ EŞİNE ŞİDDET UYGULAMIŞ!

Sanığın geçmişteki şiddet eğilimlerinin göz ardı edilmesi gibi birçok eksiklikten söz eden Bilici, sanığın eski eşine karşı şiddet uyguladığını ve bu duruma dair soruşturmaların yapıldığını belirtti. 

‘İNTİHAR ETTİĞİ İDDİASI HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA UYGUN DEĞİL’

Avukat Bilici, “Yeşim, sabah 7 sularında dükkanına gelecek tamirciye ‘Gelecek misin?' diye mesaj atıyor. Bundan 45 dakika sonra da iddia edilene göre kendini öldürüyor. Bu, hayatın olağan akışına uygun bir şey değil” dedi. Ayrıca savcının mütalaasında da intihar olasılığının hayatın olağan akışına uymadığının net biçimde vurgulandığını ifade etti.

ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR DENİLDİ BERAAT ETTİ

Mahkemenin hızlı bir yargılama süreci yürüttüğünü belirten Bilici, üç duruşma sonunda davanın sonuçlandığını kaydetti. Mahkeme heyetinin “şüpheden sanık yararlanır” ilkesiyle sanığın beraatine karar verdiğini dile getiren Bilici, bu şüpheli durumun sanığın olay yerinde bıraktığı izlerin yanı sıra, olaydan sonra üstünü değiştirmesiyle de ortaya çıktığını belirtti. Buna rağmen Mahkeme heyetinin sanık aleyhine delilleri görmezden geldiğini; atış açısı ve atış türünün, sanığın yüzündeki tırnak izine benzer taze yaranın, Yeşim’in otopsi raporunda yer alan boğuşma izlerinin, Yeşim’in sol eli tırnaklarında sanığa ait doku parçalarının, kasten değiştirilen olay yerindeki ikinci mermi şüphesinin değerlendirilmediğini ifade etti. Bilici, İstinaf mahkemesine başvurduklarını ve dosyada var olan eksikliklerin giderilmesini umduklarını belirtti.

184 KADIN ŞÜPHELİ ŞEKİLDE ÖLÜ BULUNDU!

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2024’ün ilk 10 ayında 184 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadına yönelik şiddetin sistemik hale geldiğini söyleyen Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkan Yardımcı Avukat İrem Esra Kömürcü, faillerin delil gizleme ve intihar süsü verme çabalarına dikkat çekti. Kadın cinayetlerinde faillerin cezalandırılmaması ve savcıların etkin soruşturma yürütmemesinin şiddet eylemlerini artırdığını söyleyen Kömürcü, bazı faillerin cinayet öncesinde “deliller nasıl gizlenir” veya “intihar gibi nasıl gösterilir” gibi aramalar yaptığını belirtti. Kömürcü, “Aydınlatılamayan şüpheli kadın haberlerini de gören erkekler, bundan cesaret alıyor. 'Bana da bir şey olmaz' diyerek, önceki şüpheli kadın ölümü öyküsünden beslenerek eyleme geçiyor. Savcılıklar ise bu süreçte sosyal medyada gündem olmayan hiçbir olay için etkin soruşturma yöntemlerini uygulamıyor” dedi.

‘CEZALANDIRILMAYAN HER EYLEM YENİDEN ÜRETİLİR’

Kömürcü, bir dosyasından örnek vererek, intihar süsü verilen bir şüpheli ölüm vakasında, mağdurun tehdit mesajları almış olmasına rağmen savcılığın cep telefonunu açtırmadığını ve davayı kapatma yoluna gittiğini söyledi. Ankara’da 25 yaşındaki Ceren Ünal, 16 Eylül 2021’de “hakkınızı helal edin” mesajı attıktan sonra evinde şüpheli şekilde asılı halde ölü bulunmuştu. Ceren Ünal dosyasını hatırlatan Kömürcü, savcılığın “iPhone şifresi kıramadığını” söyleyerek telefonu açtırmadığını ve davanın hızlıca kapatıldığını belirtti. Soruşturmanın detaylı yapılmamasının sadece bir olayla sınırlı kalmadığını aktaran Kömürcü, “Fail -savcı -(nihayetinde cezasızlık politikasını körükleyen) hakim üçlüsünün güçlü ortaklığını görüyoruz” dedi. Kömürcü, Ceren Ünal’ın evine polisten önce failin girdiğini ve kolluk hakkında yapılan şikayetler için hiçbir işlem yapılmadığını aktardı. “Türkiye gibi ödül-ceza yöntemini benimsemiş toplumlarda, cezalandırılmayan her eylem güçlenerek yeniden üretilir” diye ekledi.

‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KORKU SALIYORDU’

Kömürcü, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının bu ölümler üzerinde ciddi bir etkisi olduğunu vurguladı. Pınar Gültekin davasında katilin mahkeme salonunda “İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran Cumhurbaşkanına teşekkür ederim” sözlerini hatırlatan Kömürcü, bu ifadenin bile İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının sonuçlarını anlamak için yeterli olduğunu vurguladı.

‘OLAY YERİ DOĞRU DÜZGÜN İNCELENMİYOR’

Kömürcü, faillerin cezasızlıktan aldığı cesareti güçlendiren bir diğer faktörün ise yargıdaki hatalar ve ihmal zincirleri olduğunu belirtti. 2020 yılında Ankara'da Aleyna Çakır’ın evinde ölü bulunduğunu hatırlatan Kömürcü, “Aleyna’nın ölümünün ardından intihar ettiği öne sürüldü. Ancak, olay öncesinde Aleyna'nın Ümitcan Uygun tarafından darbedildiği ve şiddet gördüğü görüntüler ortaya çıktı” dedi. Aleyna Çakır dosyasında da benzer ihmaller yaşandığını söyleyen Kömürcü, apartmanın girişindeki güvenlik kamerası kayıtlarının yeterince incelenmediğini, raporlar arasındaki çelişkilerin açıklanmadığını ifade etti. Kömürcü, cinayet bürosu polislerinin bile olay yerini doğru düzgün incelemediğini, bu durumun Türkiye’deki birçok kadın cinayeti davasında benzer şekilde yaşandığını dile getirdi.

KADINLARIN MÜCADELESİ ÖNEMLİ

Özellikle Şule Çet davasını örnek gösteren Kömürcü, kamuoyunda kadınların mücadelesiyle gündem olan davanın özel bilirkişi raporları sayesinde çözüldüğünü, ancak Antep’te şüpheli ölüm sonucu hayatını kaybeden 17 yaşındaki Duygu Delen’in davasında bu tür şanslarının olmadığını ifade etti. Duygu Delen’in erkek arkadaşının evinden düşerek ölümü sonrası açılan davada, cinayet ve cinsel istismar suçlarından beraat eden Mehmet Kaplan, yalnızca “konutta yağma” suçundan 10 yıl hapis cezası alarak tahliye edildi. Kömürcü, “Maktule mezardan çıkıp kendisini anlatamıyor. Mahkeme heyeti de sağ kalan erkeğin ‘hayatını karartmamaya’ odaklandığı için, dosyadaki tek somut delili, elbette kendisini koruyan failin 'intihar etti' beyanı olarak değerlendiriyor” dedi.

DEFALARCA KOLLUĞA BAŞVURU!

Mine Nur Ala davasına da değinen Kömürcü, Mine’nin öldürülmeden önce defalarca kolluğa başvurmasına rağmen, bazı şikayetlerinin polisler tarafından kayda dahi alınmadığını vurguladı. Kayda alınan şikayetler mahkeme hakimine hatırlatıldığında ise hâkimin “Biz buraya polisleri yargılamak için gelmedik” cevabıyla olayın üstünün kapatıldığını ifade etti. Bu örneklerin şüpheli kadın ölümleri için de geçerli olduğunu belirtti.

‘DEVLET VERİ TUTMUYOR’

Kömürcü, devlet kurumlarının kadın cinayetleri verilerini sağlıklı bir şekilde tutmadığını, şüpheli kadın ölümleriyle ilgili ise hiçbir çalışmanın yapılmadığını söyledi. “Failler durmaksızın kadınları katletmeye devam ediyor, çünkü bu sistemi besleyen bir siyasi yapı var. Devlet, kadınların ölümünü durdurmak yerine gizlemeyi tercih ediyor. Şüpheli ölümler veri olarak tutulmadığı için, devlet bu cinayetleri görmezden gelerek kendini sorumluluktan kurtarıyor” dedi.

FAİL OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİNİ SONUNA KADAR YAŞADI

İpek Er, Batman’ın Beşiri ilçesinde tabancayla intihara kalkıştı ve 34 gün sonra 18 Ağustos 2020'de hastanede hayatını kaybetti. Er, bıraktığı mektupta Siirt'te görevli uzman çavuş Musa Orhan'ın kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu yazmıştı. Kömürcü, Musa Orhan davasında da benzer bir cezasızlık politikasının uygulandığını belirtti. Musa Orhan’ın İpek Er’i üniformasıyla manipüle ederek güven tesis ettiğini, soruşturma sürecinde ise kolluğu yanlış yönlendirdiğini ve hiçbir duruşmaya katılmadığını hatırlattı. Orhan’ın yargılama sürecinde tanıkları tehdit ettiğini ve bu tehditlerin dikkate alınmadığını belirtti. “Musa Orhan, fail olmanın dayanılmaz hafifliğini sonuna kadar yaşadı” dedi.

Orhan’ın aldığı cezanın adeta ödül niteliğinde olduğunu vurgulayan Kömürcü, bu kararın Yeşim Akbaş davasına da emsal teşkil ettiğini söyledi. Akbaş’ın faili Doğan Can Yıldız’ın da üniformasının sağladığı tüm imkânlardan faydalandığını ve beraat kararıyla ödüllendirildiğini ifade etti. “Devlet, kadınların yaşamlarını korumadığı gibi, cesetlerine dahi sahip çıkmıyor. Failler ise adeta pamuklara sarılıyor” diye ekledi.


CİNAYET, ŞİDDET, ŞÜPHELİ ÖLÜM DURMUYOR!

Şüpheli kadın ölümlerinden biri önceki gün Tekirdağ Ergene’de yaşandı. Bir süredir kendisinden haber alınamayan 20 yaşındaki Cennet Sude Ö evinde ölü bulundu. Cennet Sude Ö'nün cansız bedeni, incelemenin ardından Çorlu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Antalya'nın Alanya ilçesinde Gamze Yağlıoğlu'nun (29) 3 yıl önce oturduğu 6'ncı kattaki evinin balkonundan düşüp ölümüne ilişkin davada ise eşi Alper Yağlıoğlu'na (31) cinayetten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verildi. Gamze Yağlıoğlu'nun annesi Neşe Kıraç “Kızım, Alper Yağlıoğlu tarafından intihar süsü verilerek katledildi” dedi.

İstanbul Pendik’te ise Güllü Ö. (51) isimli kadın birlikte olduğu belirtilen Binali K. (54) isimli erkek tarafından park halindeki okul servisinde vurularak öldürüldü.

Manisa’da ise Belgin B. (23), bebek arabasındaki 3 aylık kızıyla uzaklaştırma kararı aldırmak için adliyeye giderken boşanma aşamasında olduğu Furkan B. (25) tarafından tabancayla vurularak yaralandı. Yaralı kadın Manisa Şehir Hastanesine kaldırılırken yanındaki 3 aylık kızının sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Gözaltına alınan Furkan B. ise daha sonra tutuklandı.

Burdur'da yaşayan Fatma A. da İzmir'de yaşayan ve boşanma aşamasında olduğu Şiyar A. tarafından görüntülü aranıp çocuğunun boğazına bıçak dayanarak tehdit edildi. Şiyar A’nın çocuğa bıçak dayadığı görüntülerin sosyal medyada yayımlanmasının ardından Şiyar A. gözaltına alındı. Polis ifadesinde “görüntüler eski” diyen Şiyar A. adliyedeki ifadesinde ise “Ben yapmadım” dedi. Şiyar A. tutuklanırken yanındaki iki çocuk ise devlet gözetimine alındı. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Ormanlık alanda çimento ham maddesi için yapılan sondajı halk engelledi

SONRAKİ HABER

Almanya'da kadına yönelik şiddet önemli ölçüde arttı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa