21 Kasım 2024 04:15

Bir öğretmenin gözünden: Sovyetler’den Eskimolar’a, devrimin nimetleri

“Merhaba Çukotka”, birbirinden kopuk ve düzey olarak farklı iki insan topluluğunu, ilk defa o kadar birbirine yaklaşarak modern anlamda değişim ve yeniliğin sağlanmasının çarpıcı bir hikayesi.

Çukçiler, 1909, Paul Niedieck

Paylaş

Hatice EROĞLU AKDOĞAN

Yazıya konu olan kitabın bir yerinde, Eskimoların yaşadığı bir yörenin durumu şöyle niteleniyordu:  “Çukotka’da yepyeni bir hayat başladı. Burada eskiden hiç kimse ne öğretmen görmüştü ne de doktor. Halk kendi kaderine terk edilmiş yaşıyordu. Bu ıssız yerlerin sahilleri ‘porto-franko’(açık liman) sayılıyordu; yani burası sahipsiz toprak kabul ediliyor, her isteyen geliyor, gümrüksüz olarak her istediğini satabiliyordu, her şeyden önce de ispirto ve alkollü içkiler satıyorlardı. Halkı ayyaş yapıyor ve insafsızca soyuyorlardı buraya gelenler. Şamanlar da bu yağmaya katılıyordu.” (s.199) Çukotka’daki Eskimolara Çukçalar da denmekteydi. 

1917 Sovyet devriminin yankısı adaya ancak 1922 yılında ulaşmaya başladı. Devrimin nimetlerini kutup bölgelerine de ulaştırma çabasındaki komite, 1926 yılında Sibirya’nın öte yanı Çukotka kıyılarında kültür üssü kurmak için uygun bir yer arıyordu. 1927 yılında ise St.Lawrens körfezinin ıssız kıyısına Sovyetler Birliği’nden malzeme taşıyan bir gemi buz kütlelerini yarmaya çalışarak  kıyıya doğru demir attı.  

Uygar dünyadan kopuk, çok çetin şartlarda yaşayan Eskimoların yaşadığı Çukotka’da,  SSCB’den gelen sorumlu ekip hastane, veteriner kliniği, mal ihraç merkezi, okul ve lojman kurmuş olarak iş başındaydı. “Kültür Üssü” denilen yapıların çalışmasına yerli halktan dahil olanlar da vardı. Kitaba asıl konu olan şey ise Eskimo çocuklarının 1929 yılında eğitime başlaması ekseninde gelişen olaylardır ve asıl olarak sosyalizmin insana dönük yüzüne bağlı olarak eğitim anlayışının tüm inceliklerini burada ortaya koyuşudur.

ESKİMOLARIN YAZIYLA TANIŞMASI

Çukçaların, ne olduğu ve neye yaradığını bilmedikleri okula çocuklarını göndermeye ikna etmek hiç mi hiç kolay değildir. Öteden beri kıyıya gelen beyazlarla ürün takası yapan, topluluk içinde sözü dinlenen kişiler olmasa işler daha çok zor olabilirdi. Ne var ki vahşi kutup doğasının gizemi karşısında “kele” denilen iyi ya da kötü cinlerle yatıp kalkan, gözle görülmeyen güçlere karşı hep tetikte olan Eskimolar, aynı zamanda kendilerini kelelerden koruduğunu düşündükleri şamanların da esiri halindedir. 

Sosyalistlerin gelmesiyle Eskimolar, hayatlarında ilk defa yazıyla tanışacaklardır. Dillerinde kavram olarak yazının yeri de yoktur.  Öyle böyle okuma-yazma olayının adını öğretmenler “kağıtla konuşma” koyarlar. Kaldı ki kağıdı ve de kalemi ilk defa görmektedirler. Kağıt nasıl kullanılacak, kalem nasıl tutulacak bilinmez. Kağıtlar daha ikinci derste yırtılmış, buruşturulmuş, kurşun kalemler ise meraktan parçalanmıştır. İki dil arasındaki sıkıntılı çeviriyi ise ebeveynlerinin özel durumundan dolayı birkaç çocuk yapmaya çalışır. Çukçalar, bildiğimiz normal yatağı, tabağı, kaşığı, iç çamaşırı, banyo yapmayı da çocuklarının okulunda görürler. Kıyıya yanaşan gemilerden mal takas ettiklerinde kendilerine verilen malzemelerden biri sabundur. Neye yaradığını bilmeden Eskimolar önceden sabunu yemişlerdir ta ki çocukları okulda bunun neye yaradığını öğrenene kadar… Soyutlama gerektiren matematik derslerini ilerletmek apayrı bir sorundur.  El-ayak parmak hesabıyla saymak kolay ama basit problemlere çözüm üretmek zordur. “Tınağırgın dün 5 ayıbalığı yakalamıştı. 4 tane de bugün yakaladı. Tınağırgın iki günde kaç ayıbalığı yakalamıştır?​” şeklinde bir soruyu çocuklar itiraz ederler: “Yalan, kim görmüş. Tınağırgın o kadar balık yakalayamaz” deyip probleme yüz vermezler. Eğitimciler mecburen somuta dayalı öğretim yöntemleriyle çözüm yolu aramaya başlarlar. Bu ve benzeri nedenlerle öğretmenlerin dersleri çok çetrefilli geçer. 

Eskimolar çocuklarını çok sever ve değer verir. Beyaz benizlilerin, çocukları okula götürmesi bile kötü ruhlu kelelerin bir oyunu sayılır ve kışlaklardan kızaklara atlayıp sık sık çocuklarını görmeye gelirler. Kendilerinde olduğu gibi çocuklarında da kelelere inanmak, halkın sırtından geçinen şamanlara itibar etmek köklü bir alışkanlıktır.  Dolayısıyla SSCB ekibindeki öğretmen, doktor ve teknik elemanların mücadelesi salt okuryazarlıkla ilgili olmaktan öte bir çabadır. Ölmek üzere olan bir hasta ya da doğum yapamayan bir kadının hastaneye götürülmesi, ebeden yardım almasına ikna edilmesi eğitim sürecinin zorlu birer parçasıdır.  

OKULLAŞMANIN ETKİSİ

Her insan topluluğunda olduğu gibi Eskimo çocukları arasında da çok zeki ve yetenekli olanların bir adım öne çıktığı bir süreç yaşanır. Eğitimci ve sağlıkçılar son derece sabırlı bir yaklaşımla; çoğu sorunu, kalıplaşmış kör inançları Eskimoların gözü önünde deneme yanılma yöntemiyle çözüme ulaştırarak aşabilmektedirler. Her topluluğun dili insanın özel bir zenginliğidir. Süreç aynı zamanda Eskimo sözlüğünün oluşturulması ve Eskimocaya özgü bir alfabe hazırlanmasını da beraberinde getirir. “Merhaba Çukotka” kitabının kapağında “roman” ibaresi yer alır. Tür olarak tipik bir roman kategorisinde olmayan kitabın kahramanı öğretmenleriyle birlikte Çukotka halkıdır. İlla her okur kendine göre bir kahraman seçmek isterse buna da yer vardır. 

Okullaşma ilişkisiyle çocukların, dolayısıyla yöre halkının hayatına bir sürü yeni şey girer… Söyledikleri şarkıya kemanın eşlik etmesini “bizim dilimizi nereden biliyor” sorusuyla karşılarlar. O yılların sessiz film gösterimi de herkesi büyüler. Salt okulda değil, “yaranga” denilen çadırlarda film gösterimi yapılması Eskimoları adeta büyüler. Ya ay tutulması? Beyaz benizli adamın saati saatine bunu biliyor olması bütün güç ve bilginin kendisinde toplandığını savunan şamanların itibarını yere serer.

‘BÜYÜK VE GERÇEK BİR İLERLEME’

“Merhaba Çukotka”nın yazarı Tihon Semuşkin yapıtını, aslında kendisi olan öğretmenin not defterine dayandırırken özlü, akıcı ve okur üzerinde etki bırakan bir anlatım sergilemiştir. Söz konusu anlatıma eğitim biliminin yapıcı gücü de derinlikli olarak sinmiştir. Çünkü Tihon Semuşkin Pedagoji Enstitüsü’de yetişmiş bir “halk öğretmeni”dir. Kitabın bilgi edinme zevki ile okuma zevki kaynaşmış olarak okuru her satırında daha çok cezbetmektedir. Popüler kalıpların dışında bir yapıt olan “Merhaba Çukotka” yayımlandığı SSCB topraklarında her zaman ilgiyle okunan, çokça baskı yapan bir eser olmuştur. Çeviriyi yapan yayınevi kitap hakkındaki bilgi notunda, Manchester Evening News adlı İngiliz gazetesinden şöyle bir alıntı yapar: “Kitap, okuyanın soluğunu kesiyor. Sert kuzey iklimi yaşama koşulları ile savaş büyük bir dram gibi daima okurun gözleri önünde canlanıyor. Bazı anlar epik bir gerginliğe varıyor. Bu kitabın en ilginç yanı insanın en olağanüstü dayanıklılığı yanında bir de en olmayacak koşullarda; en olmayacak şeyleri hoş görmesini anlatmasıdır. Büyük ve gerçek bir ilerleme için bu azim, bu mücadele, bu geleceğe inanma en sağlam temeldir.”

Çukotka, şu an aramızda olmayan dönemin duayen çevirmeni Güneş Bozkaya tarafından dilimize kazandırılmış ve 1972’de Ant Yayınlarınca bir kez basılmıştır. Yar Yayınları tarafından yapılan son baskısı ise 2021 Aralık tarihlidir. “Merhaba Çukotka”, birbirinden kopuk ve birbirinden düzey olarak farklı iki insan topluluğunu, ilk defa o kadar birbirine yaklaşarak modern anlamda değişim ve yeniliğin sağlanmasının çarpıcı bir hikayesi olduğu kadar, sosyalist pedagojinin işlevine dair fikir sahibi olmak açısından da önemli bir yapıttır.

Merhaba Çukotka-Bir Öğretmenin Not Defterinden, Tihon Semuşkin, Çev.Güneş Bozkaya, Yar Yayınları, 2021, 257 sf.

ÖNCEKİ HABER

İsrail'den Suriye'nin Palmira kantine hava saldırısı: 36 ölü, 50'den fazla yaralı

SONRAKİ HABER

Kütahya'da sulama kanalındaki iş cinayetinde bir işçi öldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa