Tasarruf Programları İletişim öğrencilerinin eğitim hayatını nasıl etkiliyor?
Hem müfredat yetersiz hem de yeterli dijital ekipmanlarımız yok, eğitime ayrılan bütçe nereye gidiyor?
Fotoğraf: Pixabay
Elif
Malik
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
İktidarın bizi yıllardır mahkûm ettiği ekonomik buhranı ortadan kaldırmak bahanesiyle uygulanan Orta Vadeli Program ile birlikte ücret ve maaşların baskılanarak faturanın yine milyonlarca işçi emekçi kesimlerine kesildiğine şahit oluyoruz. Bu durumdan etkilenenlerin sadece emekçiler olmadığını, gençliğin de sorunlarla karşı karşıya olduğunu öğrenciler olarak gayet iyi biliyoruz. Bu yazıdaysa mevzubahis program ve tedbirlerin eğitim hayatına nasıl yansıdığını, fakültemiz öğrencilerini hangi haklarından mahrum bıraktığını ve buna karşı neler yapılabileceğini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle konuşuyoruz.
ÖĞRENCİLER İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE UMDUKLARINI BULAMADI
Radyo, TV ve Sinema Bölümünden Zeynep, okulumuzdaki stüdyo eksikliğine değiniyor. “İstanbul Üniversitesinin adının saygınlığına yakışır bir altyapı ve imkân beklentisiyle geldiğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım. Yaşadığım hayal kırıklığı, stüdyoda vakit geçirmeye başlamamla arttı ve 6 Şubat sonrasında İstanbul’daki deprem riski nedeniyle apar topar taşınma sürecinde yeni bir doruk noktasına ulaştı. Okulların deprem dolayısıyla online sisteme geçirildiği dönemde taşınma bir türlü gerçekleştirilemedi. Daha sonrasında RTS bünyesinde bulunan kurgu, sinema, radyo ve stüdyo birimlerinden yalnızca kurgu faaliyetlerine başlanabildi. Sinema ve radyonun inşa süreci, aradan bir yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen halen tamamlanamadı; stüdyo ise kaybedilmenin kıyısından döndü. Fonksiyonel bir stüdyonun eksikliği ise akredite puanının kaybedilmemesi için kampüs dışındaki bir ‘stüdyo’ ile kapatılmaya çalışıyor. Öğrenciler ‘Stüdyo Uygulamaları’ dersini bir derslikte oturarak almak zorunda.”
Gazetecilik öğrencisi bir arkadaşımız 2024 bütçesinden aldığı 10 milyar 637 milyon liralık ödenekle tüm üniversiteleri geride bırakan İstanbul Üniversitesi yönetiminin, bu bütçeyi neye harcadığını sorguluyor: “Okuluma büyük bir umut ve sevinçle geldim. İstanbul Üniversitesi sonuçta diye düşündüm. Fakültemde nitelikli bir eğitim ve pratik dersler ile donanımlı bir gazeteci adayı olacağıma inanıyordum. Derslerin özellikle pratik düzlemde yetersiz olması hem genel bir müfredat sorunu hem de yeterli dijital ekipmanlarımız yok. Mesleki bilgi birikimi ve saha çalışmasından mahrum kalıyoruz. Eğitim için ayrılan bütçenin amacına uygun kullanılmadığına eminim.”
Sinema öğrencisi Danla: “Çoğu fakültenin kendine ait kütüphanesi olmasına rağmen bizim kütüphanemiz yok. Üstüne okulun kendi sitesinde bizim kullanmamız için açıldığı yazan ve sözüm ona ‘zengin arşiviyle geçmişle bugünü, Doğu ile Batı’yı birleştiren’ İÜ Merkez Kütüphanesinde maalesef alanıma ilişkin yeterli kitap bile bulunmamakta. Ayrıca fakültemiz de kendi içinde yetersiz. Sadece sinema öğrencileri olarak derslere girdiğimizde sıkıntı çıkmıyor belki ama iki bölüm veya üç bölüm olarak girdiğimiz ortak derslerde amfilere sığamıyoruz. Mesela Felsefe dersinde sınıfın yarısı ya ayakta dinlemek zorunda kalıyor ya da yer olmadığı için derse bile giremiyor. Peki bizim haklarımız neden bu okulda gözetilmiyor? Haklarımızın gözetilmemesi derken sadece kapasite sorunundan söz etmiyorum, ayrıca okulumuzun tuvaletlerinde hijyen koşulları bile gözetilmiyor. Geçenlerde personel tuvaletinin kapısını kilitlemeyi unutmuşlardı ve oraya girdiğimde orada peçete bulunduğunu görmüştüm. Hem de tek bir rulo da değil, tam üç rulo! Şimdi madem personel tuvaletlerine fazladan koyacak kadar peçete okulda mevcut, o halde bizim tuvaletlerimizde neden peçete yok?”
ÖĞRENCİ DAYANIŞMASIYLA MÜCADELEYİ BÜYÜTMELİYİZ
Bütün bu sorunlar mevcutken eğitime ayrılan bütçe nereye gidiyor? Arkadaşlarımız anlattıklarının yanı sıra geçtiğimiz sene fakülte binamızın bodrum katına personel yemekhanesi yapılmaya çalışıldığını ve eğer kitlesel bir öğrenci dayanışması sağlanmasaydı şu an ders gördüğümüz sınıfların birkaç metre ötesinde yemekhane bulunabileceğine de değinmek isteriz. İşte bu noktada görüyoruz ki öğrenciler birlik olduğu takdirde hakkımızı almak imkânsız değil. Sıra arkadaşımız Kaan da eğitimimizde söz hakkına sahip olabilmek için neler yapmamız gerektiğini açıkça söylüyor: “Bizler kendi sorunlarımız hakkında konuşmak ve yine sürecin doğası gereği bu sorunlara çözüm bulmak için temsil mekanizmalarını kullanmak ve sesimizi kimi otoritelere duyurmak isterken, aynı sistem tarafından bu mekanizmaların etkisizleştirildiğine tanık oluyoruz. Bütçenin olması gerektiği gibi öğrencilere ayrılması ve öğrenci temsil kurullarının tekrardan aktifleştirilmesi için adımlar atılması gerektiğine inanıyorum.” Emin de yapılması gerekenleri birkaç cümleyle özetliyor: “Haklar verilmez, alınır. Haklarımızı almak içinse önce bizden alınanı fark etmeliyiz. İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak çoğunu, daha fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum.”
Bu zorlu süreçte öğrencilere ayrılması gereken bütçeden kısılması, istihdamın azaltılması, okul içerisindeki aydınlatmaların yetersizliği ve benzeri birçok kısıtlamayla güvenli bir kampüs ortamının sağlanmaması, fakültenin hijyenden uzak görüntülere maruz kalması ve daha konuştuğumuz onlarca problemle mücadelemizi sağlamlaştırmak için çoğu arkadaşımız ÖTK gibi bir mekanizmanın ihtiyaç olduğu görüşünde hemfikir. ÖTK’ları tekrardan etkin, demokratik ve işlevsel kılabilirsek bu birlikteliğin havada kalmayacağını, kendi taleplerimizi gerçekleştirmek için bir aracımız olacağını açıkça söyleyebiliriz. Bizlere ilişkin alınan kararlarda söz hakkı sahibi olabilmek ve bütçenin eğitimimize ayrılmasını sağlayabilmek için yan yana gelelim, demokratik temsil mekanizmalarımızı tekrardan kuralım!