"Zamlar durdurulsun, ücretler arttırılsın"
"'Ne yaparsak yapalım bu iktidar ve sendikalar bildiğini okuyor, oturup anlaşıyor' söylemlerine karşılık iş yerlerinden yükselen bir mücadelenin zorunluluğu daha da belirginleşiyor."
Görsel: Fırat Turgut Midjourney/ Evrensel
Emre GÖKMEN
EMEP İzmir İl Yöneticisi
2025’te geçerli olacak asgari ücret üzerine işçilerin görüşlerini ve öngörülerini öğrenmek hedefiyle Emek Partisi İzmir İl Örgütü olarak bir anket çalışması yürütüyoruz. Anketin içeriğinde işçilerin mevcut ekonomik durumlarından kira giderlerine, mevcut ücretlerinden yeni dönem asgari ücret taleplerine kadar birçok soru bulunuyor. Menemen’de duraklarda anket yapmak için görüştüğümüz işçiler artan enflasyona ve düşük ücretlere tepkili. Sorularla birlikte duraklarda kısa süreli sohbet edebildiğimiz demir çelik ve liman işçilerinin asgari ücret beklentisi, iktidar tarafından dillendirilen zam oranlarının üstünde seyrediyor. Bunun yanı sıra yine ana taleplerden birisini temel tüketim maddeleri başta olmak üzere yapılan zamların durdurulması oluşturuyor.
İKTİDARIN ENFLASYONU KARŞILIK BULMUYOR
İktidar ve patron cenahının yüzde 25-30 olarak dillendirdiği asgari ücret artışını muhtemel gören işçiler arasında genel olarak yeterli olmayacağı ifade edilse de “Anca bu kadar yaparlar” deniyor. Yaygın tartışılan asgari ücret zammına karşı gerçekte olması gerekeni ifade eden işçiler sayıca daha fazla görünüyor. Burada fikir belirtenlerde ise açlık sınırının esas alınarak söylendiği fark ediliyor. TÜİK enflasyonuna inanan işçiyle ise karşılaşmıyoruz. İşçilerin sayıca az bir bölümü toplu iş sözleşmeleri olduğunu ve asgari ücretin onları ilgilendirmediğini dile getiriyor. Fakat çoğunluğun asgari ücretteki artışın toplu iş sözleşmelerine de yansıyacağı bilinciyle daha çok gündemine aldığını ve daha yüksek zam talep ettiğini söyleyebiliriz.
“ASGARİ ÜCRET 100 BİN OLSA YİNE YETMEZ”
Temmuz ayında ücretlere ek zam tartışmalarında da dile getirilen “Ücretlere zam yapmasınlar, yeter ki tüketim maddelerine gelen zamlar durdurulsun” söylemi güncel tartışmalarda yeniden dillendiriliyor. Kiralar başta olmak üzere gıda harcamalarına, okul masraflarına yetişemediklerini söyleyen işçiler, asgari ücrete yapılacak enflasyon endeksli artışın bir faydası olmayacağını dile getiriyor. Bazı işçiler kendi yaptıkları hesaplamalara dayanarak “Asgari ücret 100 bin lira olsa bu ülkede geçinmek yine çok zor. Bir ailenin ihtiyaçlarını zorlanmadan karşılayacağı, zorluk çekmeden rahatça yaşayabileceği bir hesap yaparsak senelik 2 milyon liraya yakın harcamaya denk gelir ve aylık 100 bin lira bile bu pahalılıkta ihtiyaçları karşılayamaz” diyor.
“ÖLMEYECEK KADAR ÜCRETLER…”
Anket sonuçları henüz netleşmese de görünen tabloda işçilerin büyük oranda kredi borçlarının olduğunu, evde birden fazla kişi çalışsa dahi ödemelere yetişemediklerini söyleyebiliriz. Diğer taraftan bekar işçilerin de ücretleriyle ancak ev kirasını ve temel ihtiyaçları karşılayacak, kendi deyimleriyle “Ölmeyecek kadar yeten ücretlerle” geçinmeye çalıştıkları dile getiriliyor.
“ASGARİ ÜCRET ARTIŞI TOPLU SÖZLEŞMELERİ ETKİLER”
Demir çelik fabrikalarındaki ağır çalışma koşulları, iş cinayetleri ve kazalarının ücret değerlendirmelerinde akıllara sonradan geldiğini söyleyebiliriz. Her gün iş kazası ve ölümle burun buruna çalışan demir çelik işçileri ilk başlarda ücretlerini piyasaya göre iyi bulduğunu söylese de detaylarına indiğimizde yaptıkları ağır işin ve bulundukları tehlikeyi düşündüklerinde ücretlerinin düşük olduğunu söylüyor. 35-45 bin TL bandında ücretlerle çalışan işçiler asgari ücret arttığında TİS zamanında kendi ücretlerinin de benzer oranlarda artacağını düşünüyor.
Son olarak işçilerin asgari ücrete dair tartışmaları ve öngörülerine baktığımızda öne çıkan eğilimin “Verirler-vermezler” üzerinden şekillendiği… İşçiler arasında hakim olan duygunun da umutsuzluk ve karamsarlık olduğunu açıkça görmek mümkün. “Ne yaparsak yapalım bu iktidar ve sendikalar bildiğini okuyor, oturup anlaşıyor” söylemlerine karşılık iş yerlerinden yükselen bir mücadelenin zorunluluğu daha da belirginleşiyor. İşçiler arasındaki umutsuzluğu ve yenilgiyi baştan kabul gören anlayışa sebep olan sendikal bürokrasiyi alaşağı edip, mücadeleye zorlayacak bir çizginin ancak böyle kazanılabileceğini bilmeliyiz. 20 yıl sonra Türk-İş’e merkezi miting yaptıran tepki ve öfkeyi, işçi ve emekçilerin en büyük toplu sözleşmesi olan asgari ücretin belirlenmesinde daha örgütlü bir güce dönüştürmeliyiz.