Kadınlara kurulan barikatlar mücadelemizle yıkılacak!
Bu seneki 25 Kasım’da da kadınlar iktidarın tüm yıldırma politikalarına karşı bir araya geldi. Çünkü bu mücadele ezilebilecek, baskı ve yasaklarla zapt edebileceği bir mücadele değil.
Fotoğraf: Evrensel
Sude ŞENER
İstanbul
Bir 25 Kasım daha geldi ve geçti, geriye ise yüzlerce kadının sokaklarda haykırdığı taleplerin ve öfkenin yankısı kaldı. Her zamanki gibi yasaklarla uyandık güne. Bir 25 Kasım’da daha sokaklar, metrolar, tramvaylar kapatıldı, otobüsler Taksim’e yakın duraklarda durmadı, hatta ve hatta bir gece öncesinden bölgede araç bırakılması yasaklandı. Çetelere, tarikatlara, mafyalara açık olan sokaklar; bir sene daha eşitlik ve adalet isteyen kadınlara kapatıldı, kadınlar ablukaya alındı.
FAİLLER SOKAKTA, DEVLET NEREDE?
Özellikle Ayşenur ve İkbal’in ölümünün ardından cezasızlık düzenine karşı büyüyen öke Karaköy’de toplanan kalabalıkta kendini gösterdi. “İkbal ölürken polis neredeydi?”, “Kadınlara değil, katillere barikat!” gibi sloganlar sıkça atıldı. Tacizden, şiddetten, cinayetten kadınları koruması gereken emniyetin ve devletin kadın mücadelesini bastırmakla meşgul olması bu sloganları yükselten temel sebep olarak karşımıza çıkıyor. Tacize uğradığında aranması gereken polisin, kadınlar “Tacize uğramak istemiyoruz!” dediklerinde copla, kalkanla önlerine dizilmesi, bir kez daha kadınlara tek adam rejiminin ortaya çıkardığı çarpıklığı gözler önüne serdi.
Bir diğer mesele ise cezasızlık. Ekim ayında 12 kadın, bu sene içerisinde ise şu ana kadar 411 kadın öldürüldü. Katilleri ise ya elini kolunu sallayarak geziyor ya da ceza indirimleriyle beraber hiç denecek kadar az yatıp çıkıyorlar. Bugün ise yine en çok atılan sloganlardan biri “Koruma, aklama, katilleri yargıla!” oluyor. Eşlerini öldüren erkekler çeşit çeşit motivasyonlar bulunup salıverilirken, nefsi müdafaa eden kadınlar ömürleri tükenene kadar hapis yatıyorlar. İşte bu yüzden İstanbul Sözleşmesi ve 6284 kanunu bugün bu kadar öne çıkıyor. Hem faillerin cezalandırılması hem de önleyici yasalarla cinayetlerin önün geçilmesi bugün bu kadar büyüyen şiddet sarmalının daraltılabilmesi için hareketimizin ana talepleri olmaya devam ediyor.
BÜTÇE KADINLARA, ETKİN CİTÖK’LERE
Bütün bunların yanı sıra bu 25 Kasım’a hazırlanırken en fazla gördüğümüz şey yoksulluğun şiddeti nasıl büyüttüğü olmuştur. Yoksul mahallelerde artan şiddetli geçimsizlik, ekonomik desteği olmadığı için boşanamayan kadınlar, hatta belki de bir kadın olarak yaşadıkları sebebiyle psikolojik desteğe ihtiyacı olan ama durumu elvermediği için psikoloğa gidemeyen sıra arkadaşlarımızla kendini gösteriyor. Ne gençlere ne de kadınlara destek olabilecek bir bütçe ayırmamakta kararlı olan tek adam rejimi ise her geçen gün daha fazla genç kadını iş gücüne çekmeye devam ediyor. Sokakta, evde, iş yerinde, aslında herhangi bir yerde; her an tacize, ayrımcılığa, şiddete uğrama kaygısının üstüne bir de “Geleceğimi nasıl kuracağım, bugünümü nasıl yaşayacağım?” kaygısı eklenince genç kadınlar gittikçe nefes alamaz hale geliyor. Bu sebeple üniversitelerdeki koşulları iyileştirecek, tacizi ve şiddeti önleyecek, kadınlara psikolojik ve hukuki destekler sağlayacak, başta CİTÖK olmak üzere, etkin mekanizmalara duyulan ihtiyaç, her alanda karşımıza çıkıyor.
Bugün 169 kadını haklarını savunma ve şiddetle mücadele etme amacıyla çıktığı sokaklarda gözaltına alan iktidar, yıldırma politikalarına devam ediyor. Ancak görmüyor ki bu mücadele kafasını ezebileceği, baskı ve yasaklarla zapt edebileceği bir mücadele değil. Biz Hidralarız, savaşmanız nafile, birimiz düşerse iki, onlar da düşerse dört oluruz. Hatırlatalım: Bir buradayız ve durmayız! Yaşasın kadın mücadelesi ve dayanışması! Yüzleri binlere, binleri on binlere dönüştürecek nice 25 Kasım’lara…