Kayyım atamaları: Demokrasiye darbe mi, terörle mücadele mi?
Akış’ın aday olunmasına izin verilip, halkın iradesiyle seçildikten sonra terör örgütü üyeliği davası gerekçe gösterilerek görevden alınması oldukça çelişkili.

Leyla HİSAR
Kocaeli Üniversitesi
Son dönemde Türkiye genelinde özellikle Kürt illerinde yoğunlaşan kayyım atamalarının toplumda derin endişelere yol açtığını gözlemliyoruz. İstanbul’da Esenyurt ve Mardin, Batman gibi belediyelere farklı gerekçelerle seçilmiş belediye başkanları görevden alınarak yerlerine kayyum atanıyor. Bu durum, demokrasi ve halk iradesi açısından ciddi bir sorundur.
31 Mart seçimlerinin ardından Van Belediyesi'ne kayyım atanması, toplumsal ve siyasal olarak büyük yankı uyandırmıştı. Van halkı, kayyım atamalarını protesto etmek için sokaklara dökülerek antidemokratik buldukları bu uygulamaya tepki gösterdi. Protestolar sırasında polis müdahaleleri ve güvenlik güçleriyle yaşanan gerginlikler, kayyım atamalarının sadece siyasi değil aynı zamanda toplumsal huzur üzerinde de etkili olduğunu gösterdi. Ancak Van halkı, birlik olarak bu sürece karşı durdu ve iradesini savunma yolunda kararlı bir mücadele sergiledi, kayyım geri alındı.
HALK İRADESİNİN ASKIYA ALINMASI
Van'da yaşanan bu durumdan sonra Hakkari'de de benzer bir süreç yaşandı. Halkın %48,92 oy oranıyla seçtiği DEM Parti adayı Akış, hakkındaki terör örgütü üyeliği davası gerekçe gösterilerek görevden alındı. Akış'ın aday olmasına izin verilip, göreve geldikten sonra bu davalar gerekçe gösterilerek görevden alınması oldukça kafa karıştırıcı bir durum. Seçim öncesinde, demokratik yolla bir yöneticiye yetki vermiş halk, sonrasında bu iradenin dışarıdan bir müdahaleyle yok sayıldığına tanıklık etti. Bu durum, hem yerel düzeyde temsil krizine yol açtı hem de halkın seçme hakkına gölge düşüren bir uygulama olarak eleştirildi.
Geçtiğimiz haftalardaysa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'ın Meclis'e gelerek PKK'nın lağvedildiğini açıklaması yönündeki önerisi, Türkiye siyasetinde büyük yankı uyandırmıştı. Bugünlerde Bahçeli'nin bu çıkışına rağmen, Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti gibi belediyelere kayyum atanması sürecine tanık oluyoruz.
BAHÇELİ’NİN TEKLİFİYLE İKTİDAR UYGULAMALARI ARASINDAKİ TUTARSIZLIK
Kayyım atamalarına bakıldığında, Bahçeli'nin uzlaşmacı teklifiyle hükümetin uygulamaları arasındaki tutarsızlık dikkat çekiyor. Ahmet Türk'ün 10 yıldır devam eden davasının şimdi sonuçlanması gibi olaylar, devletin kayyım atamalarında belirli bir stratejiye göre hareket ettiğini düşündürüyor. Bu uygulamalar, terörle mücadelenin sonucu olarak sunulurken, demokrasinin ve halk iradesinin askıya alınması sonuçlarını da çıkartıyor.
Hükümetin farklı siyasi yaklaşımları içeren çözüm önerileri sunmasıyla, beğenmediği durumlarda kayyım atama yetkisini kullanması arasında bariz bir çelişki var. Bu uygulama, demokrasinin işleyişini zedeleyerek halkın seçimlere olan güvenini sarsıyor ve çözüm sürecine dair inançları köreltiyor.
Türkiye'nin demokratik olduğunu iddia edebilmek için, halkın iradesine yapılan her türlü müdahale derhal sonlandırılmalıdır. Yerel seçimlerin, yerel halkın ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi ve yerel yönetimlerin, halkın tercihlerine göre şekillenmesi temel ilkedir. Şayet belediye başkanları gerçekten teröristse, belediye meclisi geçici bir başkanı kendi içinde seçmeli, Esenyurt'taki gibi seçimi kazanan partinin meclis grubu da dağıtılmamalıdır. Bu nedenle kayyım atamaları sadece siyasi bir tercih değil, aynı zamanda halkın temel haklarına yapılan bir saldırıdır.
Kayyımların çoğu zaman, terörle bağlantılı suçlamalarla gerekçelendirildiği için, suçlamaların şeffaf ve adil bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Herhangi bir iddiaya dayalı olarak görevden alma kararları, hukuki süreçlere dayanmalı ve iddialar objektif bir şekilde yargı önüne getirilmelidir. Halkın güvenini kazanmak için, terörle mücadele gerekçesiyle yapılacak tüm atamalarda, bu atamaların hukuki çerçevelere dayanması ve şeffaf bir biçimde kamuoyuna açıklanması gereklidir.
Ayrıca kayyım atamalarının toplumu kutuplaştırdığı da bir gerçek. Bunun yerine, toplumun her kesimiyle açık bir diyalog kurulup tüm siyasi aktörlerin katılımıyla bir uzlaşma zemini yaratılabilir. Bunun sağlanmaması AKP'nin antidemokratik ve çelişkili uygulamalarla iktidarını sürdürmek ve muhalefeti bölerek kendi arkasında hizalamak istemesinden kaynaklanıyor.
Evrensel'i Takip Et