Doç. Dr. Hakan Güneş, cihatçıların ilerleyişini değerlendirdi: Her bölge yeniden şekillenecek, ittifaklar yeniden kurulacak
HTŞ ve SMO cihatçı güçlerinin ilerleyişi devam ediyor. Doç. Dr. Hakan Güneş değerlendirdi: "Yeni dönemde her bölge yeniden şekillenecek."

Fotoğraf: Minene Hindevi/AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) Humus ve Şam yönlü; Suriye Milli Ordusunun (SMO) ise SDG denetimindeki alanlara yönelik ilerleyişi devam ediyor. Bu ilerleyiş 14 yıldır devam eden Suriye iç savaşı açısından kırılma olarak ifade ediliyor ve ancak bu son gelişmelerin bölgedeki güç dengeleri açısından da yeni bir döneme işaret edebileceği belirtiliyor.
Cihatçıların ilerleyişini; Batı ve Rus emperyalizmi ile Türkiye’nin pozisyonunu gazetemize değerlendiren Doç. Dr. Hakan Güneş, “Yeni dönemde her bölge yeniden şekillenecek, ittifaklar yeniden kurulacak. Bazıları radikal şekilde taraf değiştirecek, bazıları ise ağırlıklarını değiştirecek” yorumunda bulundu.
"SAHADA YENİ GÜÇ DENGELERİ OLUŞUYOR"
Trump’ın gelişiyle Rusya’nın Ukrayna’da ele geçirdiği toprakları elinde tutabileceği bir müzakere süreci konuşulmaya başlanmıştı, ancak Suriye’de Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) saldırılarıyla başlayan yeni çatışma süreci gündeme geldi. Bu gelişmeler bölge açısından ne anlama geliyor?
Çok fazla detay var ama adına ne derseniz deyin, Trump’ın başkan seçilmesi ve Biden dönemindeki İsrailci ya da Antiirancı politikaların Trump döneminde çok daha yüksek bir seviyede hayata geçirilecek olması ana belirleyen. Dolayısıyla, Türkiye’nin merkezinde olduğu yakın çevredeki gelişmelere gerek Avrasya düzeyinde gerek Ortadoğu düzeyinde baktığımızda, Kuzey Afrika’yı da içerecek şekilde en önemli iki faktörden bahsedebiliriz. Bunlardan biri Rusya’yla daha ılımlı bir Amerika yönetimi olacak, ana eksene Çin karşıtlığını yerleştirecek. İkincisi de Biden zaten Netanyahucuydu ama bazı sınırlamalar getiriyordu. Şimdi çok daha radikal bir Netanyahucu, Ortadoğu’daki siyonist, Antiirancı politikanın hayata geçeceği bir dönem açılıyor.
Şimdi bu yeni dönemde tabii her bölge yeniden şekillenecek, ittifaklar yeniden kurulacak. Bazıları radikal şekilde taraf değiştirecek, bazıları ise ağırlıklarını değiştirecek. Şu anda bile onun izlerini görüyoruz, ama en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim, bütün bunlar kadınlar, sıradan insanlar lehine gelişmeler değil… Vahşetin arttığı, istikrarsızlığın yayıldığı, güvenliğin sağlanamadığı ama yeni güç dengelerinin sahada hakim olduğu bir süreç yaşıyoruz.
Doç. Dr. Hakan Güneş | Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
"YEDEKTE BİR GÜÇ OLARAK TUTULAN SELEFİ CİHATÇILARA ALAN AÇILDI"
Suriye’de sahada birdenbire tırmanan çatışmaların ardındaki siyasi hedefte ne var, gelişmeler yakın ve uzun süreçte neye işaret ediyor?
Şimdi yeni dönem açısından bakıldığında uzun süredir aslında bir yedek güç olarak bekletilen HTŞ adlı selefi cihatçı grup… Burada bir parantez açalım, yanlışlıkla bunların sadece İslamcı olduğu düşünülüyor. Hatta bazıları onlara ‘muhalif’ de diyor. Fakat bunlar doğru değil. Bunlar IŞİD’le tek bir farka sahipler: O da Amerikan hedeflerine, Batı hedeflerine saldırmamaları, kendi hakimiyet mücadelesi verdiği ülkelerde mücadele etmeleri. Bu noktada IŞİD’le el Kaide ayrışması oldu. Olay bundan ibaret ve Suriye’deki el Kaide devamcısı olarak el Nusra, yeni adıyla HTŞ de, tam olarak siyasal İslamcı değildir, selefi cihatçıdır. Ama ne tür bir selefi cihatçıdır? IŞİD’den farklı olarak Batı hedeflerine saldırmamaya karar vermiş, bu nedenle IŞİD’le yol ayrımı yaşamış bir selefi cihatçıdır. Dolayısıyla bir zamandır yedekte bir güç olarak tutulan bu güce yeni dönemde bir alan açıldı. Onlar da fırsat bu fırsat dediler. İran karşıtı uluslararası denklem varken sahamızı büyütelim dediler. Olay bundan ibaret bu aşamada.
"BATI, BARBARLIĞIN ARKASINDA SUÇ ORTAĞI"
Bundan sonra nereye gidecek? Batı bunlarla -dolaylı da olsa- ne ölçüde ilişki kuracak, siyasi destek verecek, tanıma ilişkisi geliştirecek? Terörist listesinden çıkarmak için bir kez daha mı isim değiştirtecek? Yoksa terörist olarak tanımladıkları için önce biraz güç kazanmasını sağlayıp sonra üstüne bomba mı yağdıracaklar? Bunları göreceğiz, ama bunların sonucu şu: 14 yıldır olduğu gibi, Suriye iç savaşından bahsediyoruz... İstikrarsızlık, Batı sosyal demokratları ve Yeşilleri de dahil olmak üzere Batı entelijansiyasını ilgilendirmiyor. Ezberledikleri lanet olası bir klişe var, “Esad diktatör” deyip bunun arkasına sığınarak barbarlığın arkasında hizaya geçmiş suç ortaklığı yapıyorlar. Dolayısıyla bu süreci daha göreceğiz. Çok çeşitli aşamalardan geçecek, yeni ittifaklar oluşacak, ama bunların büyükçe bir kısmı için sanıyorum 2025’in baharını falan bulmamız gerekecek.
"MOSKOVA, TRUMP-NETANHAYU İLİŞKİSİNDE OLUMSUZ POZİSYONA DÜŞMEK İSTEMEYECEK"
Peki tüm bunlar karşısında Rusya’nın tutumuna ilişkin neler söylersiniz?
Ukrayna’da bir ateşkes Trump yönetime geldikten bir ay sonra mı gerçekleşir, iki yıl sonra mı gerçekleşir, o kadar kesin söylenemez; ama bu olasılık artık daha mümkün, sadece bu kesin. Moskova bu olasılığa oynuyor. Onun için de ateşkes anından önce olabildiğince geniş bir saha tutması lazım. Rusya’nın askeri açıdan çok başarılı olmadığı ortada, ama ekonomik olarak bizi şaşırttı, çok iyi durumdalar.
Rusya’nın, İran için kendini cansiperane ortaya atmayacağını, Şam yönetiminin bütün Suriye’yi kontrol etmesi için; gerek cihatçılardan gerek Kürtlerden geri alması için de kendini ortaya atmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama Tartus, Şam, Lazkiye hattında daha kararlı bir tutum sergileyecek. Ama burada da kısıtları var. Kesinlikle İsrail’in ayağına basmamaya çalışacak. Dolayısıyla Trump-Netanyahu ilişkisinde de olumsuz bir pozisyona düşmek istemeyecek.
İran karşıtlığı ve İsrail yanlılığını ayrı bir paket, Ukrayna meselesini ayrı bir paket olarak sürdürmeye çalışacak ve burada geçmişte olduğundan daha az İran’a, İran’ın güvenebileceği bir pozisyona doğru yavaş yavaş kendini çekecektir Rusya.
"MUHALEFETİN BİR BÖLÜMÜ DE SELEFİ CİHATÇILARA KEFİL"
Suriyede son günlerde yaşananlara bakınca başta iktidar ve iktidara yakın basında bu saldırıları destekleyen bir dil görüyoruz. Buna benzer bir söylem muhalefetin bir kısmında da söz konusu. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Bu çok önemli, sadece iktidar medyasında değil… Açık konuşalım, Türkiye HTŞ’yi korudu, kolladı mı, sadece göz mü yumdu, tartışılır. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) aslında bir anlaşmayla mı çekiliyor Halep’in kuzeyinden, yoksa mecbur mu kaldı, gücü mü yetmiyor? Bunların hepsini bin kere tartışırız. Fakat şu kısmı çok önemli: Türkiye’de iktidar ne kadar bu selefi cihatçılara mesafe koyduğunu söylese, ne kadar resmi olarak 2018’den beri HTŞ bizim ülkemiz yasaları çerçevesinde terörist bir örgüt olarak tanımlansa da iktidar çevreleri sokaklarda kutlamalar yapıyor. Halep’in fethi için lokma dağıtılıyordu. Sokakta karşılaştım.
Daha kötüsü ne biliyor musunuz? Geçmişte muhalefetin seküler kanadı, birden fazla partiden söz ediyorum, bu konularda iktidarı daha eleştirel bir şekilde takip ediyorlardı. Suriye’nin bütünlüğü ve savaşın sona ermesi için vurgularda bulunuyorlardı, farklı nedenlerle. Şimdi geldiğimiz aşamada gerek laikliğin teminatı olduğunu söyleyen ana muhalefet, gerekse de gençler arasında mülteci karşıtlığı üzerinden prim yapan ırkçı muhalefet, bu kafa kesen selefi cihatistlere kefil olmaya başladılar. Bakın altını çizerek ve bilerek söylüyorum: Kefil olmaya başladılar. Bunlara öncelikle selefi cihadi demeyi bırakıp Suriye muhalefeti demeye başladılar.
İkincisi, iktidar kanallarında dolanan yorumcuları alıp çeşitli askeri tarihçileri, iktidarın aslında borazanı olan yorumcuları muhalefet sayfalarına taşımaya başladılar. Onların aklını, ülke aklı olarak paylaşmaya başladılar. Bence yeni dönemin önemli sorunlarından biri bu. Deniz Baykal’da da biz bu emareleri görüyorduk, ama Özgür Özel’in de hızlıca böyle bir noktaya evrilmesini, doğrusu dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Ama iktidar tabii ki burada ana sorumlu. Çünkü direksiyon onların elinde. Burada bunun hangi amaçlarla, nasıl kullanıldığını ancak değerlendirebiliriz ve biz burada bir akıl göremiyoruz. Gördüğümüz tek şey zikzak, tutarsızlık ve ahlaki değerlerden uzaklık. Filistin halkına sırtımızı döndük. Şimdi Filistin halkına destek verenlerin ikmal hattını kesmek üzere harekete geçtik… Bu ülkenin medyası, muhalif görünümlü olanları dahil olmak üzere, çok büyük ve sahte bir anlatıya teslim olmaya hazır.
Biz ne Suriye’deki kadınlara, gençlere, seküler eğilimlere ne Filistin halkına sırtımızı dönebiliriz. Onların karşısındaki barbarlıklara teslim olamayız. Dolayısıyla muhalefetin de şapkayı önüne koyması lazım. Bu halkın çocukları, cumhuriyetçilik ve laiklik konusunda kararlı tutum sergileyen milyonlarca insan, Gezi’de iktidara da şaşkın muhalefete de dersi gösterdi. Türk ve Kürt gençleri de bunu gösterecektir.
"RUS BURJUVAZİSİ ULUSLARARASI ARENADA KENDİNE YER ARIYOR"
Erdoğan yönetimi NATO’dan Rusya’ya, İran’dan Körfez’e kadar bir dizi görüşme yapıyor, bu trafik neyi hedefliyor?
Diplomasi sahası çok hareketli bu dönemde. Çünkü, dünyanın en güçlü ülkesinde yönetim değişti. Hani bir demokrat, gider bir cumhuriyetçi gelir gibi değil. Bu kez biraz farklılıkları olan bazı konularda demokratlardan daha radikal, savaşçı ama bazı konularda da tam tersine istikrar sağlayıcı adımlar savunan, hatta düşündüğünüzde NATO’dan çıkmayı bile dillendiren bir liderden bahsediyoruz. Bu böyle herhangi bir lider değil, biraz ciddi farklılıklar barındırıyordu iç siyasette özellikle. Özü bakımından, uluslararası emperyal sistemin devamı ve bunun içinde Amerikan çıkarlarına elbette hizmet ediyor.
Ama biçim bakımından ayrışmalar var ve bu kadar güçlü, önemli bir aktör olunca da herhangi bir cümlesi, cümlesinin yan anlamı bile bir bölge için ya bir felaket ya bir kurtuluş olabilir. Yani böyle bir ülkeden bahsediyoruz hani onun haritası böyle bizim gibi işte biz ve çevremizdeki ülkeler değil… O açıdan Erdoğan’ın hareketlenmelerinin de bir doğal ritmi var. Bunu Trump öncesi hareketlilik olarak okuyabiliriz. Bu, haritada değişikliklere ve ittifak değişikliklerine kapı aralayacak bir dönem.
Bu süreçte Trump aslında bütün gücünü Çin karşıtlığında bir cephe oluşturmaya odaklamayı istiyor ama teorik olasılık olarak söyleyeyim, örneğin bir yıl sonra Rusya’yla Baltık hattında, iki Amerikan ve Rus uçağı kısmi bir çatışma yaşarsa şaşırmam. O bir uğrak olur ama sonunda varmak istediği yer, ki Rus burjuvazisi ve oligarklarının da çok arzu ettiği bir şey, Putin’in de arzu ettiği bir şey, “Biz Çin’e falan kefil olmak ve Çin’i yüceltmek istemiyoruz ama bizim alanımızı çok zorlamayın. Biz de uluslararası kapitalizmin nimetlerinden faydalanan aktörlerden biri olalım, anlaşalım, mis gibi geçinelim” diyorlar.
Çok kolay anlaşabilirler, bunlar kardeşler… İsrail’in hiçbir zaman ayağına basmadı Rusya, İsrail de Rusya’nın ayağına basmadı. Bu çok önemli, yaptırımlara katılmayan ülke. Amerika’nın dünyadaki en yakın müttefiki bir Kanada, iki İngiltere, üç İsrail’dir ve bunlar arasında Rusya’ya yaptırım uygulamayan ülke İsrail.
Rusya’nın dahil olduğu uluslararası denklemden bağımsız düşünülemeyecek olan Gürcistan’da da siyasi kriz sürüyor. Eylemler çok güçlü görünmese de arkasındaki Batı desteği gizli değil. Gürcistan’da, Ukrayna’daki Maydan hareketi benzeri bir sürece gidiş görüyor musunuz?
Gürcistan 1990’ların daha başından itibaren, yani Sovyet sonrası dönemin başından itibaren hem NATO’ya hem bütün Batı kurumlarına başvurmuş bir ülke. Yıllardır NATO’ya katılmak üzere kapıda beliyor, Makedonya’yla beraber. Hatta bunun ara eğitimini Türkiye yapıyordu. Diplomat eğitimi örneğin bizim üniversitemizde yapılırdı.
Şimdi bu coğrafyanın iki önemli toprak parçası de facto bağımsızlık ilan etmiş durumda. Güney Osetya ve Abhazya… Bu da epey bir toprak. Şimdi bu sınır sorunlarını çözmeden, “NATO’ya sizi almayalım ama hazırlıklarınızı da devam ettirelim” diyerek Batı’ya tam angaje etmeye çalıştılar. Fakat 2008’de bir harp yaşadılar. Nicolas Sarkozy’nin Fransa cumhurbaşkanlığı döneminde, Batı’nın yanlarında olmadığını gördüler… Şimdi bir kısım Gürcü politikacı, burada daha dengeli bir politikayı savundular. Yani Rusya’yı da düşmanlaştırmadan ülkenin Batı yönelimini Avrupa’ya entegrasyonunu merkeze alan ama Rusya’yla da Avrupalıların cephedeki piyonu olmaksızın, Batılıların cephedeki piyonu olmayı reddeden bir kanat çıktı. Şimdi bunlara “Rusçu” dendi, bu çok yanlış bir tespit. Gürcistan’da kimse Rusçu olamaz.
Reuters “Rusya yanlısı cumhurbaşkanı adayı” dedi diye herkes öyle sanıyor. “Rusçu” olarak tanımlananlar hiçbir zaman NATO başvurusunu geri çekmediler. Avrupa Birliği hedefinden vazgeçmediler. Bunların hepsini bunların dönemlerinde yaptılar.
Batı ve emperyalistler Ukrayna’da olduğu gibi Gürcistan’ın da harbe girmesini istiyor… Reuters “Rusya” yanlısı geçince bizdeki solcu gazeteciler dahi öyle diyor. Sizin gibi eleştirel mesafeli duran gazeteleri bunun dışında tutuyorum… Batı emperyalizminin şu anki tutumu, Orta Çağ çok lüks kalır, gerçekten tam bir mağara devri.
"ÇELİŞKİLER DERİNLEŞİYOR, MÜCADELE SERTLEŞİYOR"
Almanya'dan Fransa’ya, Suriye’den Güney Kore’ye çeşitli siyasi ve askeri gelişmeler, krizler gündemde. Bu gidişat bize 2025 için ne söylüyor?
Dünyadaki gelişmeler emekçi halklar lehine uyanışları değil, tam tersine sağ popülist, otoriter, militarist iktidarları güçlendiriyor. Ama aynı zamanda bir umut da içeriyor. Şöyle bakıyorum, ben Filistin meselesinin dünyada bir kuşak yarattığını görüyorum, düşünüyorum. Amerika’nın kalbinde, Türkiye’den daha fazla tepki gösteriliyor; Yahudiler de olmak üzere. Hangi genç Yahudi, Harvard öğrencisi Filistin için eylem yaparken Hamas’ı iktidara getirmek istiyor olabilir ki? Yani burada bir insanlık ve vicdan mücadelesi veren yüz binler hatta milyonlar var ve bunlar gencecik insanlar. Bunların dünyanın umudu olduğunu düşünüyorum.
Tabii ki işçi hareketleri, kadın hareketleri, ekoloji mücadeleleri... Bunlar zaman zaman bir siyasi güç olarak yükseliyor bazı yerlerde, İspanya’da, Yunanistan’da ama çoğu zaman çok etkili bir dalga haline gelemedi. Ama şunu söyleyebilirim ki, bu da adeta bir tarihsel yasa, çelişkiler derinleşiyor, mücadele sertleşiyor.
Dolayısıyla aradan, ara renklerin çekildiği, daha radikal bir sol programla, daha radikal bir sağ programın dünya çapında daha fazla mücadele ettiği bir döneme giriyoruz. Sol bir, hatta belki iki adım dezavantajlı olarak başlıyor bu güçler mücadelesinde; ama tarih bunu hızlıca kompanse edip tersine çevirdiği pek çok örnek de barındırıyor. Bu her ülkede aynı sonucu vermez ama çeşitli ülkelerde kırılmalar ve kopmalar için uygun bir dönem açılıyor sosyalist devrimler açısından da orta vadeli bir okuma yapacaksak.
Evrensel'i Takip Et