28 Kasım 2024 06:20

Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmenin kirli yüzü

Teknoloji ve maden şirketleri yeşil teknolojinin, dijitalleşmenin ve bunların üretimi için kullanılan nadir metallerin zararı olmadığını, hatta doğanın kurtarıcısı oldukları yalanını sayıklıyor.

Fotoğraf: Voltaics Solar

Paylaş

Burkay Rende

Milattan önce 1200 yılına doğru, bugün haritada Türkiye’nin güneyine denk düşen bölgede, Hititler hafif ve yaygın bir metal olan demiri eriterek daha kolay kullanılabilen ve daha etkili silahlar tasarladılar. Hatta, bazı tarihçilere göre 15. yüzyıldan itibaren Avrupalıların Amerika kıtasındaki fetihleri ancak bu silahlar sayesinde gerçekleşebildi. Demir ve karbon alaşımı sayesinde ilk obüs kovanları, modern parça tesirli ilk el bombaları, askerler için daha sağlam miğferler, zırhlı tanklar üretilebildi. 1914 yılına gelindiğindeyse, hepsi bir araya gelip dünya topraklarını paylaşma yarışına olabilecek en şiddetli biçimde giriştiler. Günümüzdeyse emperyalistlerin karşılığında dünyanın ödeyeceği bedeli düşünmeksizin sahip olmayı amaçladıkları yeni kıymetlileri var: Nadir metaller.  

Nadir metaller, adından da anlaşılacağı üzere doğada az bulunan ve özel kimyasal özelliklere sahip bir grup element. Bu metaller, küçük boyutlarına rağmen modern teknolojinin olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. Telefonlardan elektrikli arabalara, bilgisayarlardan rüzgar türbinlerine kadar birçok alanda kullanılıyorlar. Ayrıca günümüzde sıkça kulağımıza çalınan “yeşil teknoloji”, “yapay zeka” gibi yeni teknolojik gelişmelerin de vazgeçilmez bir parçası.

“Yeşil dönüşüm” ve “dijitalleşme” kavramları, sermaye gruplarının iddialarına göre çevreye duyarlı bir gelecek vadediyor. Ancak, bu teknolojilerin üretimi için gerekli olan nadir metallerin çıkarılması ve işlenmesi, gezegene geleneksel madenlerin çıkarılmasından çok daha büyük zararlar veriyor. Bu çelişkiyse bizi “yeşil aklama” kavramına götürüyor.

Sermayedarlar, ürünlerin çevre dostu olduğu algısı yaratmak için gerçekte yaptıklarından daha çevreci olduklarını iddia ediyor. Bu, genellikle pazarlama stratejisi olarak kullanılır ve tüketicileri yanıltarak ürün veya hizmetlerin satın alınmasını teşvik eder. Bir araştırmaya göre, şirketlerin yüzde 40’ı çevresel iddialarında abartılı ifadeler kullanmakta. Yeşil yıkamanın en klasik örneklerinden birisi, Volkswagen’in araçlarına bir emisyon testinden geçtiğini algılayabilen ve emisyon seviyesini azaltmak için performansı değiştiren bir akıllı cihaz taktığını iddia etmesidir. Volkswagen, bu iddiasından bir süre sonra emisyon testlerinde hile yaptığını kabul etti. Şirket, pazarlama kampanyalarında araçlarının düşük emisyonlu ve çevre dostu özelliklerini halka duyururken bu durum devam ediyordu. Gerçekte, bu motorlar nitrojen oksit kirleticiler için izin verilen sınırın 40 katına kadar yayıyorlardı.

1 KİLOGRAM NADİR METALİN BEDELİ 1200 TON KAYAÇ

Nadir metallere dönecek olursak, Guillaume Pitron’un “Nadir Metaller Savaşı” kitabında yer alan verilere göre, 1 kilogram vanadyum üretmek için 8.5 ton kayaç, 1 kilogram seryum üretmek için 16 ton kayaç ve 1 kilogram galyum üretmek için 50 ton kayaç gerekirken, 1 kilogram lutesyum üretmek için tam 1200 ton kayaç arıtılmak zorunda. Bu dağ gibi kayaçların işlenmesi sırasında kullanılan kimyasallar ve ortaya çıkan atıklar, toprak ve su kaynaklarını kirletiyor, ekosistemlere zarar veriyor. Örneğin, Çin’in Jiangxi eyaleti nadir toprak elementleri madenlerinin, çevresindeki suların ve toprakların ağır metallerle kirlendiği, bölgedeki tarım arazilerinin verimsizleştiği bir bölgeye dönüştü. Bölgeyi beton liç havuzları ve plastik bileşenlerle kaplı atık su havuzları süslerken halkın terk etmek zorunda kaldığı alanda da devasa atık su havuzları var. Bu durum, halk sağlığını da ağır bir şekilde tehdit ediyor. Çünkü, bölgede kullanılan kimyasallar ve ortaya çıkan tozlar, solunum yolu hastalıklarına, kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına ve zehirlenmelere neden oluyor. 

Türkiye’de de henüz işletilmiyor olsa da nadir metal yatakları mevcut. Bunlardan en önemlisi Eskişehir’de bulunan 4 milyon ton rezerve sahip bastnasit-fluorit-barit yatağı. Bunun dışında Malatya’nın Kuluncak yöresinde 1000 ton kadar britolit rezervinin bulunduğu tahmin ediliyor. Elbette bu yatakların işletmeye dönüştürülmesi durumunda Çin’in Jiangxi eyaletiyle aynı kaderi paylaşıp paylaşmayacaklarının cevabı açık.

Üstelik, nadir metallerin geri dönüşüm oranı da oldukça düşük. Dünyadaki altının yüzde 85’i, gümüşün yüzde 50’si, bakır ve alüminyumun yüzde 45’i geri dönüştürülebilirken, nadir toprak elementlerinin geri dönüşüm oranı yüzde 0 ila yüzde 10 arasında kalıyor. Bu durum, nadir metallerin çıkarılması ve işlenmesi ihtiyacını daha da artırıyor ve gezegen üzerindeki zararın katlanmasına yol açıyor.

SERMAYENİN YEŞİL YALANLARI

Yıllar boyunca sermaye sözcüleri ve yayımları her fırsatta yeni teknolojilerin sağlıklı ve verimli oluşundan bahsediyor. Bu bahsin başında güneş enerjisi santralleri geliyor ancak sanıldığı kadar çevre dostu ve verimli değiller. Güneş enerjisi sanayisi için malzeme üreten Uragold Şirketinin Eski Yöneticisi Bernard Tourillon, tek bir güneş panelinin üretiminin, özellikle içindeki silisyumu hesaba katarsak, 70 kilogramdan fazla CO2 saldığını söylüyor. Önümüzdeki dönemde güneş panellerinin sayısının her yıl yüzde 23 artması bekleniyor ki bu güneş enerjisi kapasitesinin her yıl 10 gigawatt artması demek. Bu da 2.7 milyar ton karbonun atmosfere salınması anlamına geliyor, yani bir milyardan fazla otomobilin bir yıl kullanılması sonucunda ortaya çıkana denk bir miktar. Termal güneş enerjisi ile çalışan panellere baktığımızda çevresel etkiler daha da ağırlaşıyor: Bu teknolojilerden bazıları her megawatt/saat elektrik için 3 bin 500 litreden fazla su kullanır. Bu da bir gaz santraliyle kıyaslandığında üç buçuk kat fazla su tüketimi demek.

Konunun ikinci oyunbozanı ise elektrikli otomobil bataryaları. Elektrikli araçlarda kullanılan lityum-iyon bataryaların yüzde 20’si grafit, yüzde 10’u nikel, yüzde 8’i bakır, yüzde 3’ü de kobalt, ama içlerinde lityum, düşük miktarda manganez, yüzde 15 çelik ve yüzde 10 kadar da alüminyum var. Bu verilerin üstüne bir de bu nadir metallerin arıtılmaları ve taşınıp toplanmaları için gereken lojistik süreç eklendiğinde elektrikli otomobilin sadece üretim süreci petrolle çalışan bir otomobilin üretim sürecinden daha çok enerji tüketir. Buna karşın, araçların toplam ömrüne kıstas alarak baktığımızda elektrikli araçlar gerçekten avantajlı. Petrol kullanılmadığı için atmosfere çok daha az karbon salmakta ve araç baştaki borcunu kolayca geri ödeyebilmekte. Ancak, yaygın yapılan bu kıyaslamada elektrikli araçların hızlı yıpranan bataryalarının yenilenmesi hesaba katılmıyor. 

Uzun bir süredir ve sıkça dijitalleşmenin dünyaya sağlayacağı faydalardan bahsediliyor. Örneğin belgelerin, faturaların, kitapların ve diğer birçok materyalin elektronik ortama aktarılmasını sağlayarak kağıt tüketimi önemli ölçüde azalacağı için karbon emisyonlarının düşecek olması. Çevrim içi toplantılar, uzaktan eğitim ve e-ticaret gibi uygulamalar, fiziksel olarak seyahat etme ihtiyacını azaltarak ulaşım kaynaklı karbon emisyonlarının düşmesi. Bu gibi argümanların ardındaki gerçeği görebilmek adına daha yakından incelemekte fayda var. Dijitalleşme sürecinde başrol oynayan cihazların üretiminde nadir metallerin yoğun kullanımından söz etmiştik, bu cihazların üretim sonrası enerji tüketimleri de dikkat çekici.

Dijitalleşmenin kağıt kullanımını azaltarak ve kaynak tüketimini sınırlayarak çevreye daha az zarar verdiği esasında sermayenin kendisine yeni bir kazanç kapısı açmak amacıyla ortaya attığı bir yalan. Dijital cihazların üretimi ve veri merkezlerinin işletilmesi, ciddi miktarda nadir metal ve enerji gerektiriyor. 

Dünyada dijitalleşmenin öncülerinden Google, Facebook ve Microsoft gibi şirketlerin veri depolama merkezleri, iletilen verileri yönetmek ve soğutma sistemlerini çalıştırabilmek için devasa miktarda enerji tüketiyor. Tek bir veri merkezi bile, günlük 30 bin kişilik bir şehrin enerji ihtiyacına eş değer miktarda enerji tüketebiliyor. Son dönemde popüler hale gelen görüntü merkezli yapay zekalar ürettiği her görüntüde önemli oranda enerji tüketiyor. Üretken yapay zekayı kullanarak sadece bir adet görüntü elde etmek ortalama bir akıllı telefonun şarj olabileceği miktarda enerji harcıyor. Goldman Sachs raporuna göre, dünya çapındaki veri merkezleri, şu anda toplam enerjinin yaklaşık yüzde 2’sini tüketiyor ancak bu oranın 2030’a kadar yüzde 4’e yükseleceği tahmin ediliyor. Örneğin, 2023 yılında 86.3 milyon dolar gelir elde eden Google, bu gelirin 33.7 milyar dolarını yapay zeka projelerinden elde etti. Yani, görünürde “yeşil” olan dönüşümün arka planında sermayenin kâr hırsıyla bezenmiş büyük bir enerji israfı yatıyor.

ÖNCEKİ HABER

DEM Parti: Öcalan ile görüşme başvurumuza henüz dönüş olmadı

SONRAKİ HABER

Cengiz Holding’in Kaz Dağı'ndaki feldspat madeni için yürütmeyi durdurma kararı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa