Çalınan çocuğumuzun meyvesi, sütüdür
Buca Belediyesinde sözleşme süreci 2 günlük grevin ardından gece vakti işçilerin haberi olmadan atılan imzalarla sona ermişti. Yaşananları anlatan işçiler, "Çalınan çocuğumuzun meyvesi, sütüdür" dedi.
Buca belediyesi ana binadan bir grup işçi
İzmir
İnsan onuruna yakışır bir yaşam sürmek nasıl işçinin en doğal hakkıysa grev de anayasal bir haktır. İşçinin ücreti; evinin kirasıdır, çocuğunun eğitim hayatı, sosyal yaşantının ta kendisidir. Gelir dağılımında en alt ücret sınıfında yer alan Buca işçilerinin ücreti çocuğunun beslenmesine koyacağı meyvedir, süttür. Sendika başkanı, yöneticisi ve genel merkez yöneticileri kendi menfaatleri için attıkları o imza ile o çocuğun beslenme çantasından meyveyi, sütü gasbetmişlerdir.
İşçilerin çok insani bir talebi vardı. Yoksul olmak istiyordu. En azından yoksul bir biçimde geçinebileceği bir ücret talep ediyordu, az yukarı az aşağı olurdu ama illa ki uzlaşı olurdu, satılmasalardı. “Buca işçisi 2 bin 500 TL gıda alırken diğer belediyeler iki katı alıyor, bunu kabul edemem” diyemeyen, emekçiyi grev alanında bırakıp kaçan tutarsız zat ve yöneticileri Buca’yı sattıkları gibi diğer belediyedeki mücadele arkadaşlarımızı satmasın diye daha çok kenetlenme zamanı. Satan bir daha satar, bizi satan sizi de satar, ey işçiler!
Neticede geldiğimiz bu noktada grevden herkes kendi payına dersler çıkarmalıdır.
İşçi nezdinde: İşçi hiçbir zaman siyasi veya sendikal bir menfaat gütmemiş, saf ve iyi niyetiyle sendikanın çağrısı ile yukarıdaki ekonomik gerekçelerle emeğine sahip çıkmıştır. Kurumu ayakta tutan yadsınamaz bir çalışma gücüne sahip olmasına rağmen, kurumda en az ücretle geçinmek zorunda kaldığını haykırmıştır. İşçinin beklentisi; ek protokolde işçinin yanında saf tutan, “Belediyede bozulan iş barışını tesis edip maaşlar arasındaki uçurumları kapatacağım” söylemini başkanın unutmamasıydı. Ancak unuttu. İşçinin beklentisi temizlik, park bahçeler, fen işleri şantiyelerine ve ana bina ile büro emekçilerine ziyarette bulunarak onlardan en doğru bilgilendirmeyi almasıdır.
Biz işçilerin kırıldıkları bir nokta ise başkanın grev sürecindeki açıklamaları ile bizi halk ile karşı karşıya getirmiş olmasıdır. Bizlerin beklentisi bu değildir. Bugün sokakta gururla gezebiliyorsa bizim ve şantiyelerdeki işçi arkadaşlarımız sayesindedir. Bunu iyi tahlil edip önündeki 4.5 yılı unutmamalıdır. İşçi ile emek ile kavga edenlerin ise bir dönem sonra tarihin çöplüğüne nasıl gömüldüğünün en çarpıcı örneği geçmiş dönemlerin Buca’sıdır.
Başkan nezdinde ise: Bir yanınızdakiler vardır, bir de etrafınızdakiler. Buca işçisi yanınızda yol arkadaşınızdır. Beraber Buca’yı güzelleştirdiğiniz, hizmet verdiğiniz yol arkadaşınızdır. Onlar her daim sorumluluk bilinciyle emeğini ortaya koyar, işini layıkıyla yapar. Bir de etrafınızda görünmek isteyenler vardır. Bu bazıları her dönemin şaibe ile anılan siyasetçileri, şirket müdürleri, bazı birim müdürleri ve bankamatikçilerdir. Yanınızdaymış gibi şakşakçılık yapmaları o sahte yüzlerini gizleyememektedir. Bunlar sizin “temiz ve dürüst Buca” şiarıyla çıktığınız bu yolda size yol arkadaşlığı yapacak temizliğe, dürüstlüğe ve kapasiteye sahip midir? Gemi su alınca gemiyi ilk terk edeceklerini de geçmiş dönemlerde kanıtlamamışlar mıdır? Belediyeye yük bindiren, hizmet etmeyi engelleyen haksız yere eleştirilip vatandaşın önüne atılan, sonrasında Buca için geceli gündüzlü çalışan işçi midir; yoksa işe dahi gelmeden ful mesai alan il ilçe yöneticisi, kahvede vakit geçiren emek sömürücüleri midir?
Son tahlilde: Bir yandan emek mücadelesi veren işçilere destek veren çeşitli siyasi partiler, dernekler, gençlik örgütleri ve başta Evrensel’in omurgalı genç gazetecileri; diğer tarafta emeği, emekçiyi ve belediyeyi sömürmeye çalışan şakşakçı, algıcı, menfaat peşinde bir güruh… Bundan sonra sırtımızı yalnızca birlikteliğimizden aldığımız güce yaslayacağız. Unutulmasın ki, bir gün mutlaka kazanacağız. Hem gecelerinde aç yatılmayan TİS’leri, hem de işçinin iradesini temsil eden sendikal anlayışı kazanacağız.
GENEL-İŞ BUCA’DA İŞ YERİ TEMSİLCİLERİNİ GÖREVDEN ALDI
BUCA Belediyesi İmar AŞ’de toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinin tıkanması üzerine 12 Kasım’da başlayan grev süreci, 2 günlük grevin ardından gece vakti işçilerin ve temsilcilerin haberi olmadan atılan imzalarla sona ermişti. Bu sürecin akabinde Ayça Pektaş’ın baştemsilcilik görevinden alınacağı işçiler tarafından duyulmuş ancak bu karar kendisine tebliğ edilmemişti. Bu haber üzerine temsilciler yayımladıkları deklarasyonla ‘Mücadelenin temsilcilik ile sınırlı olmadığını ve bulundukları yerden işçi sınıfının mücadelesine devam edeceklerini’ ancak bu haksız ve hukuksuz tutumu protesto etmek üzere temsilcilik görevlerinden istifa edeceklerini açıklamışlardı. Temsilciler, karara ilişkin aradan geçen tüm zamana rağmen herhangi bir tebligat ulaşmaması nedeniyle dilekçelerini bugüne kadar beklettiler. Geçtiğimiz gün ise Genel-İş Genel Merkezinden temsilcilere ulaşan tebligatta 6 temsilcinin tamamının görevden alındığı bildirildi. Tebligatta görevden almanın gerekçesi ise yazılmadı. (İzmir/EVRENSEL)
BU ANLAYIŞ İŞÇİNİN KARŞISINDA
Konak Belediyesinden bir işçi
2012 yılından beri Konak Belediyesinde beden işçisi olarak çalışıyorum. İşçiler hak aramak istediği zaman işvereni zaten karşısında buluyor, susturulup işine devam ediyor. Ancak bu süreçte gördüğümüz gibi biz güçlü ve örgütlü olmazsak sendika yöneticileri de işveren gibi davranabiliyor. Resmen koltukları için işçiyi bir basamak olarak kullanıyorlar. Kartal Belediyesinde, Bornova Belediyesinde ve son olarak Buca Belediyesinde işçinin iradesi nasıl satıldı, nasıl hiçe sayıldı, bütün Türkiye gördü. Şimdi ise bizim ocak ayında başlayacak olan toplu iş sözleşmemiz için endişe ediyorum. Karşımızda bize güven verecek bir sendikal anlayış göremiyoruz. Biz de işçi olarak kendimizi örgütleyip işverene ve aynı şeyler bize de yapılırsa bu sendikal anlayışa karşı dik duruşumuzu göstereceğiz.
Evrensel'i Takip Et