Siz nerede olduğunuzu sanıyorsunuz beyefendi?
Göztepe maçında göze çarpan ilk şey futbolcuların neredeyse isteksizlik denebilecek seviyedeki durgunlukları.
Fotoğraf: AA
Senem GÜLKAR
Beşiktaş bir sezonda daha tepeden aşağıya her basamağındaki çatlaklarla cebelleşiyor. Elbette ilk sırada en görünür olan yer, yeşil saha var. Duran toplarda hem defansif hem ofansif anlamda büyük zafiyet gösteren takım, futbolun bu kısmının doğası gereği, yeteri kadar çalışmama eleştirileriyle karşı karşıya. Haftalardır devam eden bu görüntüye, lig arasında verilen 5 günlük tatil de eklenince akla ister istemez “vizyon” kelimesi geliyor.
Göztepe maçında göze çarpan ilk şey futbolcuların neredeyse isteksizlik denebilecek seviyedeki durgunlukları. Takımın, ligin henüz 13. haftasında bu tepkisizliği kabul edilebilir gibi değil. Hele ki ülkenin en büyük ve mutlaka şampiyonluk hedefiyle yola çıkan kulüplerinden birinde…
Teknik Direktör Giovanni van Bronckhorst’un maç sonu açıklamalarına bakıldığında, belki esas meselenin işte o “vizyon” olduğu düşünülebilir. Şampiyonluğu “beklenemez” gören bir çalıştırıcının oyuncularını nasıl motive edebileceği merak konusu. Kenara baktığında ihtiyacı olan inancı göremeyen futbolcunun akıbeti ortada.
Muhakkak, futbol gibi milyonlarca insanın gözü önünde oynanan bir organizasyonda, yeteneğin ve teknik/taktiğin yanında karakter özellikleri de çok önemli. Kastettiğim ‘iyi insan olmak’tan ziyade disiplinli çalışıp, sorunu doğru analiz edip sorumluluk alma ve bunu tepkiye dönüştürecek cesareti gösterme. Nitekim Gedson Fernandes gibi nispeten genç bir futbolcu, maçtan sonra soyunma odası yerine tribüne giderek taraftarlardan özür dilerken ve maç sonu röportajındaki açıklamalarında bu kabullenemeyişi gerçekten hissettiğini gösterirken sorunun tam nerede olduğunu da işaret ediyordu. Bu karakterdir!
Ancak maalesef bu meseleyi Gedson ve birkaç futbolcuyla halletmek mümkün değil. Öyle ki bu takım sezona müthiş bir hırsla başlarken sahada olan da sanki yakalarına yapışmış görünmez eller varmışçasına hızlı bir şekilde aşağı çekilen de aynı futbolcular.
Velhasılıkelam, hedeflerin uyumu konusunda neredeyse kulüple tezat konuma geldiği maç sonrası iyice netleşen hocanın bu kez sanırım uygun bir takımda olup olmadığını kendi düşünmesi gerekir.
Bir pay da taraftara.
Her şeyin metalaştığı bu çağda, Beşiktaş tribünlerinin bundan nasibini almayacağını düşünmek güzel bir düşten ibaret. Fakat her şeyin başından beri ‘Siyah-Beyaz’a karakterini kazandıran olgu taraftarı olmuştur. Camianın doğası gereği tribünler hep sahanın içinde olarak; elbette gerektiğinde hocalara, yönetimlere “elveda” dedirtmiş, en önemlisi ise takıma maçlar kazandırmıştır. Her nesil muhakkak kendi özelliklerini yansıtacaktır ama bu tutku dolu bağdan tamamen uzaklaşan bir Beşiktaş tribünü, kendiyle beraber Beşiktaş’ın özünü de bitirecektir. Para verip başarıyı ayağına beklemek, gelmeyince kendi sorumluluğunu almayıp sadece eleştirmek ancak başka camiaların özelliği olabilir. Bu ayrıca kulübü başarıya da taşımaz, özellikle sahada oynananın dışında atılan çelmelerle de sürekli uğraşan bir kulübü…
Beşiktaş taraftarı düşen çocuğunu yerden kaldırır, kendi evinde rakip seslere onu ezdirmez.
Beşiktaş taraftarı futboldan anlar. Bütünü görmek yerine, neredeyse her maçta oynamış, elinden geleni yapmış bir futbolcuyu, bir hatada diğer arkadaşlarından ayırıp ıslıklamaz. Kötü anlarda suspus olmaz, desteğini esirgemez.
Yaşayanlar hatırlar, 5 Kasım 1998’de 3-0 öne geçtikten sonra 3-3 beraberliğe düşülen Valerenga maçı sonrası, Fulya Şan Ökten Tesislerine giden taraftarlarla Kaptan Şifo Mehmet’in konuşmasını. Ertesi günlerdeki ilk maçta, stat henüz 20 bin kişilikken 35 bin taraftarın tribünleri dolduruşunu ve “Canın sağ olsun Beşiktaş’ım” tezahüratlarını. Şimdi yine, tel örgülerin arkasından, bu kez Gedson vasıtasıyla uzatılmış eller var. Beşiktaş taraftarı o elleri tutmayı bilir.
Ve ancak bu şekilde gelen bir başarıyla tatmin olur. Bizzat elinin değdiği, büyük bir parçası olduğu başarıyla. Dünyaca ünlü, kariyerleri kupalarla dolu futbolcular için bu camiayı unutulmaz kılan başka nedir ki?