Depresyonun sebebini nerede aramalı?
Bireylerin düzgün bir terapi görmeden antidepresanlarla, hızlıca üretim hatlarına geri döndürüldüğü bu sağlık sisteminde depresyon artış oranlarında bir azalma göremeyiz.
Fotoğraf: Pixabay
Alp İPEK
Zonguldak Üniversitesi
Günümüz dünyasında bir üniversite öğrencisi olmanın pek çok zorluğu var, bu bilinen bir gerçek. Psikoloji öğrencisi olmanın da kuşkusuz pek çok zorluğu bulunuyor. Bu zorluklara birkaç örnek olarak; pek çok sosyal bilim bölümünde olduğu gibi slayt okumaktan ileri gidemeyen eğitimi, iş bulma kaygısının örtbasını; öğrenciyken verilmesi gerekilen eğitimleri o zaman vermeyip ancak mezun olduktan sonra “sertifikalı programlarla” almaya zorlamayı, yüksek lisans kadrolarının devlette yeterince açılmamasıyla öğrencileri vakıf üniversitelerine mecbur bırakmayı gösterebiliriz.
Bunlar kuşkusuz önemli ve çözülmesi gereken sorunlar ama bu sorunların öğrenciler üzerinde yarattığı baskıyla ortaya çıkan başka bir sonuç daha var. Bir Psikoloji öğrencisi olarak yazımda özel olarak buna değinmek istiyorum.
DEPRESYON TANISI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Günümüzde Türkiye’deki her 100 kadından 13’ü ve her 100 erkekten 8’i depresyonla mücadele ediyor. Ne Sağlık Bakanlığının ne de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının herhangi bir uygulaması, depresyonun artışını engellemek için yeterli olmuyor. Eski Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Tunç Alkın geçmişte yaptığı açıklamalarında, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine dayanarak depresyonun 2030 yılında dünyada en yaygın hastalık olacağını söylemişti. Bu yorum depresyonun dünya genelinde yaygınlaştığını gözler önüne seriyor.
Derslerde bize anlatılana göre, depresyondaki birey sayısının artmasındaki en önemli faktörlerden birisi psikolojik tedavilere ulaşmanın kolaylaşması. Daha doğru ifade etmek gerekirse, psikologlara ve ruh sağlığı çalışanlarına ulaşmanın görece daha kolay olduğunu ifade ediyor olacaksak belirli şikayetlerle, semptomlarla sağlık hizmeti almak için ilgili kurumlara ulaşan kişilerle kısa süreli ve hızlı muayeneler üzerinden konulan depresyon tanısının ya da antidepresan reçetelerinin arttığı bir dönemdeyiz. Gerçek şu ki, uygulanan neoliberal politikalar devam ettikçe depresyondaki birey sayısı da artmaya devam edecek. Bunu Prof. Dr. Tunç Alkın da söylüyor: “Ülke yöneticilerinin umut veren açıklamalarının aksine dünyada egemen olan hiçbir yönetim, ekonomi, politik tercih, toplumsal proje, iktidar biçimi, hepsinin özeti dünyayı saran neoliberal politikalarla ifade bulan kapitalizm umut vermiyor, vermeyecek görünüyor. Her geçen gün boyutları daha da büyüyen, genişleyen ve yaygınlaşan ekonomik değişiklikler, krizler, yoksulluk, işsizlik gibi durumlar yaşamı anlamsızlaştırıyor, mutsuz kılıyor, kederi baskın yapıyor, depresyonu üretiyor.” Gördüğümüz üzere depresyonun ekonomi politikalarının da bir getirisi olabileceğini gayet net bir şekilde ifade etmiş.
BİREYSEL KURTULUŞ BİR MASALDAN İBARET
İçinde bulunduğumuz sistemin öğrencileri toplumun bir parçası ve sağlık hali için çabalayan bireyler olmaktan ziyade, sadece kendi yaşantılarından sorumlu oldukları bir anlayışa hapsetmesi de aslında okullarda verilen niteliksiz eğitimin bir parçası. Ben geleceğimiz için en önemli şeyin sadece kendimizi geliştirmeye çalışmak ve toplumun dışında bir yere konumlandırmak olmadığını düşünüyorum.
Beslenme hakkını baktığımızda bile yemek yiyemediği için bayılan ilkokul çocuklarından cebinde parası olmadığı için öğün atlamak zorunda kalan üniversitelilere kadar karşılaştığımız tablonun bu politikaların bir sonucu olduğunu görebiliyoruz. Birlik içinde ses çıkarmadığımız, sorunlarımızı bireyselleştirdiğimiz sürece depresyondaki birey sayısı artmaya devam edecektir.
Psikoloji bölümünün toplumdan ve yaşamdan soyut terimlere hapsedildiği ve olayların diyalektik yöntem kullanılmadan bağlamından kopuk değerlendirildiği bu eğitim sisteminde, bireylerin düzgün bir şekilde terapi görmeden antidepresanlarla yaşama ve hızlıca üretim hatlarına geri döndürülmeye çalışıldığı bu sağlık sisteminde depresyon artış oranlarında bir azalma göremeyiz. Gerçek bir değişim için toplumun bir parçası olduğumuzu, bireysel kurtuluşun yıllardır bizlere anlatılan bir masaldan ibaret olduğunu unutmadan ortak bir mücadelenin parçası olmalıyız.