Kuruşu kuruşuna sahip çıkma zamanı
Beşiktaş tribününde iseniz iş başa düşüyor bir yerde. Bugünkü pay; mevcut haletiruhiyede bile panik yapmamak, ortak değerlere sahip çıkıp ne uçarak ne yere vurarak yeşil sahaya dokunan bir iş.
Fotoğraf: DHA
Senem Gülkar
senem.gulkar@gmail.com
Bir araya geliş nedeni ne olursa olsun, geniş toplulukları yönetmek zordur. Örneğin bir ülkede; etnisitelerden inançlara, ideolojilere kadar farklılaşan grupları eşit ve tatmin noktasında tutmak, sürekli değişen dengelerde muhakkak cambazlıklar gerektirir. Ve ipten aşağı düşerseniz, kendinizle birlikte birçok şeyi ve kişiyi yok edebilirsiniz.
Yönetmek/yönetilmek kavramının en önemli handikabı, yönetilenin yönetene karşı kaçınılmaz olarak bir inanç geliştirmesi zorunluluğudur. Durduğunuz mesafeden gerçeğe ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın söz konusu insan olduğunda bir sonraki adım muammadır. Hele insan güce kavuşmayagörsün.
Bundan tam 1 sene önce Beşiktaşlılar da gücü kimin eline verecekleri konusunda bir inanç daha geliştirip seçim yaptılar. Hem yepyeni hem de özledikleriyle dolu bir seçim. Propaganda döneminde bazı yaşı geçkinlere unuttukları hatırlatılırken yeni nesle gelenekten aktarım fırsatı da bulundu. Hatta bütün bir strateji bunun üzerine kuruldu diyebiliriz. Acizane benim için, iki jenerasyonun uzun süredir ilk kez bu kadar yakınlaştığını hissettiğim bir süreçti. Beşiktaş'ı Beşiktaşlıların yöneteceği sözü verilirken kalplerin en narin yerindeki isimlerin yanı sıra gençlere yönelik projelerin de önümüze serildiği umut ve sevgi dolu bir süreç. Nitekim ‘Sandıklar patladı’ ve Beşiktaşlılar neyi istediğini gür sesle haykırdı.
Fakat ne yazık ki daha 1 sene dolmadan, futbol takımındaki başarısız sürecin hemen ardından sis perdeleri dağılmaya başladı ve azınlık için belki bilindik ama büyük çoğunluk için kötü sürprizler gün yüzüne çıktı. En hassas yerinden kırılırmış ya kalp; Siyah-Beyaz olanları bir kez daha güvenleriyle sınandılar.
20'li yaşlarımın başında, evimin hemen yakınındaki bakkalın para üstü verirken el çabukluğuyla kuruşları yürüttüğünü fark ettiğimde de aynı böyle kırılmıştım. Bakkalla duygusal bir bağım yoktu, o kuruşlar da beni zengin etmeyecekti. Fakat benim hayatla olan bağım, onu sürdürme motivasyonum adalet üzerine kuruluydu. Adaletle beraber güzelleşecek ve yaşamaya değer olacak bir hayat… Anladım ki; o kuruşlar aslında değerlerimdi ve sahip çıkması gereken bendim.
Bu 1 yıllık süreçte kim kendini kiminle özdeşleştirdi bilemem, ama mademki bir bakkala ihtiyacımız var, yazının başında da söylediğim gibi yönetim katı için bir inanç daha geliştirmek zorunluluğu doğdu. Biliyorum, kılıçların çekildiği bu anlarda herkes kredisini zorlarken kime ve ne söylediğine bel bağlamak çok zor. Hatta dünden yarına, gelinen noktanın daha çok su kaldıracağı da bir gerçek. Yine acizane bu inancı ben, Feyyaz Uçar'ın hâlâ orada olmasına bağlı geliştiriyorum. Bu mesafeden görebildiğim kadarından mesul olarak ve bir hayal kırıklığı daha yaşamamayı umarak. Ve son bir istek: Ne yönetenden ne de adayından bir daha Süleyman Seba adını kullandığını duymak!
Peki ya kuruşlara kim sahip çıkacak? Beşiktaş tribününde iseniz iş başa muhakkak düşüyor bir yerde. Bugünkü pay; mevcut haletiruhiyede bile panik yapmamak, ortak değerlere sahip çıkıp ne uçarak ne yere vurarak en emin olunana dokunan yani yeşil sahayı kapsayan bir iş…Beşiktaş'ın hâlâ Avrupa'da ilerleme şansı var! Beşiktaş, gelecek sezon tekrar Avrupa'da yarışabilmek için ligi olabilecek en iyi yerde bitirmek zorunda! “En kötü zamanda en az bir kupa” alışkanlığa dönüşmeli! Gelecek sezonun ekonomik olarak rahat yapılandırılması için futbolcuların marka değeri yüksek olmalı!
Bunları başarabilmek içinse takımın, yerden bu kapasitesiyle de kalkabileceğini kendi gözleriyle görmeye ihtiyacı var. Eksik de olsa bir ideal, hedef gösterildiğinde ve ona ulaşabileceğine inandırıldığında kendini ‘kartal’ zannetmeyen kaç futbolcu gördük ki? Şimdi onlar belli ki, o ellere muhtaç. Kuruşlara sahip çıkacak o ellere… Ne şahane olur ki; Fenerbahçe maçı vesilesiyle…