5 Nisan 2013 16:36

Kimsesiz çocuklar kâr kapısı yapılıyor

Şükran Doğan

Henüz yasa tasarısı olma vasfını kazanmamış bu taslağı, konunun uzmanlarından birisiyle Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümünü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kasım Karataş’la konuşuyoruz. Özellikle kimsesiz çocukların bakım hizmetinin ‘taşeron’ şirketlere devredilme hesabından başlayarak genel olarak sosyal politika, sosyal hizmet ve sosyal yardım kavram ve uygulamalarını Karataş’a soruyoruz.

Sosyal hizmetlerle ilgili AKP Hükümetinin uygulamalarını özetler misiniz?
Hükümet, Abdullah Gül Başbakanlığındaki ilk dönemde acil eylem planı hazırlanmıştı. Orada SHÇEK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı içine alınmıştı. Bütün tabelalar değiştirildi ve yeni adımlar atılmaya başlandı.
Biz ne olup bittiğini anlamaya çalışırken Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında yeni kabine kuruldu. Birden o kararlardan ve kararnameden vazgeçtiler, SHÇEK tekrar Başbakanlığa bağlandı. O zaman hiç kimse itiraz etmedi. Hep değişik adlarla anılan ve el altında tutulan, bir kanun çıkarılacağından söz edildi.
O arada sosyal hizmetler ve sosyal yardımlarla doğrudan ilişkili başka bazı önemli yasalar çıkarıldı. Çocuk koruma kanunu, ailenin korunmasına dair kanun, özürlüler hakkındaki kanun gibi. Son seçimlerden önce AKP’nin aldığı KHK yetkisi doğrultusunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK çıkarıldı.
Seçimlerden kısa süre sonra da bu kararnamede çok önemli değişiklikler yapılması ihtiyacı duyuldu. Üst üste gelen bu kararsız tutumlar, hazırlıksız girişimler gösteriyor ki AKP aslında bu alanda ne yapmak istediğini bilmiyor. El yordamıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor ve tabi hep hata yaptığı için de sürekli değişiklikler gündeme geliyor.
Bir sürü de yönetmelik değişlikleri yapıldı. Bu yönetmeliklerin tamamı da şimdi çıkarılmakta olan yasayla ilişkili. Yani önce yönetmelik değişiyor sonra yasa değişikliği yapılmak isteniyor.

Tasarıda da birçok yönetmelik çıkarılması öngörülüyor...
Benim demek istediğim şu; eğer bir alanı yeniden düzenliyorsanız önce büyük taşları koyarsınız. Mesela Anayasadan başlayabilirsiniz ki, Anayasada bu alanı düzenlemeye dair yeni madde ihtiyacı yok, fazlasıyla detaylı maddeler var. Sorun, yasaların düzenlenmesinde. ‘Büyük taşlar hangileridir’ derseniz; politika, mevzuat, kurumlaşma, finansman ve çalışanlar diyebilirim.
Politikaya bakalım. Biliyorsunuz, 80’li yıllarla başlayan, devleti önce ekonomik alanda, sonra giderek hemen her alanda küçültmeye dönük bir liberal akım var. Bu alandaki politikaların  sosyal hizmet ve yardımlar alanında devletin küçültülmesine dönük olduğunu söyleyebiliriz. İktisadi faaliyetler bakımından çok daha açık yapılan özelleştirmeler, burada daha dolaylı yapılıyor. Önce mümkünse yerel iktidarlara, belediyelere devretmek, olmazsa vakıflar, dernekler. Ki bunlar gerçekten sivil toplum mudur, özgür, özerk, bağımsız hareket edebilen kurumlar mıdır, tartışılmalı. Öte yandan özel sektöre alanı olabildiğince açmak. Bu arada yapılan ufak tefek değişikliklerle SHÇEK Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Özürlüler Kanunu büyük ölçüde özel sektöre, STÖ’lere ve yerel yönetimlere devre uygun hale getirildi. Belediyeler Kanunu’nda da buna uygun düzenlemeler yapıldı. Belediyelerin bugün sosyal hizmet ve yardımlar  konusunda her şeyi yapmasının yasal engeli yok ama yapmıyorlar ya da en azından bir bölümü yapıyor. Çünkü; kaynakları, birikim, deneyim, bilgileri birbirleriyle denk değil.

Sosyal hizmetler, kâr amacı olmayan hizmetlerdir. Özel sektör, nasıl kâr edecek?
Devletin çocuk, yaşlı veya engelli başına verdiği 1500-2000 lirayı bakımları için harcayacağım. Fakat ben isterim ki kâr edeyim. O zaman daha fazla kâr edebilmek için hizmetin kalitesinden ödün verebilirim, niteliksiz eleman çalıştırırım, çalışır gibi gösterip çalıştırmayabilirim vb. Çünkü varsayalım başlangıçta 300 lira kâr ediyorum, niçin 350, niçin 400 olmasın diyeceğim ve her adımda kârımı maksimize etmeye çalışacağım. Mevcut uygulamalarda hizmetin kalitesini güvenceye alacak düzenleme hemen hemen yok. Kağıt üstünde bazı şeyler var ama bunların o kaliteyi güvence altına almadığını hepimiz biliyoruz.


Diğer yandan sosyal muhtaçlık bağımlılığı geliştiriyor, siyasi iktidarlarca oya tahvil ediliyor değil mi?
Elbette, bu iktidar çok ustaca kullandı, ona hiç kuşku yok. Bu tür şartlı nakit transfer uygulaması daha önce başlatıldı, yeni olan pek fazla bir şey yok ama bugünkü iktidar tarafından çok daha ustaca kullanıldığını söyleyebiliriz. Sosyal yardımlar bir yandan da giderek toplumun bir kesimini çalışmaktan uzaklaştıran, çalışmayı, alın teriyle geçinmeyi bir erdem olmaktan çıkaran, ölmeyecek kadar yardım alan, onun karşılığında da seçme iradesini bir yerlere teslim eden yurttaş profili geliştiriyor.

Sosyal hizmet ve yardımların vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına devri konusunda neler söylersiniz?
Sosyal yardımlaşma vakıfları bir kamu kurumu mudur? Hayır. Adı üstünde vakıftır. Bir yanıyla devletin memurlarının mütevelli heyetini oluşturduğu, ama bir yanıyla vakıflar kanununa tabi tuhaf bir yaratık var ortada. Sivil toplum örgütü mü? O da değil. Ama devlet bir takım işlerini o vakıflar aracılığıyla yürütüyor. Bugün GSS tarafından öngörülen gelir testi uygulamalarını vakıflar yapıyor. 2022 sayılı yasaya göre incelemeleri vakıflar yapıyor.


SOSYAL YARDIM İHTİYACINDA PATLAMA!

Sosyal yardımlardan önce sosyal politikaların devreye girmesi; önce iş, eğitim, insanca yaşayacak bir ücret vb. hakların sağlanması gerekmiyor mu?
Kuşkusuz aynen öyle, önce sosyal politikalarınız olacak. Herkesin eğitime, sağlık hizmetlerine erişimini sağlayacaksınız, iş vereceksiniz, istihdam hacminizi geliştireceksiniz. Bunların yanı sıra da sosyal hizmet ve yardımları ikame edeceksiniz. Çünkü sosyal hizmet ve yardımların gelir dağılımını yeniden düzenleyen bir rolü var. Ama gelir dağılımını baştan bozmazsanız ya da insanları istihdam üzerinden hayata katarsanız, o insanların çoğunun bu hizmetlere ihtiyacı olmayacaktır.

Sosyal hizmetlerin temel öğretilerden biri, “balık vermeyi değil, balık tutmayı öğretin”.  Son söyledikleriniz üzerinden yasaya baktığımızda; engelli, çocuk, genç, gebe kadın, yoksul aile, şehit yakını, gazi yakını hemen herkesin sosyal yardıma muhtaçlığı ön kabulüyle ne kadar para verileceği üzerine oturtulmuş?
Şimdi bir iki rakam hatırlatayım size. Türkiye’de deniyor ki ekonomi çok iyi, rakamlar gayet güzel. Yaklaşık otuz yıldır bu alanın çalışanıyım, hiçbir dönem sosyal yardımlara ihtiyacı olan insan sayısı, hane sayısı bu kadar çok artmamıştı. Genel Sağlık Sigortası primlerini tümüyle ödeyemeyen ve devletin ödemesini isteyen, yapılan gelir testleri sonucunda saptanan kişi sayısı 10 milyonu aştı. Bunlara primlerin bir bölümünü devletin ödediklerini ekleyin. Yaklaşık 14-15 milyona yakın insanın sağlık sigortası primlerini dahi ödeyemediğini görüyoruz. Öte yandan 400-500 bine yaklaşmış sayıda aileye yoksul, muhtaçlık ve ağır özürlülük nedeniyle evde bakım ücreti ödeniyor. 2 milyona yakın aileye yaşlı ve engelliler için ödeme yapılıyor. Daha sağlık, eğitim yardımları vb. bir sürü yardım kalemleri var…


HUZURSUZLUK ARTIYOR

Peki niye yeni yasa?
Yasada öngörülenlerin tamamı şu anda var. Ama başka başka yerlerde olan düzenlemeleri bir araya getirmişler, bu iyi bir şey. Yeni, yepyeni bir şey yok içinde. Yani ‘aaa bu hiç yoktu daha önce’ dediğim hiçbir şey görmedim.

Özelleştirmeye verilen hız dışında…
Evet, çocukların bakımı alanını özelleştirmeye açıyor. Şimdi bu kadar çok insanın sosyal yardıma ihtiyacı olduğu bir ülkede acaba işler yolunda mı diye sormak gerekiyor. Boşanma sayıları artıyor, intihar girişimleri artıyor, suça yönelenlerin sayısı artıyor. 2000’lerin başında, Bülent Ecevit’in Başbakanlığı dönemindeki düzenleme ile hapishaneler epeyce boşaltılmış, tutuklu ve hükümlü sayıları 40-50 bine inmişti. Şimdi 130-140 bine tırmandı. O kadar fazla kanunla çatışması olan insan var ki, bu bir toplumsal huzursuzluğun ifadesidir. Tutuklu olanlar, halihazırda arananlar, bulunduğunda yarısının tutuklanması beklenenler. 100 bin insanın arandığından söz ediliyor. Bir yıl önceki rakam bu. Bir ülkede işlerin yolunda gidip gitmediğine dair birtakım sosyal göstergeler var. Bir ülkede kanunla çatışmaya düşenlerin sayısı artarsa, işsizlik artarsa, yardıma muhtaçlık artarsa, intiharlar artarsa, boşanmalar artarsa gibi böyle ölçütlerden baktığınızda, gerçekten işler pek yolunda gitmiyor gibi görünüyor. Sosyal hizmet ve yardımlar bunu ne kadar telafi edebilir? (Ankara/EVRENSEL)