İnsanca bir yaşama ‘sıfır tolerans’la yaklaşanlar
Önümüzdeki sürecin hem işçi ve kadınların ekonomik-demokratik-sosyal haklarına dönük saldırıların hem de harekete dönük saldırıların giderek artacağı bir dönem olacağı açık.
Fotoğraf: Evrensel
Merve KARATAŞ
Şiddet, baskı ve sömürü. Bu üç kelime, AKP-MHP iktidarının işçilere ve emekçilere sunduğu can yakıcı tablonun muhtevası niteliğinde dersek yanılmış olmayız. Sermayenin kârını ve çıkarlarını güvence altına almak için her türlü yöntemi devreye sokan tek adam iktidarı, bir yandan uyguladığı ekonomi politikaları, programları ve bütçe planlamalarıyla işçi ve emekçileri sefalete ve güvencesizliğe mahkum ederken öte yandan kadına yönelik artan şiddete, cinayetlere karşı mağdur suçlayıcı/şiddeti meşrulaştırma çabaları ve cezasızlık uygulamalarıyla kadınların yaşamını adeta cehenneme çeviriyor. Tek adam yönetiminin her gün başka boyutlarda yeniden üreterek karşımıza çıkardığı şiddet ve sömürüye karşı işçilerin ve kadınların öfkesi de giderek birikiyor. Özellikle son dönemlerde artan şiddet, baskı ve sömürü koşullarına karşı “İnsanca yaşamak istiyoruz” diyerek çeşitli eylemliliklerle bu öfkeyi harekete geçirenlere tahammülü olmayan sermaye ve onun iktidarı, sopasını göstermekte gecikmiyor.
Sadece son birkaç ayda yaşananlara bile bakarsak;
- Sendikalaştıkları için işten çıkarılan Polonez Gıda işçileri ve ücretlerinin iyileştirilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması için direnişe çıkan Fernas Madencilik işçileri, her defasında baskı, şiddet ve gözaltıyla karşılaştı.
- Yedili sistem ve vergi adaletsizliğini kabul etmeyip iş bırakan Akcanlar işçileri, direnişlerinin 12. gününde darbedilerek ve ters kelepçe uygulanarak gözaltına alındı.
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte “Yaşamak istiyoruz” diyerek eylem yapmak isteyen kadınlara yönelik kitlesel gözaltılar yaşandı. Şiddeti ve eşitsizliği kabul etmedikleri için kadınlar yaka paça gözaltına alınırken aynı gün, onlarca kadın şiddet mağduru olmaya devam etti, Antep’te bir kadın katledildi.
- Demokratik haklar ve halkın iradesi hiçe sayılarak atanan üçüncü dalga kayyımların yine ilk işi kadınların kazanımları ve aynı zamanda mücadele araçları olan kadın derneklerini ve şiddetle mücadele-dayanışma merkezlerini bir bir kapatmak oldu.
- Birkaç gün önce birçok kentte yapılan ev baskınlarında sendikacı, siyasetçi ve gazetecilerin de aralarında olduğu 200’ü aşkın kişi gözaltında alındı.
Tüm bu ekonomik ve politik saldırıların birbiriyle ne denli ilişkili olduğu ve birbirinden güç aldığı, bugün daha iyi anlaşılıyor. Şiddete sıfır tolerans diyerek övünenler, yarattığı tüm şiddet ve sömürü halkalarını işçilerin, kadınların boğazına geçirerek resmen insanca bir yaşama sıfır toleransla yaklaşıyor. İktidar işçilerin ve kadınların haklarına saldırırken de mücadele alanlarını bir bir yok ederken de işçilerin emekçilerin yaşamlarına dair tek bir söz kurmamaları için her yol mübah diyerek zorunu kabul ettirme peşinde. Sermayenin ve onun iktidarının türlü tehdit araçlarıyla yoksulluğun, şiddetin ve eşitsizliğin derinleştiği; hakkını arayana gözaltının, cezaevi yolunun gösterildiği bu vahşi cenderede işçilerin, kadınların hakları ve hayatları birer birer öğütülüyor. “Biz yola çıkarken 3Y ile mücadele dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar” diyen Erdoğan ve tek adam iktidarı, işçi-emekçi kitlelere 3Y’yi uygulamaktan bir an geri durmuyor.
Ancak tek adam yönetimi, sermayeye cenneti yaşatan bu sistemi kadınlara ve işçilere, hakkını aramak isteyen herkese gözdağı vererek, ses çıkarana şiddetin sopasını göstererek sürdürmeye çalışsa da kitlelerin öfkesini sindiremiyor. Özellikle Erdoğan-Şimşek ekonomi programının ardından iktidar, kendisine oy veren işçi emekçiler arasında da giderek kan kaybediyor. Çocukların bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek ve temiz bir okulda okuma hakları için “Kaynaklar yetersiz” denilip eğitim patronlarına milyarlar akıtılırken kamuda tasarruf programı, eğitim ve sağlık alanında yapılan hamleler de işçi emekçi kadınlar arasında daha fazla öfke biriktiriyor. Erdoğan, uygulandığı takdirde kadına yönelik şiddeti ve cinayetlerin önüne geçebilecek İstanbul Sözleşmesi’ni savunanları “marjinal” olarak nitelendirse de kadınlar, Sözleşme’de ve 6284’ün etkin uygulanması konusunda ısrar ediyor.
Önümüzdeki sürecin hem işçi ve kadınların ekonomik-demokratik-sosyal haklarına dönük saldırıların hem de harekete dönük saldırıların giderek artacağı bir dönem olacağı açık. Tek adam yönetimi bunun sinyallerini uzun zamandır veriyor ve kendi pratiğiyle her defasında bunu gösteriyor. Bu sebeple kitlelerin, insanca bir yaşam talebini hayata geçirebilmek için tek çaresi olan mücadeleye daha fazla ihtiyaç duyacağı; bu mücadelenin olanaklarının da giderek genişlediğini hatırlamak gerekir.
Ekonomik saldırıları püskürtmek, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmak için yerellerdeki direnişler ve mücadeleler önemli olsa da toplam kuşatmanın önüne geçmekte yetersiz kalıyor. Aynı kaynaktan beslenen, birbirinden güç alan tüm bu saldırıların karşısında birleşik bir mücadele hattını oluşturmak ve fabrikalarda, mahallelerde, sokaklarda ve direniş alanlarında “insanca, güvenli ve güvenceli bir yaşam” talebini hep birlikte yükseltmek, özlem duyduğumuz bir yaşama kavuşturacak tek seçenek olarak yanı başımızda.