27 Kasım 2024 05:40

Özak Tekstil direnişinin 1. yıl dönümü: Nasıl kazanılacağını öğreten bir direniş

“Özak direnişi zaferle bitmemiş olsa da önemli kazanımları olan ve pek çok özelliğiyle ülkedeki işçi hareketinin tarihine geçen bir direniş oldu.”

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Mehmet TÜRKMEN
BİRTEK
-SEN Genel Başkanı

27 Kasım 2023’te başlayıp 13 Şubat 2024’te biten Özak Tesktil direnişinin üzerinden bir yıl geçti. 80 gün süren Özak direnişi, işçi sınıfı için pek çok bakımdan öğretici derslerle dolu bir deneyim bıraktı geriye. Özak direnişi, sermaye sınıfının, iktidarın/devletin bütün kurumlarıyla işçi sınıfına saldırısının ve işçi düşmanlığının aldığı biçimi tüm çıplaklığıyla görünür kıldığı kadar, bürokratik/sarı sendikacılık anlayışının sınıfa ihanetinin düzeyini de tüm açıklığıyla ortaya serdi. Ancak, Özak direnişinin öğrettikleri bundan ibaret değildi kuşkusuz; işçi sınıfının karşısındaki bu ablukaya, bu sınıf düşmanı cepheye karşı nasıl bir mücadele ve nasıl bir sendikal anlayışa ihtiyaç olduğu sorusuna da yanıt veren bir direnişti.

Özak direnişinin; sermayenin, devletin ve iş birlikçi bürokrat sendikal anlayışın kölelik ve sefalet düzenine mahkum etmeye çalıştığı işçiler için, en çok da bölgedeki işçiler için geriye ne bıraktığını tek bir cümleyle özetlemek gerekirse o da şudur: Bu direnişte düşmanı yenemedik ama dostu-düşmanı daha iyi tanıdık, düşmanı nasıl yenebileceğimizi öğrendik ve bu direnişte öğrendiklerimizi hafızamızdan hiçbir güç silemez!

UCUZ KÖLELİK DÜZENİNE KARŞI BÖLGEDEN YÜKSELEN SES

Özak direnişi, Türkiye’de, özellikle de Doğu ve Güneydoğu bölgesinde tekstil ve hazır giyim sektöründe çalışan on binlerce kadın ve erkek işçinin ne kadar ağır ve insanlık dışı koşullarda çalıştıklarının ilk defa toplumun geniş kesimlerince bu kadar görünür olmasını sağladı. Ve elbette, bu koşulları değiştirmek için sendika seçme hakkını kullanıp örgütlenmek istediklerinde başlarına neler geldiğinin görünmesi için de öyle. 

Özak direnişinin tüm çıplaklığıyla açığa çıkmasını sağladığı önemli şeylerden biri de Levi’s şahsında, dünya devi tekstil markalarının ürünlerini üreten işçilerin maruz kaldığı bütün bu korkunç suçlara göz yumduğu; imzaladıkları ve uymayı taahhüt ettikleri onca uluslararası sözleşmeye, kamuoyuna açıkladıkları onca sosyal sorumluluk ilkelerine rağmen, bu markaların hakim olduğu tedarik zincirinin halkalarının Türkiye gibi ülkelerde işçileri kölelik koşullarına mahkum eden prangalara dönüştüğüydü.

Özak Tekstil işçilerinin yaşadıkları aslında sadece Özak işçilerinin değil, Türkiye’de ve özellikle de Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yaşayan yüz binlerce tekstil ve hazır giyim işçisinin de hikayesiydi aynı zamanda. Bugün sadece Özak Tekstil işçilerini konuşuyor olmamızın tek sebebi, diğer pek çok fabrikada çalışan işçilerin, aynı ağır koşullarda çalışıyor olmalarına rağmen, Özak Tekstil işçileri gibi bu kölelik koşullarına isyan ederek örgütlenme ve mücadele etmeye girişecek öfke ve cesaretlerinin henüz açığa çıkmamış olmasıdır. Bu öfke ve cesaretin açığa çıkması, bölgedeki pek çok fabrika için artık sadece bazı nesnel ve öznel koşulların bir araya gelmesine bağlı bir an meselesidir. Nitekim, devletin ve sermayenin bütün güçleriyle, Özak işçilerini ve onların mücadelesine öncülük eden BİRTEK-SEN’i, Anayasa’yı ve hukuku ayaklar altına alarak sert bir şekilde cezalandırmak istemesi de diğer işçilerin Özak işçilerinden cesaret alarak aynı kölelik koşullarına itiraz etmeye, aynı şekilde örgütlenmeye ve mücadele etmeye yeltenmemesi içindi. 

Çünkü, Özak işçilerinin direnişi aynı zamanda yüz binlerce işçiyi bu koşullarda çalışmaya mahkum eden, Türkiye’yi ucuz iş gücü cenneti, Doğu ve Güneydoğu bölgesini ise Türkiye’nin Bangladeş’i haline getirmek isteyen sermayenin ve devletin bu politikasına karşı bölgeden, Urfa’dan yükselen bir itirazdı. Bu direnişin zaferle, yani Özak’ta kölelik ve sarı sendika düzeninin son bulup BİRTEK-SEN’in kalıcı örgütlülüğüyle sonuçlanması demek, bu örgütlülüğün hızla Urfa ve bölge illerindeki pek çok fabrikaya yayılması demekti. İşte bu yüzdendir ki, böyle bir tehlike karşısında, bölgedeki sermaye güçleri ve onların hizmetinde olan devletin ilgili bütün kurumları, örtmeye bile gerek duymadığı bir sınıf refleksiyle hareket etti. Kolluk güçlerinden yargıya, belediye başkanından müftüye, Çalışma Bakanlığından diğer bütün ilgili kurumlara kadar devlete ve hükümete bağlı bütün resmi kurumların işçilere karşı her türlü suçu işleyen patronlarla iş birliği yaparak, işçilerin hak arama ve sendikal örgütlenme hakkına nasıl saldırdığını, hukukun ve son derece yetersiz olan yasal hakların bile nasıl kolayca ayaklar altına alındığını; devletin, bu direnişi izleyen milyonların gözü önünde tepeden tırnağa, katıksız bir patron devleti olduğunu gösterdiği bir direnişti Özak.

SARI SENDİKACILIĞIN İPLİĞİNİ PAZARA ÇIKARAN DİRENİŞ

Özak direnişinin açığa çıkardığı, geniş kitleler nezdinde bütün açıklığı ve somutluğuyla teşhir ettiği gerçeklerden biri de işçilerin insanca çalışma koşullarına kavuşmak için gerçek bir sendikal örgütlenmeye sahip olamayışının en önemli sebeplerinden biri olan, patronlar ve iktidarla iş birliği içindeki bürokratik ve sarı sendikacılık anlayışının oynadığı roldü.

Özak Tekstil, işçilerin açlık sınırı altında ücretlerle, son derce ağır ve kötü koşullarda, günde 18-20 saati bulan mesailere zorlanarak çalıştırıldığı, kadın işçilerin uzun çalışma saatleri ve aşırı üretim baskısı yüzünden fabrikada fenalaşıp bayıldığı, mobbing ve tacize uğradığı, işçilerin sürekli haksız gerekçelerle tazminatsız işten atıldığı bir fabrika. Ancak Özak işçileri, bütün bu kötü koşullardan ve onları bu koşullarda çalıştıran patrondan önce, bu koşullara karşı çıkmalarının önündeki en büyük engel olan iş yerindeki sarı sendikadan kurtulmak için ayaklandılar dersek yanlış olmaz. Bu yüzdendir ki, direniş başlarken işçilerin ilk attığı ve direniş boyunca da en çok attığı sloganlar “Öz İplik dışarı, BİRTEK-SEN içeri, satılmış sendika istemiyoruz!” sloganlarıydı.  

Özak’ta 8 yıldır Öz İplik-İş Sendikası örgütlü. Ancak bu sendika, örgütlü olduğu bütün fabrikalarda olduğu gibi, işçilerin maruz kaldığı bütün hak ihlallerine göz yummakta ve işyerinde patronla birlikte hareket etmektedir. Gördükleri bütün baskı ve şiddete rağmen 80 gün boyunca direnen Özak işçilerinin öfkesine neden olan sendikacılık anlayışını anlamak için Özak’tan birkaç örnek vermek yeterli. Öz-İplik-İş Sendikası Özak’ta işçiler adına işverenle şu ana kadar her biri 3 yıllık olmak üzere 3 Toplu İş Sözleşmesi imzaladı. Bu sözleşmelerin tamamı işçilere fikirleri sorulmadan, işçilerin onayı alınmadan, hiçbir şekilde işçilere bilgi dahi verilmeden imzalandı. Örneğin Özak’ta, 10, 12 yıllık usta işçiler dahi bu sözleşmeye göre asgari ücretin sadece 500 lira üzerinde, açlık sınırının bile altında olan ve çoğu sendikasız iş yerindeki ücretlerden bile düşük ücretler almaktadırlar.

İkramiye, izin hakkı, sosyal yardım, kadın işçiler için kreş hakkı, çocukları için eğitim ve yakacak yardımı gibi hiçbir sosyal hakları olmadığı gibi, sendikasız işçilerin yararlanabildiği mevcut yasal haklardan bile yararlanmamaktadırlar. Çoğu işçi yasal senelik izin hakkını bile kullanamamaktadır. Dahası, sendika üyesi işçilerin hiçbiri, iş yerindeki sendika temsilcileri de dahil, imzalandıktan sonra bile sözleşme metnine hiçbir şekilde ulaşamamaktadır. Yani sendika üyesi işçilerin, kendileri adına imzalanan ve kendilerinin haklarını ve çalışma koşullarını düzenleyen sözleşmeyi bile görme hakları yok. Bu sendikanın, iş yerinde işçilerin haklarını savunmasını, işçilere yönelik hak ihlalleri karşısında üyelerinin haklarını korumasını bırakın, işçilere karşı işlenen suçlarda bizzat patron adına hareket etmekte ve patron adına bizzat kendileri işçilere baskı ve mobbing uygulamaktadırlar. Örneğin Özak’ta işçilere tutulan tutanak ve cezalandırma işlemleri bile bizzat sendikanın işyerindeki temsilcileri tarafından yapılmaktadır. Haksız yere ve tazminatsız işten atılan sendika üyesi işçilere hukuki destek bile vermedikleri gibi, kendi imkanlarıyla avukat tutup iş yerine tazminat davası açan kendi üyesi işçilere karşı mahkemede patronun şahitliğini bile Öz İplik-İş temsilcileri yapmaktadır. Ve bu anlattığım örnekler sadece Özak Tesktil’e özgü değil. Türkiye’de tekstil iş kolunda örgütlü ve yetkili olan ve aynı zamanda IndustriALL üyesi olan sendikaların örgütlü olduğu iş yerlerinin neredeyse tamamında durum aşağı yukarı böyle maalesef.

Yani özetle, Özak işçilerinin mücadelesi, sadece bir sendikada örgütlenme mücadelesi değil; patron iş birlikçisi bir sendikadan kurtulma mücadelesiydi aynı zamanda. Özak işçilerinin mücadelesini boğmak için harekete geçen devlet ve sermaye güçleri de sadece işçilerin sendikalı olmasından korktukları için değil; asıl olarak işçilerin BİRTEK-SEN gibi mücadeleci bir sendikada örgütlenmesinden korktukları için bu kadar sert ve düşmanca saldırdılar. Çünkü patronlar ve hükümet için Türkiye’de ucuz ve güvencesiz iş gücüne dayalı emek rejiminin sürdürülebilmesinin en önemli koşullarından biri de Öz-İplik-İş ve Teksif gibi, işçilerin talep ve çıkarlarından çok, patronların ve hükümetin öncelik ve çıkarlarına göre hareket eden bürokratik ve sarı sendikacılık anlayışının gücünü korumasıdır.

ÖZAK DİRENİŞİNİN KAZANIMLARI

Özak direnişi zaferle bitmemiş olsa da önemli kazanımları olan ve pek çok özelliğiyle ülkedeki işçi hareketinin tarihine geçen bir direniş oldu.

1- Bütün eksiklerine ve zayıflıklarına rağmen, uzun yıllardır ilk defa hem ulusal hem de uluslararası düzeyde böylesine güçlü bir dayanışmanın ortaya çıktığı, Türkiye’de 30’dan fazla ilde ve 10 farklı ülkede toplamda yüze yakın irili ufaklı dayanışma eylemlerinin yapıldığı bir direniş oldu. Ulusal ve uluslararası basında ve kamuoyunda geniş bir yankı uyandırdı. 80 gün süren direnişte yüzlerce işçinin günlük yol ve yemek ihtiyaçları başta olmak üzere, direnişin toplamda 1,3 milyon lirayı aşan maliyetinin tamamının dayanışmayla çözülmesi önemli bir örnek oldu.

2- Direnişin işçilerin işe geri alınması ve kalıcı bir sendikal örgütlülükle sonuçlanmaması her ne kadar direnişi takip eden ve kazanımla bitmesi durumunda yaygın bir şekilde BİRTEK-SEN’de örgütlenme eğiliminde olan işçilerin cesaretini kırmış ve olumsuz etkilemiş olsa da genel olarak sendikanın mücadeleci tutumu işçiler içinde daha çok görülür ve bilinir oldu.

3- İşçileri işe geri aldırmayı başaramamış olsak da yasa dışı grev gerekçesiyle işten atılan 400 işçinin 380’nin direniş sürerken tazminatlarının ödenmesi de önemli bir kazanımdı. Çünkü daha önce yüzlerce işçinin tazminatsız işten atıldığı Özak Tekstil’in 13-14 yıllık tarihinde ilk defa işçiler tazminatlarını alabildiler. Urfa’da, “Öz iplik-İş orda yetkili olmasına rağmen şimdiye kadar bir tek işçinin tazminatını alamadı ama BİRTEK-SEN yetkili olmamasına rağmen 400 işçinin tazminatını aldı” şeklinde sözleri pek çok işçiden duyabilirsiniz.

Ayrıca Özak Tekstil işçilerinin sendikal tazminat hakkı talebiyle Levis’a karşı yürüttüğümüz uluslararası kampanyamız devam ediyor. Temiz Giysi Kampanyası, Avrupa’daki kimi sendikalar ve hak örgütlerinin desteğiyle uluslararası düzeyde Levis’a karşı bir çalışma yürütülüyor. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde Almaya ve Hollanda’da Levis’a karşı tedarik zinciri yasaları kapsamında davalar da açılacak.

4- Özellikle Tekstil iş kolundaki yetkili sendikalar içinde sendikal bürokrasinin en çürümüş örnekleri hakim. Özak direnişi, Tekstil işkolunda sendikal bürokrasinin en işbirlikçi ve sararmış versiyonu olan Öz İplik-İş’e karşı, sendikal bürokrasinin teşhiri ve mücadeleci bir sınıf sendikacılığı örneğinin görünür olması bakımından olduğu gibi, aynı zamanda işçilerin sendikal bürokrasiye karşı tepkisi ve öfkesinin açığa çıktığı en önemli direnişlerden biri oldu.

ÖZAK’TA NELER YAŞANMIŞTI?

700 işçinin çalıştığı Özak Tekstil’de, 2023 kasım ayı başından itibaren 500’den fazla işçi patron yandaşı Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye oldular. Ve bu yüzden başlarına gelmeyen kalmadı. Fabrika yönetimi ve Öz İplik-İş temsilcileri işçileri tek tek sorgu ve ikna odalarına çekerek, tehdit ve baskıyla BİRTEK-SEN’den istifaya zorladı. Kadın işçileri, onlara iftira atmakla, özel hayatlarını ifşa etmekle tehdit ettiler. Bunlar da yetmeyince sendika üyelerini işten atmaya başladılar. 27 Kasım sabahı ilk olarak Seher Gülel işten atıldı ve BİRTEK-SEN’den istifa etmeyen bütün işçilerin işten atılacağı söylendi. Bunun üzerine 450 işçi bu baskılara karşı aynı gün iş bırakarak greve başladı.

İşçilerin bu haklı ve demokratik eylemi, patronla iş birliği içinde olan Valiliğin ve kolluk güçlerinin keyfi, hukuksuz ve antidemokratik baskısıyla engellenmeye çalışıldı. Patronun isteğiyle Valilik hukuksuz bir şekilde Urfa genelinde eylem yasağı kararları aldı. Önce fabrikanın olduğu sokağın, daha sonra OSB’nin girişi asker barikatlarıyla işçilere kapatıldı. 

Askerler işçilere TOMA’larla, coplarla, tazyikli su ve biber gazıyla defalarca sert bir şekilde müdahale etti. İşçiler ve BİRTEK-SEN yöneticileri defalarca toplu halde gözaltına alındılar. 80 gün süren direniş boyunca 190 gözaltı yapıldı. Onlarca kadın ve erkek işçi şiddete uğradı, darp edildi. BİRTEK-SEN üyesi 400 işçi işten atıldı. Kara liste uygulaması yüzünden aylarca iş bulamadılar.

Bununla da yetinmediler, patronun ve Öz İplik-İş Sendikasının isteği üzerine işyerinde denetim yapan çalışma bakanlığı müfettişleri, tamamen düzmece bir teftiş raporu yazdılar ve skandal bir kararla BİRTEK-SEN’e yaklaşık 1,5 milyon lira idari para cezası kesildi. Türkiye’de ilk defa bir sendikaya böyle bir para cezası kesildi. Ve üstelik normalde sendikal örgütlenmeyi engelleyen patronlar için uygulanması gereken, ama daha önce hiçbir patron için uygulanmamış bir madde, ilk defa bir sendika için uygulandı. Cezaya gerekçe olan suçlama ise işçileri baskıyla tehditle Öz İplik-İş’ten istifaya ve BİRTEK-SEN’e üye olmaya zorlamaktı! Üyeleri sorgu odalarına çekilerek tehdit edilen, istifaya zorlanan, sendika seçme hakkını kullandı diye 400 üyesi işten atılan, 80 gün boyunca neredeyse her gün kolluk güçlerinin şiddetine ve gözaltılara maruz kalan sendikaya bu gerekçeyle para cezası verdiler.

BİRTEK-SEN bağımsız bir sendika, iş kolu barajı engeli yüzünden toplu sözleşme yapamıyoruz. Toplu sözleşme yapamadığımız için aidat gelirimiz de yok. Sendikamız bütün faaliyetini yöneticilerin ve üyelerinin gönüllü katılımı ve fedakarlığıyla yürütüyor. Bağış ve kimi destekler dışında hiçbir düzenli gelirimiz yok. Kurulduğumuzdan beri, büyük çoğunluğu Antep’te olmak üzere, bölge illerinde toplamda 50 civarında fabrikada işçilerin grev ve direnişlerine öncülük ettik. Ve bunların büyük çoğunluğu kazanımla sona erdi. Kesilen bu para cezası aslında sendikamızın ekonomik olarak çökertilmesi anlamına geliyor. Amaçları bu. Özak işçilerini ve sendikaları BİRTEK-SEN’i bir de böyle cezalandırmak istiyorlar.

ÖNCEKİ HABER

İsrail'in Gazze kentinde bir evi bombalaması sonucu 7 Filistinli öldü

SONRAKİ HABER

ABD Başkanı Biden: Ateşkes yarın yerel saatle 04.00'te yürürlüğe girecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa