27 Kasım 2024 14:59

Ateşkes Arap basınında: Lübnan’da zafer havası, Gazze’de endişe

Lübnan basını anlaşmayı "Direnişin zaferi" olarak yorumlarken Filistinli yazarlar "Hizbullah için geri adım" yorumu yaptılar ve Gazze için endişelerini dile getirdiler.

Beyrut'un Dahiye bölgesindeki Lübnanlılar, yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ardından evlerine dönmeye başladı. | Fotoğraf: Murat Şengül/AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

İsrail ile Hizbullah arasında Lübnan’da ateşkes sağlanması için varılan anlaşmanın yankıları yoğun oldu. Lübnan basını anlaşmayı “Direnişin zaferi ve İsrail’in hedeflerini gerçekleştirmeden geri çekilmesi” olarak yorumlarken Filistinli yazarlar ise Hizbullah’ın daha önce Gazze saldırıları durmadan İsrail’e saldırıları durdurmayacağına dair taahhütlerini hatırlatarak “Hizbullah için geri adım” yorumu yaptılar ve Gazze için endişelerini dile getirdiler.

Lübnan’da yayımlanan Al Bina gazetesinde “İsrail, daha önce talep ettiği Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve askeri altyapısının tamamen tasfiye edilmesi gibi konularda herhangi bir kazanım sağlayamamıştır. Direnişin sahadaki istikrarlı savunması, özellikle Litani’nin güneyindeki bölgelerde işgalin kalıcı bir ilerleme kaydedememesi, Netanyahu’yu savaşı genişletmek yerine sonlandırmaya zorlamıştır” yorumu yaptı. Yine Lübnan’da yayımlanan Al Ahbar gazetesinde de “Netanyahu her ne kadar ordusunun Lübnan içinde serbest hareket edebileceğini öne sürerek sahte bir zafer algısı yaratmaya çalışsa da, anlaşma metni bunu reddeder nitelikte” diye yazdı. Ancak “Ateşkesin kalıcı olması ve anlaşmanın uygulanması, ilerleyen günlerde direnişin ve Lübnan hükümetinin birlikte sergileyeceği diplomatik ve stratejik adımlara bağlı olacaktır” vurgusu da yapıldı.

FİLİSTİNLİ YAZAR: BU ACELENİZ NİYE?

Rai Al Youm Yazarı, tanınmış Filistinli Gazeteci Abdulbari Atwan anlaşma sonrası YouTube’da yayımladığı konuşmasında ise üzgün olduğunu belirtti ve Hizbullah’ın öldürülen Eski Lideri Nasrallah’ın son konuşmasında dile getirdiği “Gazze’de ateşkes olmadan İsrail’e yönelik saldırılarımızı sona erdirmeyeceğiz” sözlerini hatırlatarak mevcut anlaşmanın bir geri adım olduğunu söyledi. “İsrail yenilmişti. Bu aceleniz niye?​” diye seslenerek anlaşmanın yanlış olduğuna işaret etti.

Filistin cenahında genel olarak benzer bir eğilim olması dikkat çekiyor. Nitekim Filistin merkezli Al Kuds’un başyazısında da “Lübnan’daki savaş dursa da, bu büyük olasılıkla geçici olacaktır” yorumu yapıldı: “Çünkü İsrail, anlaşmaları hiçe saymayı ve onları yıkmayı alışkanlık haline getirmiştir; böylece her yerde yürüttüğü savaşla uyumlu hale gelir. Ve elbette, en önde gelen saldırı hedefi Gazze’dir ve halkımızın her yerde soykırıma uğraması için bu saldırı devam edecektir.”


ATEŞKES VE İSRAİL’İN GERİ ADIMI: DİRENİŞİN ZAFERİ

Al Bina/Lübnan

Bu sabah itibarıyla direniş güçleri ile İsrail işgal ordusu arasındaki ateşkes yürürlüğe girdi. İsrail kamu yayın kuruluşu tarafından yayımlanan anlaşma metni, mevcut olan tek resmi metin olma özelliği taşıyor. Bu metin, 2006 yılındaki 1701 sayılı BM Kararı’nın hükümlerine kıyasla daha “hafifletilmiş” bir içerik sunuyor.

ANLAŞMANIN TEMEL NOKTALARI

Coğrafi sınırlama: Anlaşma yalnızca Litani Nehri’nin güneyini kapsıyor ve nehrin kuzeyindeki bölgelere dair herhangi bir düzenleme veya ima içermiyor. Bu, Hizbullah’ın güney dışındaki askeri varlığına yönelik herhangi bir müdahale veya silahsızlandırma talebinin anlaşmaya dahil edilmediğini gösteriyor.

Lübnan ordusunun rolü: Güneydeki güvenlik sorumluluğu tamamen Lübnan ordusuna bırakılıyor. Uluslararası Barış Gücü (UNIFIL) ile ilgili herhangi bir ek yetki veya düzenleme metinde yer almıyor.

Şikayetlerin yönetimi: Anlaşma, ihlal şikayetlerini incelemek üzere, 1996’daki Nisan Anlaşması’nı izleyen gözlem komitesi modeline ve 2006’dan sonra ortaya çıkan üçlü komitenin genişletilmiş bir versiyonuna dayalı; ABD ve Fransa’nın liderlik ettiği beş üyeli bir komite kurulmasını öngörüyor.

İsrail’in geri çekilişi: İsrail, kara operasyonlarının sınırına ulaştığı ve savaşın devam ettirilmesinin maliyetlerinin arttığı bir noktada ateşkese razı oldu. Netanyahu’nun ABD’ye anlaşmaya varma talebini ilettiği sırada, işgal ordusunun sahadaki kapasitesi tükenmiş durumdaydı.

DİRENİŞİN ETKİSİ VE İSRAİL’İN TAVİZLERİ

İsrail’in bu anlaşmadaki pozisyonu, son haftalarda kamuoyuna ilan edilen hedeflere kıyasla oldukça düşük bir düzeyde kalmıştır. İsrail, daha önce talep ettiği Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve askeri altyapısının tamamen tasfiye edilmesi gibi konularda herhangi bir kazanım sağlayamamıştır. Direnişin sahadaki istikrarlı savunması, özellikle Litani’nin güneyindeki bölgelerde işgalin kalıcı bir ilerleme kaydedememesi, Netanyahu’yu savaşı genişletmek yerine sonlandırmaya zorlamıştır.

SONUÇ: DİRENİŞİN ZAFERİ

Direnişin sahada sergilediği üstün performans, İsrail’i masaya oturmak zorunda bırakmış ve İsrail’in anlaşmadaki taleplerini minimize etmiştir. Bu durum, direnişin yalnızca askeri bir güç değil, aynı zamanda müzakere masasında da güçlü bir aktör olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Ateşkesin kalıcı olması ve anlaşmanın uygulanması, ilerleyen günlerde direnişin ve Lübnan hükümetinin birlikte sergileyeceği diplomatik ve stratejik adımlara bağlı olacaktır.

NETANYAHU’NUN ATEŞKES KABULÜNÜN GERÇEK NEDENLERİ

İsrail Başbakanı Netanyahu, ateşkes talebine neden razı olduğuna dair açıklamalarda bulunurken hem gerçeklerden uzak propagandalar yaptı hem de çelişkili bir tablo çizdi. Bir yandan “Uluslararası toplumun başarısıyla gurur duyduğunu” iddia etti, öte yandan Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçlusu olarak hakkında çıkarılan tutuklama kararını göz ardı etti. İran ve Suriye’yi tehdit etti. Ordusunun ve arkasındaki Washington liderliğindeki uluslararası koalisyonun, Yemen Ensaullah (Husiler) güçlerinin Kızıldeniz’den geçmesine izin vermediği tek bir geminin bile geçişini sağlamakta başarısız olduğu gerçeğini görmezden gelerek Yemen’i hedef almakla övündü.

Bir dizi yalanın ardından Netanyahu ateşkes talebinin gerçek nedenini itiraf etti: Ordu yıpranmış durumda, rehabilite edilmesi ve yeniden silahlandırılması gerekiyor ve silahlarının çoğunu ve mühimmat stokunun büyük bir kısmını kaybetti.

ABD Başkanı Joe Biden’ın kilit konuşması, anlaşmanın uygulanmasını denetlemek üzere yüzlerce ABD askerinin geleceği söylentilerinin aksine, hiçbir ABD askerinin gönderilmeyeceğini duyurmak oldu.


ATEŞKES: DÜŞMAN SAVAŞ HEDEFLERİNE ULAŞAMADI

Al Ahbar/Lübnan

İsrail’in iki ay süren saldırılarında direnişçilerin sahadaki kararlı duruşu ve İslami Direniş’in (Hizbullah) ardı ardına aldığı darbelerden hızla toparlanmasıyla birlikte, ateşkes anlaşması nihayet açıklandı ve sabahın erken saatlerinde yürürlüğe girdi. Bu gelişme, ABD Başkanı Joe Biden, Lübnan’daki Geçici Hükümetin Başkanı Necib Mikati ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ofisi tarafından eş zamanlı olarak duyuruldu.

DİRENİŞİN ZAFERİ VE İSRAİL’İN BAŞARISIZLIĞI

Netanyahu, her ne kadar ordusunun Lübnan içinde serbest hareket edebileceğini öne sürerek sahte bir zafer algısı yaratmaya çalışsa da, anlaşma metni bunu reddeder nitelikte. Anlaşmada açıkça, “Bu taahhütler, İsrail veya Lübnan’ın meşru müdafaa hakkını ortadan kaldırmaz” ifadelerine yer verildi.

Bu durum, Milletvekili Hasan Fadlallah’ın bir televizyon programında belirttiği gibi, “ABD’nin Özel Temsilcisi Amos Hochstein tarafından getirilen taslak, Lübnan’ın yaptığı birçok değişiklikle yeniden şekillendi ve düşmanlıkların sona ermesi bu yeni taslak üzerinden sağlandı” sözleriyle doğrulandı.

Lübnan devleti, direnişçilerin sahadaki direnişi sayesinde düşmanın istediği bir teslimiyet anlaşmasını reddetmeyi başardı. İsrail’in, İngiltere ve Almanya’nın gözetim komitesine dahil edilmesi talebi de engellendi. Gelen bilgilere göre, komitenin yalnızca ABD ve Fransa’dan oluşacağı, İngiltere ve Almanya’nın dışarıda bırakıldığı belirtildi.

Bu gelişmeler, direnişin sahadaki gücü ve Lübnan’ın kararlı duruşunun, düşmanın siyasi ve askeri emellerini boşa çıkardığını bir kez daha kanıtladı.

DİRENİŞ İSRAİL’İN SAVAŞ HEDEFLERİNİ TAMAMEN BOŞA ÇIKARDI

Saha gelişmeleri, Lübnan devletine düşman iradesine boyun eğmeme ve İsrail’in hedeflerini engelleme fırsatı sundu. İsrail, sınır bölgesinde tampon bir bölge oluşturma veya Hizbullah’ı tasfiye etme gibi amaçlarına ulaşamadı. Bunun imkansız olduğunu gören İsrail, başarısızlıklarını örtbas etmek için son saatlerde zafer yanılsamaları yaratmaya çalıştı. Ancak bu çabalar, sahadaki yenilgilerini gizlemeye yetmedi.

Öyle ki, İsrail askerleri, yalnızca sembolik bir zafer göstergesi olarak, sınıra yakın Deyr Mimas köyüne kadar ilerleyip, Litani Nehri kenarında fotoğraf çektirmekle yetindiler. Aynı zamanda, Güney Lübnan, Bekaa ve Beyrut’a yoğun saldırılar düzenleyerek kayıplarını telafi etmeye çalıştılar. Beyrut’un batı bölgeleri, özellikle Hamra, Barbour, Nuayri, Handaq el-Ghamiq ve Zukak el-Blat Mahalleleri, yoğun bombardımana maruz kaldı. İsrail, ayrıca Lübnan-Suriye arasındaki tüm kara geçiş noktalarını hedef aldı.

Direniş ise bu saldırılara güçlü bir şekilde yanıt verdi. İslami Direniş, İsrail’in kuzeyindeki yerleşim yerlerini ve askeri yığınaklarını hedef almanın yanı sıra, Tel Aviv’e yönelik dikkat çekici bir operasyon gerçekleştirdi. Bu kapsamda, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Tomer Bar’ın ikametgahını ve Tel Aviv çevresindeki hassas askeri hedefleri vurdu. Direnişin yayımladığı bilgilere göre, operasyonlar tam isabetle gerçekleştirildi. Ayrıca, Tel Aviv ve çevresine insansız hava araçlarıyla (İHA) yapılan yoğun saldırılar ve İsrail’in kuzeyindeki Kiryat Şemona’dan Hayfa’ya kadar uzanan yerleşimlerin bombalanması, İsrail’de büyük bir endişe yarattı.

Sonuç olarak, direnişin sahadaki kararlılığı ve askeri başarısı, İsrail’in savaş hedeflerini tamamen boşa çıkardı. İsrail’in yoğun saldırılarla “zafer” mesajı verme çabaları ise direnişin etkili karşılıklarıyla gölgelendi. Ateşkesin ardından, direnişin son hamlesinin ne olacağı merakla bekleniyor. Bu son hamle, İsrail’in Beyrut’a yönelik saldırılarına güçlü bir cevap niteliğinde olabilir.

İSRAİL’İN SALDIRILARI VE ATEŞKESİN ARDINDAN DİPLOMATİK HAMLELER

İsrail, saldırılarını Hizbullah’a ait askeri ve mali hedefleri vurduğu iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışsa da, gerçekte başkent Beyrut’tan tahliye edilen sivilleri hedef aldı. Bombardımanlar nedeniyle sokaklar sivillerle dolup taşarken, güvenlik güçlerinin bu kaos ortamında neredeyse “komada” olduğu izlenimi oluştu. İsrail’in bu yoğun saldırıları, halkın iradesini kırmayı ve iki ay süren direnişin moral gücünü yok etmeyi amaçladı. Ancak, Lübnan halkının kararlılığı bu vahşi stratejiyi boşa çıkardı.

ABD Başkanı Joe Biden, Lübnan ve İsrail’in ateşkesi kabul ettiğini duyurduğu basın toplantısında, bu anlaşmanın “kalıcı bir çatışmasızlık” sağlamayı amaçladığını belirtti ve Güney Lübnan’a Amerikan askerlerinin konuşlandırılmayacağını ifade etti. Biden ayrıca, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a iş birliği için teşekkür etti ve Lübnan’daki diplomatik çabalar için Fransa’nın Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian’ın yakında Lübnan’a gideceğini duyurdu.

Bu gelişmeler, Beyrut’taki siyasi krizin çözümüne yönelik yeni bir diplomatik sürecin başlangıcına işaret ediyor. Ancak sahadaki halkın ve direnişin tutumu, bu diplomatik çabaların ne kadar etkili olacağını belirleyecek ana faktörlerden biri olmaya devam ediyor.


KARARLILIĞIN ZAFERİ

Al Ahbar/Lübnan

İsrail’in Lübnan’a yönelik 2 ay 3 gün süren topyekûn savaşı boyunca düşman elinden gelen her şeyi yaptı. Savaş bugün, aslında temmuz 2006 savaşını sona erdiren 1701 sayılı Uluslararası Karar’ın bir kopyası olan bir anlaşmayla resmen sona erdi. Anlaşmanın uygulanmasına ilişkin tüm sorumluluk, herhangi bir yabancı güç ya da başka bir unsurdan bağımsız olarak, tamamen Lübnan ordusuna verilmiştir.

Yarın siyaset koridorlarında haklar kaybedilmeden önce Lübnanlıların bugün bilmesi gereken şey, Amerikalıları müzakere talebiyle Beyrut’a ilk gönderenin İsrailli düşman olduğudur. İlk müzakereler önerisi aslında 1559 sayılı Karar’ın uygulanmasını hedefliyordu, ancak direnişçilerin sahadaki kahramanlıkları ve gerçekten destanlaşan direncin yanı sıra, güçlü bir siyasi iradenin etkisiyle, bu öneri 1701 sayılı Karar’ın uygulanmasına yönelik bir öneriye dönüştü. Bu süreç, Meclis Başkanı Nebih Berri’nin liderliğinde ve direnişin komutanlarıyla koordineli bir şekilde yürütülen, kararlılıkla ve akılla yapılan müzakerelerin bir sonucudur. Başkan Berri’nin başlattığı bu çabalar, direnişin dayanma ve uyum sağlama kabiliyetine duyduğu güvenle, müzakerelerin tavanını 1701 sayılı Karar olarak belirlemeyi ve bu temele dayalı olarak müzakerelere katılmayı mümkün kılmıştır. Başlangıçta, “Ortadoğu’da yeni bir düzen” ve ardından Lübnan’daki siyasi gerçekliğin değiştirilmesi konuşuldu; ancak nihayetinde, her şey sadece 1701 sayılı Karar’ın uygulanmasıyla sonuçlandı.

Direnişin yerinden edilmiş halkı, şehitlerini gömmek, evlerini inşa etmek ve düşman tarafından tahrip edilen köylerinde varlıkları ve bağlılıklarıyla ifade edilen zafer bayraklarını yükseltmek için güney banliyölerine, Bekaa ve çeşitli bölgelerdeki köylerine ve şehirlerine dönerken, bugün vurgulanması gereken şey, ağır ve derin darbelere rağmen savaş boyunca devam eden direnişin ayakta olduğu ve devam ettiğidir.


GAZZE’DEKİ SAVAŞ DEVAM EDİYOR!

Al Kuds/Filistin
Başyazı

İyi olan şey, Lübnan’daki savaşın sona ermesi ve İsrail’in Lübnan halkına yönelik saldırılarının durmasıdır. Lübnan halkının direnişi, Hizbullah tarafından yönetilen kahramanca bir direniştir ve bu direniş, Gazze Şeridi’ndeki Filistin direnişine de destek olmuştur. Ayrıca Lübnan halkına yanlarında durarak büyük fedakarlıklar sunmuşlardır. Eğer son müzakerelerde belirlenen şekilde Lübnan’da ateşkes sağlanırsa ve burada ve orada çıkan gelişmeler bunu doğrularsa, bu, Lübnan direnişi için büyük bir kazanım olur. Çünkü bu başarı, İsrail’e yönelik baskı unsurlarının etkisiyle, Lübnan halkı üzerindeki olumsuz etkilerin sona erdirilmesi anlamına gelir.

Doğrudur ki, Lübnan’a yönelik savaşın maliyeti çok yüksek olmuştur, özellikle güney bölgeleri ve birinci ile ikinci hat köyleri çok büyük zarar görmüştür. Birçok kasaba ve mahalle haritadan silinmiş, binlerce bina ve tesis tahrip olmuştur. Ayrıca binlerce şehit verilmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır. Ancak Lübnan, bu zorluklara rağmen, hızla toparlanmak için tüm çabalarını gösterecektir. Her gün ölümle mücadeleye devam ettiğini yineleyen Lübnan, başkenti Beyrut’un enkazların altından yeniden doğmaya hazır olduğunu vurgulamaktadır. Bu, Lübnan halkının gururunu simgeleyen ve insanlara rahatlık ve coşku veren örnek bir direnişin göstergesidir.

Lübnan’a yönelik saldırının büyük olasılıkla sonlandırılmasından bahsederken, daha önemli bir mesele var ki o da İsrail’in halkımıza karşı Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yürüttüğü savaşla ilgilidir. Burada savaş durmayacak; doğru bir ifade ile, bu sıradan bir savaş değil, bir soykırım ve etnik temizlik harekatıdır. Çünkü İsrail, sadece bir savaşla sınırlı kalmayan çok daha geniş hedeflere ve emellere sahiptir. Amacı, sadece bir grup ya da bölgeyi değil, Filistin davasının tamamını hedef almaktır. İsrail’in kampanyası, Gazze Şeridi’ndeki tüm yaşam temellerini yok etmek ve bölgenin işgalini sürdürmek, ardından Batı Şeria’yı ilhak etmek ve nihayetinde Yahudi devletini kurma planlarını tamamlamak için yürütülmektedir. Bu planlar, aşırı sağcı hükümetin belirlediği hedeflerle uyumludur ve İsrail’in emelleri, yalnızca bir savaş ya da saldırı düşüncesinin ötesindedir. Yeni bir gerçeklik oluşturma çabası içindedirler.

İsrail’in projelerinin tehlikesi, Yeni Amerikan Başkanının, Donald Trump’ın iş başına gelmesini öngörmesidir. İsrail, Trump’tan büyük beklentiler içindedir. Bu, onun genişleme, işgal ve sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmesi için büyük bir fırsat sunmaktadır. Hedef, İran’ı tehdit etmek ve nükleer programını yok etmek, aynı zamanda İran’ın desteklediği direniş hareketlerine silah ve mühimmat teminini kesmektir. Böylece, İsrail’in bölgemizdeki zulmünü sürdürme çabaları devam etmektedir. İran’ı yeni çatışma alanlarına çekmek için fırsatlar kollamaktadır; bu sefer hedef, özellikle Irak ve Suriye’deki saldırıları yoğunlaştırmak olabilir. Ancak şu anda İsrail için en önemli hedef, Gazze’deki Filistin halkına yönelik saldırılarını sürdürmek, halkımızı soykırıma uğratmak ve zulme uğramış, mazlum bir halkın boğazını sıkmaya devam etmektir. Bu halk, tarihteki en zor, en şiddetli ve en kanlı savaşlardan birine maruz kalmaktadır.

Lübnan’daki savaş dursa da, bu büyük olasılıkla geçici olacaktır. Çünkü İsrail, anlaşmaları hiçe saymayı ve onları yıkmayı alışkanlık haline getirmiştir; böylece her yerde yürüttüğü savaşla uyumlu hale gelir. Ve elbette, en önde gelen saldırı hedefi Gazze’dir ve halkımızın her yerde soykırıma uğraması için bu saldırı devam edecektir.

ÖNCEKİ HABER

Avukatlardan, Şiar Rişvanoğlu’nun gözaltına alınmasına tepki

SONRAKİ HABER

Yıkılan Pilge Sitesi'nin davasında MHP'li eski Osmaniye Belediye Başkanı tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa