Toplu iş sözleşmeleri nasıl başladı, nasıl bitti? (2) | ‘İşçilere 3 yıl daha asgari ücret, Hizmet İş’e aidat’ sözleşmeleri
Belediyelerde süren TİS görüşmeleri sürecinde Hizmet-İş, CHP ve AKP’deki belediye yönetimlerine 3 yıllık sözleşme imzalamaları halinde düşük ücret ve sosyal haklara imza atabileceğini gösterdi.
Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Kayhan GEYİK
İstanbul’da yaklaşık 30 belediyede süren toplu iş görüşmeleri, MİKSEN ve SODEMSEN’in temsil ettikleri belediyelerin tamamında, görüşmeleri ertelemesi, ayda bir ya da iki görüşme yapmasıyla ara buluculuk döneminin sonuna kadar geldi. Elbette MİKSEN ve SODEMSEN’in bu tutumu esas olarak AKP ve CHP genel merkezlerinin tutumudur ve işçi sınıfına sefalet ücreti dayatan bu politika, en aşağıdaki belediyeye sirayet etmesi için MİKSEN ve SODEMSEN aracılığıyla örgütlenmektedir.
Ara buluculuk döneminin ardından Hizmet-İş ve Genel İş’ten grev ilanları geldi. Birçok belediyenin AKP’den CHP’ye geçmesiyle Hizmet-İş, CHP’deki belediyelerini de tutmak üzere, 23 belediyede göstermelik bir grev ilanına gitti. Daha önce gazetemize de yansıdığı gibi bu grev ilanları aynı zamanda giderek daha fazla belediye işçisinin “Daha düşük ücretlerle çalışmayı kabul etmeyeceğini, istifa edeceklerini”, daha sesli söylemelerinin yarattığı baskının da bir yansımasıydı. Son tahlilde Hizmet-İş, CHP ve AKP’deki belediye yönetimlerine 3 yıllık sözleşme imzalamaları halinde Genel-İş’in sunduğundan daha düşük ücret ve sosyal haklara imza atabileceğini gösterdi. Hizmet-İş, sözleşme sürecinde olduğu 13 AKP belediyesinde MİKSEN’le, genel merkez düzeyinde masaya oturarak sözleşme imzaladı. Belediyelerdeki brüt ücretler açıklanmasa da belediye işçilerinden aldığımız bilgiler, bu sözleşmelerin 1200-1300 lira arasında kaldığını doğruladı. Hizmet-İş, CHP’li belediyelerde SODEMSEN’le masaya oturduğunda da Üsküdar Belediyesi gibi bir iki istisna dışında bırakılırsa 1300 liralık sınırı geçmemeye özen gösterdi! Bu sadece Hizmet-İş’in değil, AKP ve CHP’li belediyelerin de uygulamak istedikleri ücret politikasının yansımasıydı. Bu politikanın adı; şirketlere azami kâr, işçilere asgari ücret! AKP’li ve CHP’li belediyeler, sermayenin programına, daha özelde Şimşek’in tasarruf programına tam bağlılıklarını ilan ettiler. Böylece işçilerin karşısında tek tek belediye yönetimleri var gibi gözükse de aslında, iktidarıyla, muhalefetiyle sermaye partileri, sermaye iktidarı, sermaye düzeni vardı.
Bu sözleşme döneminin öne çıkan yanlarından biriyse mücadele deneyimi olan belediyelerde, hem Hizmet-İş, hem Genel-İş sözleşme imzalamakta ve işçilerin tepkilerini engellemekte zorlandı. Öyle ki, Bayrampaşa Belediyesinde Hizmet-İş, 1 günlük de olsa greve gitmek zorunda kaldı. Belediye işçilerinin daha önce (geçmiş sözleşme dönemlerinde) grevlerle, eylemlerle kazandıkları 40 saatlik çalışma hakkı ise hemen uygulanmamak şartıyla sözleşmelere girdi. Ve bu tek bir belediyedeki kazanımın bile giderek tüm belediye işçilerinin kazanımı haline gelebileceğini bir kez daha gösterdi.
İŞÇİLERİN TALEPLERİNDEN BAĞIMSIZ TEK TİP SÖZLEŞME!
Belediye işçilerinin geçmiş deneyimleri, 30 sözleşmenin aynı döneme denk gelmesi, başta birbirlerine yakın ilçeler olmak üzere, haberleşme olanaklarının artmaları, işçilerin birbirlerinin sözleşmelerini izlemeleri, skalalarını takip etmeleri, mücadelelerinin de birleşme olanaklarını arttırdı. Daha önce eylem ve grevler yapmış, işten atmalarla karşılaşmış, maaşları ödenmediği için iş durdurmuş belediyeler; diğer belediye işçilerinin gözlerini diktikleri yerler oldu. Bu nedenle belediye yönetimlerinin örgütlü olduğu MİKSEN ve bu alanda örgütlü işçi sendikası Hizmet-İş, biriken bu tepkiyi soğutmak ve bu sürecin kendi çizdikleri çerçeve içerisinde bitmesi için, işçileri kuşatacak bir çalışma yaptı. Ve bu sürecin tamamında işçilerin daha fazlasını kazanamayacaklarını, zaten sendikalarının da onlara sahip çıkmayacağını gösteren bir yol izlediler. Hizmet-İş’te şube yönetimlerinin genel merkezle tam bir uyum içinde olması, işçilerin tepkilerini birleştirecek mücadeleci bir zemin bulmalarını da zorlaştırdığını ifade edebiliriz. AKP belediyelerinde Hizmet-İş’in bu süreci şubelerle bile yürütmemesinin de ayrıca şubelerin ve temsilcilerin inisiyatifini, iradesini yok ettiğini söylemeye gerek yok sanıyorum. Hizmet-İş’in AKP belediyelerinde, şubeleri hiç dikkate almadan il düzeyinde sözleşme imzalamasının, Genel-İş’in de CHP belediyelerinde özlemini duyduğu bir sözleşme yöntemi olduğunu, İstanbul’daki tek tip sözleşme dayatmasından anlıyoruz. Bu süreci İstanbul Anadolu Yakası’ndaki belediyelerin TİS’ini aktarırken ayrıntılandırmaya çalışacağız.
BELEDİYELER, BELEDİYE-İŞ’İ HAZIR TUTUYOR!
Sadece sendikaların değil, siyasi partilerin de süreci tek bir sözleşmeyle, sendika genel merkezleriyle çözmek istedikleri bilinen bir gerçek. Ancak diğer taraftan belediye yönetimleri, sendikal rekabeti de sendikaları dizginlemek için kullanıyor. En yakın örneğini Bakırköy’de gördüğümüz, Belediye-İş ve Genel-İş rekabeti; iki sendikanın da sözleşme ve grev yapamaz hale gelmesi ve işçilerin birbirlerine ve sendikalarına güvenlerinin sarsılmasıyla sonuçlandı. Elbette bu bir son değil. İşçilerin yeniden sonuçlar çıkaracağı, yeniden birlikler kuracağı ve bu deneyimle yola devam edecekleri bir süreç. Gelgelelim, belediye yönetimleri, mücadele eğiliminde olan ya da kendi isteğinin birazcık bile dışında eğilim gösteren her sendikanın karşısına başka bir sendika koyuyor ve müdürleri aracılığıyla, işçiler üzerinde bu sendikalara katılmak üzerinde baskı oluşturuyor. Böylece sözleşmeler istenildiği gibi bitmemesi halinde, hazırda tutukları diğer sendikanın örgütlenmesine alan açacaklarına dair genel merkezleri tehdit ediyorlar. İstanbul’da birkaç belediyede yetkisi olan Belediye-İş, CHP belediyeleri tarafından, Hizmet-İş’e ama esas olarak Genel-İş’e sallanan bir sopa olarak kullanıyor. Bu tüm Türkiye’de somut durumda sendikaların isimleri değişse de böyle. Çünkü sendika genel merkezlerinin belediyedeki işçilerin taleplerini değil, sendikanın “üye” sayısını dikkate aldıklarını biliyorlar. İşçiler açısından bakarsak, Belediye-İş ve Genel-İş’in sözleşme süreçlerinde işçilerin iradelerine saygı duydukları ve birbirlerine oranla daha iyi sözleşmeler imzalayacaklarına dair somut örnekler yok. Daha doğrusu işçilerin sıkça tekrarladığı “Bunların hepsi birbirlerinin aynı” önermesini, yalanlayacak örnek bir sözleşmeyi bu yıl da göremedik. Bu yazı yazılırken henüz Belediye-İş’in Adalar Belediyesi sözleşmesi imzalanmamıştı. Ancak Adalardaki Belediye işçisi sayısının düşüklüğü düşünülünce, diğer sözleşmeleri etkileyecek bir nitelik taşımayacağı şimdiden söylenebilir.
İstanbul’daki birçok belediyenin dikkat kesildiği Genel-İş’in uzun süredir örgütlü olduğu ve mücadele deneyimleri daha fazla olan belediyelerdeki işçilerin sözleşmelerini ve öne çıkan eğilimleri ise bir sonraki yazıda ele alalım.