Zeytin çiftçisi Dalkılıç: Büyük sermaye çiftçiyi eziyor
Zeytin üreticilerinin sorunlarını anlatan Dalkılıç, küçük çiftçilerin büyük sermaye gruplarıyla rekabet edemediğini aktardı.
Fotoğraf: Evrensel
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Son 10 yıldır ailesinden kalan zeytin ağaçlarıyla ilgilenen ve zeytinyağı satışı yapan Ercan Dalkılıç, sorunların çok büyük olduğunu ve her geçen gün bu sorunların içinden çıkılamaz hale geldiğini söyledi. Gerçek çiftçilerin yerini “Instagram çiftçileri”nin aldığını belirten Dalkılıç, “Çiftçiliğin tam zamanlı ve büsbütün ciddi bir meslek olduğunu anlamamız gerek. Çitçiler, sadece kendi arazilerine bakarak çocuklarını büyütebilmeli ve evlerine ekmek götürebilmeli” dedi.
Ailesinin 1941 yılında Dedeağaç’tan Manisa’nın Akhisar ilçesine göç ettiğini ve zeytin işiyle uğraştıklarını belirten Dalkılıç, “Büyükbabalarımız hem Dedeağaç’ta hem göçünce Akhisar’da zeytin yetiştirmişler. Çocukluktan itibaren bu işi yapsam da resmi olarak bundan on sene önce ailemin işini tamamen devraldım. Ailem daha önce mahsulü çiğ olarak tüccarlara satıyor ya da geleneksel şekilde zeytinyağına çeviriyor fakat satarken zorlanıyordu. Şu anda web sitemiz üstünden direkt bir perakende müşteriye ulaştırıyoruz ürünümüzü. Kısmen rahatlama sağladık diyebiliriz ancak zeytin çiftçiliğinde sorun çok büyük ve her geçen gün sorunlar kangrene dönüşüyor” dedi.
‘BİZDEN DE AYNI VERGİ, MİLYAR DOLARLIK ŞİRKETTEN DE…’
Zeytin üreticilerinin sorunlarını anlatan Dalkılıç, küçük çiftçilerin büyük sermaye gruplarıyla rekabet edemediğini aktardı. Küçük çiftçilerin bu durumu sürdürebilmesinin mümkün olmadığını aktaran Dalkılıç, “Örneğin neden hâlâ KDV ödediğimizi anlayamıyorum. Çiftçi malını müstahsil makbuzu ile KDV ödemeden de perakende olarak satabilmeli. Üretici olduğunu belgeleyebiliyor mu, belgeleyebiliyor. O halde KDV ödememesi gerekir. Müstahsil makbuzu diye bir şey var ama kullanımının önü tamamen kapalı. O halde müstahsil makbuzunun olmasının ne manası var ki? Kaldırsınlar, olsun bitsin. Bizim gibi üreticilerin önüne çiftçilik ile alakası olmayan, belki ağacı dahi olmayan, sadece işe para yatıran sermaye geçiyor. Bizim onlarla rekabet edebilmemiz mümkün değil ki. Bizden de aynı oranda vergi alıyor devlet, milyar dolarlık şirketten de. Küçük çiftçiler açısından bunun sürdürülebilmesi mümkün değil” diye konuştu.
‘KOOPERATİFLER KURULMALI’
“Sermayenin ülkede zeytin tarımına hiçbir faydası yok” diyen Dalkılıç, “Zeytin ağacı 8-10 yılda yüzde 100 verim verebilen bir ağaç. Sermayenin o kadar vakti yok, parasını bugün koyup yarın katlama derdinde. Zeytinyağı fiyatını speküle etmekten başka bir şey yapmıyor. Maliyetler geçen senenin iki katı olmasına rağmen, ham zeytinyağı fiyatı geçen senenin de altına düştü. Zeytinyağının depolanması çok zor bir şey değil, çiftçi elinden geldiğince depolayacak yine bu sene. Ancak gerekli depolama şartlarını sağlayamayan binlerce çiftçi, bir süre sonra malını yine düşük fiyatlara büyük şirketlere satmak zorunda kalacak. Çünkü ortada bir satış kooperatifi gibi oluşumlar yok. Hem maddi olarak dayanamayacak hem de belli bir süre geçtikten sonra tazeliğinden ödün veren yağı daha düşük fiyatlara vermekten kaçınmak isteyecek. Zeytin üreticileri vakit kaybetmeden bir araya gelmeli ve üretim-satış kooperatifleri kurmalı” dedi.
‘ZEYTİNİN GELECEĞİ TÜTÜN, ÜZÜM, PAMUK GİBİ OLMASIN’
Birlikte hareket edebilmenin artılarına değinen Dalkılıç, “Aslında bölgemizde turfanda sebze üreticilerinin kurduğu kooperatifler mevcut. Fakat nedense zeytin üreticileri bir araya gelip bir örgüt yaratamıyorlar. Halbuki üreticilerin bir araya gelmesi mazot, gübre vb. girdilerin maliyetlerini optimize etmesi açısından da önemli. Bir çiftçinin senede 1000 litre mazot alması ile bir araya gelen çiftçilerin, atıyorum 100 bin litre mazot alması maliyet açısından aynı şey değil. Satışta da fiyat rekabetinin toptancılar, tüccarlar lehine işlememesi için de kooperatifçilik önemli. Kooperatifler, üretilen ürünün büyük çoğunluğunun güçlü bir birliğin elinde olmasını ve belli bir fiyatın altına düşmemesini sağlayacak. Her geçen gün kötüye gidecek yoksa, bundan 15-20 sene önce çiftçiler rahatlıkla bu meslekten ailelerini geçindirebiliyorken şu anda çoğunluk bahçesini elden çıkarmaya çalışıyor. Akhisar’daki emlak ofislerinin camları hiç olmadığı kadar zeytin bahçesi ilanları ile dolu. Zeytinin geleceğini garanti altına almak, kaderine terk edilmiş tütün, üzüm, pamuk gibi olmasının önüne geçmemiz gerekiyor hep birlikte” diye konuştu.
‘SAHTE ZEYTİNYAĞI PİYASASINA KET VURULMALI’
Sahte zeytinyağı sorununa da değinen Dalkılıç, bunun üstesinden gelinemediğini belirtti. Büyük e-ticaret sitelerinin piyasayı esir aldığını vurgulayan Dalkılıç, “Bu siteler yetmezmiş gibi artık her köşe başındaki kuru yemiş dükkanında sahte zeytinyağı tenekesi görmek mümkün. Sahte zeytinyağı, Türkiye’nin yağ ihtiyacının büyük oranını karşılıyor maalesef artık. Halkın büyük kesiminin nezdinde zeytinyağı fiyatını bu sahte ürünler belirliyor. Halkın alım gücünün düşüklüğü sebebiyle de sahte zeytinyağına talep bir türlü düşmüyor. Halkın da suçu yok bunda aslında. Hal böyle olunca gerçek zeytinyağı fiyatını da sürekli aşağıya çekiyor piyasadaki bu ağırlık. Sahte zeytinyağı piyasasına ket vurulmadıkça, zeytin yetiştiricisi de geçimini sağlayacak parayı kazanamayacak. Yeni ağaçlar dikilemeyecek ve zeytin bahçeleri küçülmeye devam edecek” dedi.
ÇİFTÇİLERİN YERİNİ ‘INSTAGRAM ÇİFTÇİLERİ’ ALIYOR
Gerçek çiftçilerin yerini “Instagram çiftçileri”nin aldığını belirten Dalkılıç, “Bir diğer sorun da bana kalırsa zeytin bahçelerinin avantajlı kesimlerin ellerine geçmesi. Çiftçi maliyetlerin içinden çıkamadığı için bahçesini satışa çıkarıyor ve orta sınıftan gelmiş beyaz yakalılar satın alıyor. Kağıt üzerinde evet üretim düşmüyor, ağaçlar yaşıyor ancak bu bence tamamen bir yanılsama. Orta sınıf için bu bir ek gelir kaynağı olarak işlev görüyor. Çiftçi gibi bir geçim kaynağı değil. Sonuçta çiftçileri yok ediyoruz, yerlerine simülasyon çiftçiler koyuyoruz. ‘Instagram çiftçileri’ diyorum ben bunlara. Bunlar gerçek çiftçiler değil ki. Zaten kendileri de ekemiyor, biçemiyorlar, yarıcı olarak çiftçi orijinli (bizim gibi) insanlara başvuruyorlar. Yılda bir uğrarsa uğruyor, ekseriyeti böyle, zaten bir müddet sonra maddi getirisi de memnun etmiyor onu. Çiftçi, bir tarla işçisi halini alıyor mülkiyeti başkasının elinde olan bahçelerde. Beyaz yakalı orta sınıf da sömürü kervanına katılıyor farkında olmadan, çünkü ek gelir olarak gördüğü uğraş, aslında tam zamanlı ve büsbütün bir gelir elde edilmesi gereken ciddi bir iş. Hem de çiftçi topraksızlaştırılmış oluyor. Herkes kaybediyor. Orta sınıfın vizöründen Türkiye’de hiçbir sorunun düzelmesi mümkün değil maalesef. Çiftçiliğin Avrupa’da yapıldığı gibi söz gelimi tam zamanlı ve büsbütün ciddi bir meslek olduğunu anlamamız gerek. Çitçiler, üzerine basarak söylüyorum, sadece kendi arazilerine bakarak çocuklarını büyütebilmeli ve evlerine ekmek götürebilmeliler” diye konuştu.