Erol Toy’un ‘İmparator’u ve ‘Arçelik’
Sınıfsal mücadele içinde kendini yetiştirmiş yazarımız Erol Toy'un "İmparator" romanı, yerli kapitalizmin nasıl ve hangi koşullarda doğduğunu, geliştiğini ve siyaseti nasıl avucuna aldığını anlatır.
Erol Toy'un 'İmparator' ve Koray R. Yılmaz'ın 'Mahalle Bakkalından Küresel Aktöre Arçelik, İşletme Tarihine Marksist Yaklaşım' adlı kitapları
Melih YILMAZ
Dünyaya hangi pencereden bakarsa baksın birçok yazar ülkenin tarihsel sürecinin seri romanlarını yazmışlardır. Yakup Kadri, Tanzimat’tan 1950’lere hatta daha ötesine uzanır realist bakışla; Kemal Tahir ta Osmanlı’nın kuruluş dönemlerinden cumhuriyete. Hasan İzzettin Dinamo, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı sonrası yenilgisinden Kurtuluş Savaşı’na, oradan cumhuriyetin kuruluşu ve ilk yıllarına kadar geçen süreyi belgesel roman tarzında, dokuz ciltte sabırla, ilmek ilmek örer. Araştırmacılar, gazeteciler de vardır bu kervanda: Örneğin Doğan Avcıoğlu: Türklerin Tarihi ve Türkiye’nin Düzeni. Osmanlı’nın sonu ve cumhuriyet eksenli incelemeleriyle Şevket Süreyya Aydemir. Cüneyt Arcayürek Anlatıyor serisi… Örnekleri çoğaltmak mümkündür elbette. Bu yapıtlarda ülkenin tarihsel, sosyolojik, ekonomik, etnografik, askeri hatta diplomatik olguları irdelenmiş, “büyük resim” ortaya konmaya çalışılarak durum değerlendirilmesi yapılmış ve geleceğe yol haritası çizilmeye çalışılmıştır. Bu tür yapıtlar okununca günümüz/güncellik çok daha iyi anlaşılır, değerlendirilir, yorumlanır.
Bu yazarlardan biri de Erol Toy’dur. Onun romanlarının bir ucu Şeyh Bedrettin’de hatta Hitit’lerde diğer ucu 1990’lardadır. Bir ortaokul diplomasına sahip olmasına karşın sınıfsal mücadele içinde kendini yetiştirmiş yazarımızın İmparator romanı, yerli kapitalizmin nasıl ve hangi koşullarda doğduğunu, geliştiğini ve siyaseti nasıl avucuna aldığını anlatır.
1970’li yılların ilk yarısında okurlara sunulan İmparator’un başkişisi “Fehmi Çok”tur. Bu ad Vehbi Koç’u çağrıştırır. Vehbi Koç adı ise halk dilinde “Vehbi Koç gibi adam” benzetmesinin doğmasına vesile olmuş; deyim, çok zengin kişiler anlamında kullanılmıştır. Erol Toy, romanının başkişisinin, adı çağrışımla ortaya atılan ilgili şahıs değil yerli sermayenin tümünün karışımı olan bir karakter olduğunu belirtmiştir. Ve yine o dönemin ünlü sermayedarları da çağrışımları güçlü adlarla romanda yer bulmasına karşın Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi birçok dönem siyasetçisi gerçek adlarıyla anılmıştır.
Kurtuluş Savaşı bitmiştir, cumhuriyet ha kuruldu ha kurulacak... Bir devletin olmazsa olmazı elbette ekonomidir. Osmanlı’dan da negatif miras kalan bu olgu nasıl yönetilecektir? İşte burada Atatürk’ün deyimiyle “ılımlı” devletçilik anlayışı devreye girer: Serbest piyasa ve birey esastır ama bunların sermayesinin yetmeyeceği veya aşırı riskli olduğu için el atamayacağı alanlara devlet girecektir ama bir şart vardır: Hiçbir zaman bireyin önüne geçmemek. Aksi takdirde rejim “sosyalist” eksene kayacaktır. Peki, ülkede sermaye sahibi insanlar var mıdır? Yoksa yaratılacaktır. İşte İmparator “yerli sermayedar” yaratmanın romanıdır.
Fehmi Çok, TBMM binasının tadilatı sırasında devletin ondan yardım istemesi üzerine Türkiye tarihindeki yerini alacak olan “Angaralı” bir bakkaldır; girişimci, tuttuğunu koparan ve dolayısıyla öz güveni yüksek biridir. Sonrasında adım adım ilerletir hükümetlerle temelinde ticaret olan ilişkilerini. Celal Bayar’a da yakındır, İsmet İnönü’ye de; Demirel’i getirmiştir, Ecevit’ten uzak durmaz; yani politik dengeleri korumayı çok iyi başarır. Askerlerle de arası iyidir. Siyasi havayı daha iyi koklayıp kârını arttırabilmek için yüksek bürokrasiden bilgi almanın yollarını da bulur. Dış dünyaya açılır, önce yabancı şirketlerin acenteliklerini alır, sonrasında onlarla ortaklıklar kurar. Fabrikalarına fabrikalar katarken kendisine dokunacak başkalarının yatırımlarını engellemenin, onları ayak oyunlarıyla yok etmenin piri, üstadı olur. Anadolu’daki bayilerini gerektiğinde bu oyunlarına katar; hatta onları siyasi hedefleri için araç olarak kullanır.
Derken fabrikalardaki işçiler yavaş yavaş üretimden gelen gücünü kullanırlar: Grev. Çok sert tepki gösterir Fehmi Çok emsallerinin aksine. Valiyi devreye sokar; işçilerle kolluk kuvvetlerini karşı karşıya getirir. Sonrasında kendilerinin de örgütlenmesi gerektiğini anlar ve camiayı bir çatı altında toplar. 1961 Anayasası’nı kendi aleyhlerine gören sermaye sahipleri ondan bir an önce nasıl kurtulmaları gerektiğinin stratejisini belirlerler. Bu arada sol cenahı ne kadar çok parçalara ayırırlarsa onlar için o kadar iyi olacaktır. Bunun için provokasyonlar dahil her yolun önünü açarlar. Sermaye sınıfı güçlenirken ülke insanları hak ve özgürlükler de gittikçe küçülür; milli gelirden aldıkları pay azaldıkça azalır. Roman hep kazanan kaymak tabakanın bir gün insanca bir yaşam isteyen kitlelere karşı kaybedeceği umuduyla sona erer.
Fehmi Çok ve Türkiye özelinden anlatılmasına karşın uluslararası bağlamda da İmparator’un elbette gerçek hayatta karşılığı vardır. Bunu da bir bilim insanı yıllar sonra bir akademik çalışma olarak yayımlamıştır: Koray R. Yılmaz, Mahalle Bakkalından Küresel Aktöre Arçelik / İşletme Tarihine Marksist Yaklaşım, Sosyal Araştırmalar Vakfı Yay, İstanbul, 2010. Bu araştırma inceleme yapıtı İmparator gibi yalnızca “Koç” ekseninde değil, uluslararası alana, Marksist yaklaşımlara, kapitalizmin tarihine de uzanan çok katmanlı bir yapıt olmakla birlikte kitaba yazardan sonra ikinci bir ön söz yazan Fuat Ercan “Koç” eksenine de şöyle değinir:
“Çalışmada Türkiye’de kapitalizmin kendine özgü gelişme eğilimleri içinde inanılmaz zengin detaylar üzerinden zincirlerinden boşanan dev Koç Holdingin önemli bileşeni olan Arçelik analiz ediliyor. Nasıl ‘…Vehbi Koç bir kişi değil, bir müessese’ ise Arçelik de sadece bir işletme değildir. (…) Erol Bilibik’e göre ‘Koç kapitalinin, sanayi kapitalinin pazarlamasının Türkiye’de örgütleniş biçimi, Adalet Partisi yerel yönetim başkanlıklarının bayilikler şeklinde elde bulundurulmasına yöneliktir. Yani AP’yi iktidara getirecek iller, ilçeler bazında başkanlar Arçelik bayilerinin sahipleri durumundadır. Bunların hepsini üst üste koyduğumuz zaman durum şunu gösteriyor: ‘Yeni ve kuvvetli bir iktidar var: Özünde de sanayi burjuvazisinin iktidarı.”
İktisatçı Akademisyen Koray R. Yılmaz kitabının ön sözünde şunları söyler: “…kitap, toplumsal/sınıfsal nitelikleri, yönetim ve mülkiyete dair içerikleri ile ‘genel olarak sermayenin’ temsil niteliğindeki parçaları olan şirket/işletme/firma (ŞİF) adı verilen ilişki toplamına yönelik eleştirel bir denemedir. (…) ŞİF direkt olarak ya da dolaylı bir biçimde, ama yeryüzündeki insanları ortak kesen bir eksen ve onları zorunluluk alanına hapseden, dolayısıyla özgürlük alanını daraltan temel bir ilişki biçimidir.”
İnsanları temel gereksinimlerini karşılayacak veya azıcık yukarıya taşıyacak hayat alanlarına hapsedip özgürlüklerini kısıtlamak, küresel sermayenin dünyayı ele geçirmesi anlamını taşımaktadır ki İmparator bunu roman tarzında, Koray R. Yılmaz bilimsel olarak ortaya koymuştur.
Son bir söz: 1970’li yıllarda yazılan, politikacıları gerçek adlarıyla yansıtan İmparator update edilip günümüzde yazılsaydı yazarına, yayıncısına acaba ne olurdu?