Eski mobilyalara hayat veren eller
13 yaşından beri mobilya tamiri yapan Cevat Usta, artık insanların hayat pahalılığı nedeniyle dayanıklı ağaçtan mobilyaları değil, seri üretime dayalı, ucuz ürünleri tercih ettiğini söylüyor.
Fotoğraf. Fatih Polat/ Evrensel
Çoğu kişi tarafından “Otuz Beş Yaş” şiirinin şairi olarak tanınan Cahit Sıtkı Tarancı, Galatasaray Lisesinden sınıf arkadaşı, en yakın dostlarından Şair Ziya Osman Saba’ya yazdığı birkaç farklı mektubunda Saba’nın şu dizesini öve öve bitiremez: “Eski bir evde olmak, orda, Eyüpsultan’da”. Ses, ritim ve söz dizimi açısından bu dizenin analizini yapan Tarancı, bir sözcüğün yeri değiştiğinde gücünü ve ahengini yitireceğini belirttiği dizenin Ziya Osman Saba şiirinin neredeyse zirvesi olduğunu söyler.
O eski evler, eski mobilyalarıyla bir bütündür. Eğer Eyüpsultan’daki bir eski evden söz ediyorsak, o mobilyalardan bazılarının zamanla rutubetten deforme olacağını da tahmin edebiliriz.
ONUN ELLERİ ESKİ MOBİLYALARA İYİ GELİYOR
Bu hafta Her İnsan Bir Hikaye dizisi için, Tarlabaşı’dan Dolapdere’ye inerken Dereotu Sokak’ta, bazı antika eşyaların da satıldığı bir eskiciyi andıran dükkanında Cevat Usta’nın misafiri oluyoruz. Cevat Usta, eşi Perihan Hanım ile birlikte yaklaşık yarım asırdır o eski mobilyalara yeniden hayat veriyor. Bizimle birlikte nice anılar biriktiren ve dahası bizimle eskimelerini sevdiğimiz mobilyaların daha uzun yıllar hayatımızda olabilmesini istiyorsak, onlara Cevat Usta’nın ellerinin değmesi gerekiyor. Onun elleri eski mobilyalara iyi geliyor.
Dükkanın hemen önünde, ‘Her çeşit koltuk, kanepe siparişi, yüz değiştirme, tamirat, tadilat yapılır’ yazısı ve yanında ‘satılık’ ibaresi bulunan eski bir ceviz sandık dikkati çekiyor.
Dükkana girdiğinizde, iki yanda tepeleme eşyalar istiflenmiş. Bir duvarın üst kısmında koç boynuzu bile var. Aralarından geçebilecek kadar bir boşluk bırakılmış. O küçük koridordan Cevat Usta ve Perihan Hanım’ın çalışma saatlerinin çoğunu geçirdikleri bölüme ulaşıyoruz.
Ve nihayet söz Cevat Usta’da: “1964 yılında, Tokat’ın Almus ilçesi Sağırlar köyünde doğdum. İlkokulu Sağırlar köyünde bitirdim. İlkokulu bitirdikten sonra bir sene çobanlık yaptım. 10 kardeşiz. Yedi erkek, üç kız. Ben sekiz numarayım.”
Döşeme ve mobilya tamiri işiyle ilişkisi çok erken yaşta başlamış. Dinlemeye devam ediyoruz: “Ağabeyim İstanbul’da Osmanbey’de bir döşemeci dükkanı açmıştı. 15 Ekim 1977’de oraya geldim ve çıraklık yapmaya başladım. Ağabeyim o zaman çok popüler olan barok koltuk yapıyordu. Toplum dilinde raptiye denilen, bizim kabara dediğimiz şeylerden kenarlarına tek tek çakıyordu. Onun yanında başladım. Sonra askere gittim, geldim. Tekrar ağabeyimin yanında devam ettim. Bir süre sonra işlerde kesiklik oldu. Ben benden bir küçük olan kardeşime bir marangoz atölyesi açmıştım, onun yanına gittim. Mobilya dekorasyon işi yaptım onunda yanında üç sene. Çağlayan’daydı dükkan. Ondan bir süre sonra yeniden döşemeciliğe döndüm. Ustam olan ve beni yanına çırak olarak çağıran ağabeyim bana Dolapdere’de bir dükkan tutalım dedi.”
O gün bugündür bu sokaklar Cevat Usta ile eşi Perihan Abla’nın mekanı olmuş.
“Evlenmiştim o zaman Perihan Hanım ile. 1996 yılında. Dolapdere’de önceden tanıdığımız cilacı Yaşar Usta’ya geldik. O da istiyordu bizim burada bir dükkan açmamızı. Biz de onun yanına gelince bir dükkan tuttuk ve başladık. 1998’in ocak ayından beri bu bölgedeyiz. Önce aşağıda Kaşkaval Sokak’taydı dükkanımız. Sonra da bu dükkana taşındım. Burası daha rahat. Burada ağırlıklı döşeme üzerine her işi yapıyoruz. Minder dikiyoruz, kırlent dikiyoruz. Mesela müşteri yeni bir model beğeniyor, ‘Şu kanepeden istiyorum’ diyor, aynısını yapıyoruz. Yüz değişimi yapıyoruz. Eski mobilyalar, antika mobilyalar geliyor onları onarıyoruz. Tamir edilmiş ve yepyeni olmuş şekilde müşteriye teslim ediyoruz.”
Perihan Hanım, bölgenin biraz tekinsiz oluşundan şikayetçi olduğunu arada dile getiriyor.
Eski mobilya çok geliyor mu?
Önceden yeni de yapıyordum. Şu anda daha çok eski mobilya geliyor. Dört sene önce bir yeni koltuk yapmıştım. Şimdi yeni bir kanepe siparişi var. Dört seneden beri hep eski şeyler tamir ediyoruz.
AĞIR KRİZ KOŞULLARINDA İNSANLAR ESKİSE DE YAPTIRAMIYOR
İnsanlar ekonomik durumlardan ötürü yeni mobilya almakta güçlük çekiyor ve eskilerini tamir ettiriyorlar herhalde?
Evet. Bir de, kullandıkları mobilya insanların hoşuna gidiyor. O mobilyanın yüzünü değiştirerek kullanmaya devam etmek istiyorlar. Yeni bir koltuk takımı aldığı zaman 70-80 bin lira verecek. 35-40 bin lira verdiği zaman eski koltuk takımını yenileyebiliyor. Onun da kârı oluyor.
Ekonomideki durum bize de yansıyor. Ancak ağır kriz koşullarında insanlar mobilyaları eskise de yaptıramıyor. Ben birçok yere gittiğimde görüyorum. Minderin altına gazete kağıdı, battaniye koymuş o şekilde de kullanıyor. Aciliyet gördüğü zaman ya da bir misafiri gelecekse yaptırıyor. Bazen de insanların mobilyasının döşemesinin rengi hoşuna gitmiyor, evine uymadığını düşünüyor, yepyeni yüzleri bile değiştirdiğimiz oluyor.
Eski mobilya tamiri çok geliyor mu?
Artık genelde fabrikasyon mobilyalar kullanılıyor. Adam bize ‘Köşe takımı kaça olur’ diyor. Ben 20 bin deyince, adam eskisini atarım 15 bin liraya yenisini alırım diyor. Kullandığı malın kalitesi önemli. Eğer kaliteli bir malsa yüzünü değiştirmeye değer, değilse atacak yenisini alacak. Fabrikalar bant usulü olarak daha ucuza üretim yaptığı için insanlar taksitle alıp kullanıyorlar. Bizim yaptığımız insanlara daha pahalı da gelebiliyor.
Ama bazı insanlar da kumaşını kendisi alıyor, süngerini daha özel ve kullanışlı istiyor ve yeniletiyor.
Antika diyebileceğimiz kadar eski mobilya onarımı da geliyor mu?
Oluyor. Ben kendim yapabiliyorsam kendim yapıyorum, yapamıyorsam marangoza, iskeletçilere, oymacılara veriyoruz. Genelde eklem yerlerinde oynama yapıyor.
Perihan Hanım, “Yaklaşık 80 yıllık bir josefin koltuk gelmişti mesela” diyor.
Cevat Usta, “Geçen bir kanepe yaptım, 100 senelik vardı. Cilacıdan aldım onu. Bayağı uğraştım, çok uğraştım. 40 bin lira aldım onun tamirinden” diye devam ediyor.
“Viktoria diye bir model var. Viktoria diye bir ustanın yaptığı bir model ve onun adıyla anılıyor. İngiliz. Ceviz ağacındandı. Ceviz ağacı mobilyada eskiden sürekli şimdi ender kullanılan bir ağaç. Bizim ülkemizde gürgen ağacı çok olduğu için, ağırlıklı o kullanılıyor. O da dayanıklı. En dayanıklı ağacın ben pelesenk olduğunu düşünüyorum. Bir de gül ağacı.”
Pelesenk ağaçları, Brezilya (Dalbergia nigra), Hindistan (Dalbergia latifolia), Afrika (Dalbergia melanoxylon) türleriyle, dayanıklılık, zengin renk tonları ve yüksek kaliteli ahşap olarak müzik aletleri ve mobilya yapımında tercih ediliyormuş.
Söz bu bölgelerde daha eski dönemlerde Ermeni ve Rum ustaların ahşap işiyle uğraştığına geliyor. “Sinoplu Ermeni Mikail Usta var. Yukarıda köşede dükkanı var” diyor. Ermeni ve Rum ustaların sayılarının azaldığını belirterek ekliyor: “Bir de Rum Koço Usta vardı. Döşemeci. 75 yaşında yaşamını yitirdi. Bayağı iyi bir sanatkardı.”
RUTUBET MOBİLYAYI BOZUYOR
Bir de evlerde mobilyaların ağaç kurdu gibi şeylerle çürümeye başlaması gibi şeyler oluyor. Herhalde rutubetli ortamlar da olumsuz etkiliyor. Bir mobilyayı uzun yıllar korumak için ne yapmak gerekiyor?
Cilalı ağaçlar bile kurtlanabiliyor. Aslında cila zehirdir, ama cila yapınca da daha çok mobilyaların görünen yerlerine yapılıyor. Her yerine yapılmıyor. Kurt ağacın içinde varsa, oradan başlıyor, cilaya kadar da geliyor. Rutubet her şeyi bozduğu için mobilyayı da bozuyor. Çürütüyor. Mobilyanın su almaması gerekiyor. Altına ya plastik ya da yeniden bir ağaç koymak gerekiyor. Su ya da rutubetin ağaca temas ederek çürütme ihtimaline karşı önlem almak gerekiyor. Islanan ve hava almayan yerler zamanla çürüyerek kullanılmaz hale geliyor.
Bu pelesenk dediğimiz ağaca kurt işlemiyor. Meşeye de kurt işliyor ama özüne işleyemiyor.
"ARTIK İNSANLAR UCUZ SERİ ÜRETİMİ TERCİH EDİYOR"
Cevat Usta, hayat pahalılığı ve geçim zorluğu nedeniyle insanların büyük çoğunlukla fabrikasyon ucuz ürünlere yöneldiğini anlatıyor.
“Bir süre önce bir müşteri, bir mobilya marketinden çekmeceli bir dolap almış. Paket halinde getirdi, bunu kurar mısın dedi. Kurdum verdim. 3 bin liraya almış. Bunu MDF ve cilalı bir ürün olarak almaya çalışsa 15-20 bin liradan aşağıya alamaz. Mesela şurada bir Amerikan mobilya var. Onun yeni liste fiyatına baksan 2-3 bin dolardan aşağı değildir. İnsanlar artık daha çok, tüketime dayalı kapitalist üretim olan ucuz şeylere yöneliyor. Uzun yıllar kullanacağı ağaç bir ürünü herkes alamıyor. Bizim kız da yarı profil ve suntalam bir ürün almış kullanıyor. Taksit de yapıyorlar. İnsanlara cazip geliyor.”
Perihan Hanım, burada araya giriyor: “Bunu yaptırırsam torunumun torununa kalır diye alması lazım. Yoksa insanlar o kadar yüksek maliyetin altına girmek istemiyorlar.”
Perihan Hanım, daha önce 7 yıl kadar konfeksiyonda çalışmış. Kızları dünyaya gelince çalışmaya bir süre ara verdiğini belirterek devam ediliyor:
“28 seneden beri beraber çalışıyoruz. Ona yardımcı olmak için birileri gerekiyordu. Ben kendimi bu konuda azimli görüyorum. Seviyorum işi. Terziliğim de vardı. Döşeme işleri, kılıf, minder işleri oluyor. Zorlandığım oldu ama azimle yapınca aşılıyor.”
"EMEKLİ MAAŞLARIMIZ OLMASINA RAĞMEN ÇALIŞMAK ZORUNDAYIZ"
Perihan Hanım, emekli maaşları da olmasına rağmen geçinmek için çalışmak zorunda olduklarını söylüyor: “Hayat çalıştıkça iyiye gider ama bizde öyle olmadı. Hayat daha iyiyken kötüye evrildi. Geçinmekte güçlük çekiyoruz. Kiramızı bile ödemekte güçlük çektiğimiz oluyor. Emekli maaşı alıyorsunuz ama geçinemiyorsunuz. 12 bin 500 lira ben alıyorum, 13 bin 500 TL de Cevat Usta alıyor. O durumda bile zor geçiniyoruz. Alibeyköy’de bir ev aldık, kredisini ödemekte zorlanıyoruz.”
Dükkanın üst katı ev. Hayatları çok büyük oranda burada geçiyormuş. Perihan Hanım, tatile gitmenin uzun yıllardır kendileri için mümkün olamadığını anlatıyor: “Cevat Usta’nın kardeşinin bir yazlığı var Keşan’da. Bir oraya gittik. Onun dışında planlayıp gittiğimiz hiçbir yer yok. Tatile giderken de o açığı kapatacak şekilde çalışarak gidiyoruz. Kafa rahatlığıyla ‘Oh güzel bir tatil yaptık’ diyebileceğimiz bir hayat olmuyor.”