Fransa’yı sarsan krizler: Ekonomi ve ‘Mazan Tecavüzleri’ davası
"Mazan Tecavüzleri" davası, yalnızca bireysel bir şiddet olayı değil, aynı zamanda toplumsal yapıların kadınlar üzerindeki tahakküm arzusunu nasıl körüklediğini gösteren bir sembol haline geldi.
İllüstrasyon: Freepik
Ali Rıza YILDIRIM
Paris
Fransa, siyasi istikrarsızlık, ekonomik gerileme ve toplumsal kaosun gölgesinde çalkantılı bir dönemden geçiyor. Gündem, hükümetin düşme ihtimali üzerine yapılan spekülasyonlardan emeklilik reformunun iptaline yönelik sol partilerin sunduğu yasa tasarısının parlamentoda engellenmesine kadar çeşitli tartışmalarla dolup taşıyor. Bu engelleme, demokratik süreçlere yönelik bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Ekonomik cephede, ülkenin en büyük sendikal örgütü olan Genel Emek Konfederasyonunun (CGT) 210 şirketin kapanma veya toplu işten çıkarma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıklaması, endişeleri artırdı. Grevler yaygınlaşırken, Latin Amerika ile imzalanan Mercosur Ticaret Anlaşması’na karşı çıkan çiftçilerin direnişi de gündemde önemli bir yer tutuyor. Tüm bu krizlerin yanı sıra Gisèle Pelicot’un davası, toplumsal yankılarıyla birlikte ülke gündeminde derin izler bırakan farklı bir olay olarak öne çıkıyor.
"MAZAN TECAVÜZLERİ"
Fransa’nın Vaucluse bölgesindeki Carpentras Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve “Mazan Tecavüzleri” olarak anılan dava, sadece adli bir vaka değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve erkek şiddetinin sistematik doğasını ortaya koyan bir travma olarak değerlendiriliyor.
Dominique Pelicot, eşi Gisèle Pelicot’u uzun yıllar boyunca kimyasal maddelerle bilinçsiz hale getirerek istismar etti ve başka erkeklerin de cinsel saldırıda bulunmasına olanak sağladı. Bu korkunç suçlar, Pelicot’un bir süpermarkette gizlice etek altı görüntüler çekerken yakalanmasıyla gün yüzüne çıktı. Eşinin bilinçsiz olduğu anlarda çekilen yüzlerce video ve internet üzerinden paylaşılan davetler, soruşturma sırasında ortaya çıkarıldı.
Gisèle Pelicot ise polis sorgusu sırasında maruz kaldığı istismarları öğrendi. Yaklaşık 50 yıllık evliliği boyunca sistematik şiddet ve ihanetle karşı karşıya kaldığını keşfetmesi, kamuoyunda şok etkisi yarattı.
"SIRADAN İNSANLAR", SİSTEMATİK ŞİDDET
Sanıklar arasında askerler, itfaiyeciler, belediye çalışanları ve emekliler gibi “sıradan” kişiler yer alıyor. Bu durum, toplumsal kabul gören erkeklik normlarının, sıradan bireyleri bile şiddet failleri haline getirebildiğini gösteriyor.
Gisèle Pelicot’un istismarı fark edememesi, yalnızca bireysel suçların değil, aynı zamanda toplumsal kayıtsızlığın bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Mağdurun yaşadığı sağlık sorunları ve travmalar, yıllarca süren bu şiddetin derin izlerini yansıtıyor.
"UTANÇ YER DEĞİŞTİRMELİ"
Bu dava, Fransa’da cinsiyet temelli şiddetle mücadele ve patriyarkal sistemin sorgulanması konularında büyük bir etki yarattı. Kadın örgütleri, feminist gruplar ve sivil toplum kuruluşları, patriarkal yapıların kadınlara yönelik şiddeti nasıl meşrulaştırdığına dikkat çekmek için protestolar düzenledi. “Utanç yer değiştirmeli” sloganıyla yapılan gösteriler, bu davanın sembollerinden biri haline geldi.
Sokak Sanatçısı Maca’nın “Utanç yer değiştirmeli” mesajıyla yaptığı duvar resmi, kadın hareketinin simgelerinden biri oldu. Düşünür Fiona Schmidt ise bu davanın, tecavüzün güç ve tahakkümle ilgili olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyduğunu vurguladı.
HUKUKUN VE TOPLUMUN SINAVI
Bu arada davanın duruşmaları sırasında, sanıkların çektiği görüntülerin mahkeme salonunda gösterilip gösterilmeyeceği konusu da tartışmalara yol açtı. Mağdurun avukatı, bu görüntülerin toplumda farkındalık yaratacağını savunurken, sanıkların avukatları bunun hukuki ve ahlaki açıdan sorunlu olduğunu öne sürdü. Bu tartışmalar, basın özgürlüğü, mağdur hakları ve hukukun işleyişi arasında bir denge arayışına işaret ediyor.
"Mazan Tecavüzleri" davası, yalnızca bireysel bir şiddet olayı değil, aynı zamanda toplumsal yapıların kadınlar üzerindeki tahakküm arzusunu nasıl körüklediğini gösteren bir sembol haline geldi. Gisèle Pelicot’un cesareti ve toplumun desteği, bu mücadelenin güçlü bir örneği olarak tarihe geçti.
“Utanç yer değiştirdi” mesajı da, kadınların yalnız olmadığını ve adalet arayışlarının toplumsal bir dönüşüm yaratabileceğini bir kez daha kanıtlıyor.